sevgilinin ölmesi

entry615 galeri5
    286.
  1. o da unutulur elbet unutulmasa da alışılır. beynin böyle durumları azaltması için salgıladığı bir hormon vardır. eğer o olmasaydı her aklımıza gelişinde aynı acıyı bir kez daha yaşardık o yüzden damara bağlamayın hemen.
    1 ...
  2. 285.
  3. dışarda karşı cinsten milyonlarca insan varken dert edilmemesi gereken konu.
    (bkz: bize her yer am)
    0 ...
  4. 284.
  5. 283.
  6. Sevgilim,
    yetimim benim,

    aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken

    kapılar kapalı, dünya buzlu cam
    uyuşmuş gözlerimin önünde
    hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan

    ikimizin yerine dinliyorum
    sevdiğin şarkıları
    siyah tişörtünü giyiyorum yatarken
    gömleklerini, kazaklarını, kokunu
    senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken
    gün boyu elimde kahve fincanı

    kapıyı açmıyorum
    telefonlara çıkmıyorum
    başını bekliyorum geleceği olmayan hatıraların

    Sevgilim,
    yetimim benim,
    nasıl da kayıtsız gülüyorsun hayata
    öldüğünden haberi yok fotoğraflarının. *
    (bkz: murathan mungan)
    2 ...
  7. 282.
  8. şu hayatta düşüncesi nefes almamı zorlaştıran birkaç şeyden biri. onun orada olması bile beni mutlu ederken bir anda gitmesi.. bir daha asla gözlerine bakamayacağımı bilmek... dokunduğunda nefesimi alışımı değiştiren ellerini tutamamak bir daha. hiçbir şey eskisi gibi olmaz. başkası gelse de olmaz.
    1 ...
  9. 281.
  10. yolları karlarla kapanmış kalbimin üzerinden geçen son greyder olsun bu sözlerim...

    biliyorum, üzerinden lavlar süzülen yaralı bi volkan dağına bir bardak su dökmek bu yaptığım.
    belki bir kişi bile beni anlayacak, belki de içinde durmaksızın yandığım cehennemde gözlerimin içine bakarmışçasına acıma ortak olacak.
    tamam sevgilim tamam, şimdi doğruyu söylüyorum; aslında kimse umrumda falan değil, ben sadece seni unutmak istemiyorum! sen ve unutmak sözcüklerini yan yana koymaya cesaret edemeyecek çocuksu bir korkuyla sadece bahanelerin ardına gizleniyorum.

    15 temmuz 2011
    14.55

    bugün arkadaşlarla sinemaya gittik. filmin konusu çok boktandı. lafta korku filmiydi ama ben hiç korkmadım, senaryo biraz özensiz gibiydi. filmin sonunu tahmin ederek engin'den de pizzayı kaptım.
    sana bu anlattıklarım asıl bahsetceklerim için bir hazırlıktı aslında. biliyorsun işte beni, sokakta gördüğü bir şeyi koşarak annesine pat diye anlatan o küçük çocuklar gibi olamadım hiçbir zaman.

    bugün korku filmi bile izlerken gözlerim doldu. göz yaşlarımı kimse farketmediği için sinemayi karanlıkta izleme fikrini ilk akıl eden adama koşup sarılmak istedim. neden ağladım bilmiyorum, belki yanımda sen yoksun diye, belki de 2 sıra önümde oturan kızın saçlarının senin saçlarına benzemesinden. tamam hemen trip yapma, çok fazla bakmadım o kıza. yani çok çok fazla bakmadım sayılır...

    28 temmuz 2011
    22.15

    yaz günü inanılmaz bir yağmur yağıyor. şimdi mezarının başından geliyorum. şükürler olsun ki zarar görmemiş. elim yüzüm de çamur içinde kaldı. ama senin toprağından bulaştılar. yıkamaya kıyamıyorum. öylece akıp gitmelerini kabullenemiyorum. annem duş al deyip duruyor. huysuz kadın yine canımı sıkıyor.

