fark edililir akabinde sevgili o kadar yapmacık gelmeye başlar ki... gerçeği söylese bile (ki bu imkansız) soğulur sevgiliden. inanılmaz bir daha. acı çekersin o seni ikna etmeye çalışır fakat bilirsin yalandır. söyleyemesin ona ispatlayamasın, kırmak istemessin, susarsın..
midenin biraz üstünde inanılmaz bir acı oluyor. kusacak gibi oluyorsun, her nefes acıtıyor içinizi, ağlamakla ağlamamak arasında düğümleniyor boğazınız. çok kez yaşadım o tarifi zor anları. hayatıma giren her sevdiğim insanın yalanını aldatmasını hissetmişimdir. zaten çok geçmeden de gerçeği ortaya çıkarmışımdır. ufakta olsa yalan yalandır. hele en sevdiğiniz söylediyse. işte bende her ortaya çıkardığımda sanki daha çok arttı o anlar. ama insan alışıyor. gerçekten alışıyor.
yüzünün uyuştuğu şu tam kaburgalarının arasında bir karıncalanma hissettiğin geçmesini beklerken aldığın her nefeste oksijenin daha az gelmesine anlam veremediğin andır. hani yüzüne vursan kimin canı yanacak dersin o yalan söylerken canı yanmadıysa benim bunu bilmemle mi yanacak sanki diye gereksiz bir düşünce ile boğuşurken birden ee o halde benim canım neden acıyor dersin. bu kadar büyük bir denge farkı hasıl oldu ise bu ilişkide terazinin boş kefesini kabul şart olmuştur zannımca. hani öyle beylik laflara da gerek yoktur artık çivi sökmeyecek çiviyi bileceksin ama etrafındaki sıva bunca döküldü ise duvardaki çiviye de en boktan tabloyu bile güvenip asamazsın ki...dir.
velhasılı vakti geldi ayrılığın ne yapsan boş diye mırıldanırken akıldan geçen şu olmalıdır:
bakma öyle
ben kanıyorum sen üşüyorsun
kolay değil bir yalan bu
yaralayan kanayan koca bir yalan
yalan işte
sevdiğim yalan
şarkılardan arta kalan ve sabah buğusu
ve tarla faresi ve ekmek derdindeki işçi kalbi gibi
(bkz: her şey yalan mıydı) diye düşündürür.yalan olmasa bile öyle gelir artık,inancınızı yitirirsiniz o ilişkiye dair,o anda bitti demeseniz affetseniz bile,ayrılık fikrine alışınca bırakılır.
önce baştan aşağı kaynar sular boşaldı sanarsın.
sonra yüzünde aşırı bir sıcaklık hissedersin.
sonra o sıcaklık kalbe iner, için yanar.
"neden?" dersin. cevap yoktur.
"bir daha nasıl eskisi gibi olur?" dersin.
yine cevap yoktur.
bir adet "sızı"dır elde avuçta kalan.
insanı çok çaresiz bırakan bir durumdur.gözünüzün içine baka baka yalan söyler ispat edebilirsiniz ama bu durumun çirkinliğini arttırmaktan başka bir işe yaramaz.susmak gerekir ama susmak çok zordur.
bifincancay: kızım bu ne uykusuz mu kaldın gözlerin şişmiş?
merve: ay sorma bifincancay. şu orhan var ya..
bfc: eeee?
m: ay sabaha kadar msn de konuştuk. esir etti resmen. yok şarkı yolluyo nasıl sence diyo. placebo dan falan... yok şiir gönderiyo.. şöyle böyle.. kapatamadım da ayıp olur diye.
bfc: bizim orhan..
m: yazıyo mu sence bana ya?
bfc: yok... yazmıyodur heralde ya.
m: ay bilmiyorum yani.
***
bfc: orhancım... napıyosun hayatım?
o: hiç işte bitanem oturuyorum.
bfc: dün gece erken yattın heralde? msn de yoktun?
o: heee evet canım. azıcık televizyon izledim sonra yattım.
bfc: deliksiz bi uyku çektin.
o: hee aynen. dur bak bi şarkı yollıcam sana..
bfc: placebo dan mı?
o: nerden bildin?
bfc: içime doğdu bitanem. bu bi işaret.
o: ehehehe. bence de.
bfc: orhan.
o: canım.
bfc: hani senin adın soyadın orhan çolakoğlu ya.
o.ç.: evet?
bfc: güzel olmuş. uymuş.
o.ç.: neye uymuş?
bfc: hiç.
o.ç.: anlamadım ya ben bişey.
***
bfc: merve.
merve: he canım.
bfc: bence yazıyo orhan sana ya.
m: ay bence de yani. bilemiyorum yani.
autumn in new york'da richard gere, winona ryder'a yalan söyler. kızımız da elini richard'ın kalbine götürür kısa bir süre bekler ve yalan söylediğini anlar. hep özenmişimdir ben buna. kanayan yaramı deştin winona. bir gün ben de yalanı böyle fark edeceğim. şimdilik göz kırpışmalarını takiple yetinelim.