anaokulunda başlamıştı herşey. Saatleri öğenmiştim anne yolu beklerken o ise boya kalemleriyle çizerdi annesinin gelmesini. O boya kalemlerini sımsıkı tutup eriten kısa pantolonlu çocuktu benim sevgilim. ilk aşk, ilk erkek,çocukluğumdu beslenmemde ki su şişesi, herşeydi onu toprağa verirken kalp ağrılarımı, kokulu silgilerimi, çocukluğumu,misketleriyle ev satın alabilen kısa pantolunlu sümüklü çücük sevgilimide gömdüm, Karanlıktan korkan o kocaman yürekli çocuguda gömdüm.Tarifi olmayan bu acı gün geçtikçe diiz kapağımda bir yara olur. Karanlıktan korkma oldu mu ben ışığı söndürmüyorum.
eğer gerçekten sevgiliye bağlıysan hayatının geri kalanında ciddi problemler yaşayabilirsin. Bizzat tanık olduğum bir iki durumu göz önüne alırsam kesinlikle profesyonel destek alınmalı.
Başıma gelen hadisedir. hemde haybeye hiç uğruna düğünde kafayı bulmuş bir o....u çocuğunun havaya bok varmış gibi ateş etmesi ile şanssız ve boktan bir şekilde kaybettim sezinimi. yaklaşık 5 sene hiç bir kızın yüzüne bile bakamadım. saçlarımı kesip mezarına bıraktım. ağladım gözlerimden yaş yerine kan akıncaya kadar. yalvardım allaha benide alsana onun yanına diye. neden o dedim neden bir başkası değil. çıldırdım hastanelerde yattım. taaki benim rüyama girip ben artık yokum yoluna devam et diyene kadar. lanet olsun dünyadan nefret ediyorum aslında ama çaktırmamaya çalışıyorum.
ayşe armanın hakkı devrimle hayatını kaybeden hayat arkadaşı kendi seslenişi ile lülüşü hakkında verdiği röportaj okunmalıdır. insanı bir yerlerinden illaki yakalar düşündürür. http://www.babialihaber.c...kk-devrim-armana-konustu/
sadece ertesi gün onun olmadığını düşünmenin bile insanı komaya sokup elini bırakamamayı beraberinde getirdiği ruh halidir. onun kokusuyla bile zor dalarsın uykuya. ama o hareket etse uyanırsın. o uyku uyku değildir bir kaçış yoludur. işe de yaramaz. hiç gözünün önünden ayırmak istemezsin, bırakmazsın elini, kokusunu burnunda tutarsın, nefes almazsın ki kaybolmasın koku, dursun zaman ki o hiç gitmesin. ağlarsın ağlarsın ağlarsın. gitmemesi için yalvarırsın. allahım lanet bir durumdur. allah kimseye göstermesin.
onsuz yaşayama dayanılmaz.
yaşamayı geçtim bedenin varlığına bile dayanılmaz.
yaktırmak gerek külleri.
her ikimizinkini de.
iyice karışmalı birbirine tozlar.
sonra da bir rüzgar.
gidelim beraber en uzaklara kadar, değil mi?
zeynep tunuslu der ki ; ''en kötüsü sevdigin adamın ölüp gitmesi,telefon basında beklesen kac yazar.''..Uzay Heparı icin..hayır bir de adamın onlarca bestesi var insan dinlerken üzüntüden ölüverir.
zor günlerdi daha küçüktüm aslında böyle bir acı fazlaydı bana. 1 sene boyunca beraber dolaşmıştık okul koridorlarında ve aynı sahneyi paylaşmıştık onunla, aynı provalarda hata yapıp gülüyorduk kendi halimize. oyunun sahneleneceği günler izlerdik birbirimizi o zamanlar böyle dijital fotoğraf makinaları fazla yoktu ortalıkta filmliydi bizimkiler çekerdik oyunun her sahnesinde birbirimizi. hatta hiç unutmam oyunda diz çökme sahnesi vardı birden arkasına baktı ve patlayan flaşımı gördü donakaldı çünkü o gün beklemiyordu beni halbuki ben onu yine yalnız bırakmamıştım ve yine anları kaydediyordum. bana baktı ve kendince poz verdi. izleyiciler ve hocamız onu bekliyordu hadi doğakan devam et dedim içimden hemen kendini topladı ve repliklerine devam etti. biz yine okulumuza geri döndük çocukluk işte fazlasıyla gülüyor eğleniyorduk. nerden bilebilirdik ki beraber son gülmelerimizmiş... araya tatil girdi o zamanlar telefon kullanma alışkanlığım yoktu tabii izmire dönene kadar arada bir konuşur neler yaptığımızı anlatırdık birbirimize. ben dönecektim biz yine gülecektik..
bir gün annemin telefonda sessizce konuştuğunu gördüm sanki birine duyurmak istemiyormuş gibiydi ve bir o kadar telaşlıydı. hiç karışmayım dedim sormadım bile. ama içimde sıkıntı vardı sanki bi ağlasam rahatlayacaktım ama olmadı ağlayamadım. ertesi gün iki teyzemde evimize geldi hoş geldin beş gittin faslı bitti ve yerime oturdum. teyzelerimden biri anneme biliyor mu dedi neyi dedim hepsi gözlerimin içine baktı. diğer teyzem yanıma geldi ve ellerimden tuttu. başımız sağ olsun dedi. korkuyla kim öldü? dedim doğakan ı kaybettik dedi. genç kalbi kriz geçirmişti. dünya başıma yıkılmıştı kıpırdayamadım öyle bir ağırlık vardı ki üzerimde çenemi kıpırdatıp konuşamadım bile. belki de susmak en iyisiydi nasılsa önümüzdeki günlerde yeterince haykıracaktım.
düşündüğüm gibi olmadı hiç ağlayamadım hep sustum ama içim fazlasıyla yanıyordu zannediyordum ki ağlayınca içimdeki yangın sönecekti ve ben buna izin vermemeliydim. 5 yıl geçti üstünden ve benim hala içimde bir yerler yanar. kimler geldi geçti hala onu unutamadım böyle bir isteğimde hiç olmadı zaten..
ilk defa içimde olanları anlatıyorum 5 sene boyunca hiç bahsetmedim ondan o ölmedi ki o hala yaşıyor. kim ne derse desin...
hayat, bir maç gibidir aslında. her an, her yerden bir darbe gelebilir; kazara ya da farkında olunarak, bilerek... fakat sevgilinin ölmesi bir darbeden öte, sakat bırakılıştır... acıdır, çok can yakar. yakarışlar, pansumanlar ve hatta doktorlar da, çaresizdir artık, sonuç vermez. üstelik diğer maçları da etkiler...
içte, daima olacak olan bir sızıdır, tarifi imkansız sızı...