    2 ağustos 2011
    03:37

    bu gece çolk alkollüyüm aşkm. bak pat diğe konuya da girebnliyorum. seni çok özledim !! amkduğum müziği maf etti beni. demin msni açtım çevrimiçi olmanı bekleidim. yemin ediyoırm her saniye inandım.. son girdiğin ileti bile silinecek diye çevrimiçi olamıyorum. bunlara inanmak istemiyorum ben. belki bir gn ayrılcktık. ama ben senn bir yerlerde nefes aldığını bilerek yaşayacaktım. şimdi ne oldu bize böyle.. nefes alamıyorm. bu acı gırtlağıma düğümleniyor, yutkunamıyorum. ne olur geri gel! kardeşm olarak gel, arkadşm olarak gel, öylece bir köşede dur. başkalarını sev ama gel.. çok özldm dayanamyrm!

    not: benim başıma gelmedi gelmesin de zaten allah korusun. bir yerlerde gördüm ve beğendim sizin de görmenizi istedim.
    3 ...
  11. 280.
  12. öldüğü andan habersizce yasarsın. hiç bi zaman aklına gelmez ölecegi. ihtimal vermezsin. snra bi gün haberin olur. öldügünü ögrenirsin. yerine baskalarını koyarsın olmaz. kendisini koyarsın yine olmaz. yapacak bişey yoktur. caresizce oturursun sessiz sessiz aglamya baslarsın aslınd gözyasların içine içine akar. kapatırsın gözlerini, actıgında onu görmeyi dileyerek. yavas yavas acarsın ama karsında ondan baska hersey vardır. zaten en fazla 70 yıl olan kısacık ömründe onun hayaliyle yasar durursun. yasamak denirse...!
    1 ...
  13. 279.
  14. 278.
  15. hayata ve içindeki herşeye küsme sebebi vaziyettir. insana sınandığını hatırlatır.
    2 ...
  16. 277.
  17. aslında uzun zaman önceydi üniversitedeydim.
    kötü bir ilişkiden çıkmış ve onunla tanışmıştım. voleybolcuydu. güzel gözleri vardı. uzun boylu bi kızdı.
    çok sevmiştim, gerçekten ama gerçekten çok sevmiştim. hep ufak bir kaçış havası vardı. her an gidebilirim der gibi.
    istemediği bir şey yapmazdı, yaptıramazdım. triple tavırla ağzından 1 kelime bile alınamazdı.
    beni sevdiğini ilk o söylemişti, bense ilk gördüğüm günden beri deli gibi aşıktım.
    birlikte kaldığımız, haftasonu tatiline çıktığımız bile olmuştu.
    arkadaşlarını tanımazdım. sadece 2 tane çok yakın arkadaşını görmüştüm.
    birgün erkek takımı ile kız takımı antrman maçı yaparken, sporu kızlara hava sanan bir oyuncu sert bir smaç ile topu kız arkadaşımın çenesine nişanlıyor. darbenin etkisiyle bayılıp kafasını yere çarpıyor. beyin sarsıntısı ile hastaneye kaldırılıyor ve 4 saat sonra eyin ölümü gerçekleşiyor. 10 gün boyunca da fişinin çekilmesi bekleniyor.
    o 10 gün içinde, varlığından haberdar bile olmadığım, hissetmediğim o adamla yatağı başında gözyaşı döküyorum.
    birbirimize 10 gün boyunca tek kelime sormuyoruz ve konuşmuyoruz.
    cenazesinde bi köşede hıçkıra hıçkıra ağlarken görüyorum onu. yanına gidip elimi omzuna attığım gibi gerçekler dökülüyor. 2 yıldır birlikte olduklarını, spor klübünde tanıştıklarını kazaya en yakın arkadaşının sebebiyet verdiğini söylüyor. bizim ne kadar zamandır birlikte olduğumuzu soruyor. bense o adama duymak istediği şeyi söylüyorum.
    "benimki sadece platonikti, o seni çok severdi"
    biraz gülümsedi, "ne aptalım, özür dilerim" dedi.
    en azından ikimizden biri onu sadık olarak hatırlamalıydı.
    54 ...
  18. 276.
  19. yutkunulamayan yumrudur ömür boyu.
    3 ...
  20. 275.
  21. (bkz: #9620599)
    yukardaki yaziyi defalarca okuyup okuyup agladigimda... eski sevgilimi hatirladim,onun eski sevgilisini ve ölümünü....
    bana her konusmamizda onu anlatmasini,o kabire götürüp bak ben bu hatunu sevdim,bundan cok kimseyi sevemem demesini...
    canimin yanmasini..zamanla buna alismaya calismalarimi..ölen o hatuna mektuplar yazip,"senin yerine gectigimi falan düsünme,seni
    unutmasini asla sölemeyecegim,sana olan saygim bitmeyecek,ve sana söz veriyorum ona iyi bakacagim" diye tanimadigim bir kizin mezari basinda aglamalarimi hatirladim..sevgilimden gizli,ölen kizin ailesiyle bile tanistigimi..onlarada destek oldugumu..
    o kizin anma sitesinde hala yönetici oldugumu,hatirladim..sevgilime destek olmak icin,kendimi nasil harab ettigimi..
    3 yillik bi iliski sonucunda fedakarlik yaptigim saygi duydugum bu erkegin beni aldattigini hatirladim...
    suan iki yildir hayatimda olmadigini,beni unuttugunu hatirladim...baska hatunlarla gününü gün ettigini...
    onun hayatina iyi kötü bi sekil devam ettigini düsündüm..sonra bir kendime baktim...
    hala o tanimadigim kizin mezarina gittigimi,hala bazen ailesi ile görüstügümü... hala sitesinde yönetim üyesi ooldugumu..
    o kiza hala cok büyük bi saygi duydugumu,ve beni biyerlerden duydugunu düsündüm...

    bi sevgilim vardi,bir ben,birde onun ölen eski sevgilisi...
    üclü bi iliskiydi bizimkisi.. görünmez bir güc hep aramizdaydi..
    birgün sevgilim gitti... yillar gecti...
    ben kaldim geriye.. ve onun ölen eski sevgilisi...
    sevgilim ölmesede, ..eski sevgilimin eski sevgilisi ölmüstü...
    hatirliyorumda,kücüktü daha yasim..hic bilmedigim bi sehirde gömülüydü o kiz...
    yol bilmez iz bilmez ben,sabahin 7sinde,evdekilere görünmeden,sessiz sedasiz korka korka bi taksiye binip
    o ISSIZ mezarliga gitmistim... basima neler gelebilirdi o an bilmiyorum ..ama o an bunlarin hicbiri umrumda degildi..

    evet,ölen sevgili degildi...
    ama sevgilinin ölen sevgilisiydi..bu yöndende ben paylasmak istedim,duygularimi..
    26 ...
  22. 274.
  23. arkasından seninde öldüğündür. gerçek yada mecaz farketmez, her halükarda ölürsün.
    3 ...
  24. 273.
  25. nekrofillere bi negatif durumu olmayan olay *
    2 ...
  26. 272.
  27. bir ömrü benimle geçirmiş ve vakti geldiğinde göçüp gitmişse sadece oturur geçmişin güzel anılarını düşünür ve onu özleyerek sıramı beklerdim heralde.

    --spoiler--
    3 güne kadarmış hasret efsa'm 3 güne kadar
    az biraz bekle.. eşikte cana sulanan melek değil mi kıyamet dediğin?

    haydi! ayart azral'i seni özledim.

    züleyha çay
    --spoiler--

    (bkz: özlemek de var mı cennette öyleyse en çok beni)
    5 ...
  28. 271.
  29. yeni sevgiliye hazırlanmak demektir. Yatakta ona yer açmak lazım
    3 ...
  30. 270.
  31. hani bırakmayacaktık birbirimizi...

    mevsimlerden kış, gün ve ay, hatta saat dahi aklımda. ama anmayacağım o uğursuz günü bir kez daha. biliyorum ki, o gün her aklıma gelişinde, katmerleniyor acım...

    msn'de arkadaşlarla konuşuyorum. önümdeki kasede çekirdek, onun yanında da çöplerini atmak için aynı kaseden bir tane daha var... yarıya kadar boşalmış çekirdek paketi de boynunu bükmüş bir şekilde masanın diğer ucunda duruyor. nasıl hatırlıyorum o kadar ayrıntıyı ben de bilmiyorum ama emin olun ki istemezdim bunu...

    bir telefon geliyor aniden. nereden bilebilirim ki bu melodinin bir hiçliğin habercisi olduğunu...

    + efendim?
    - alo, mogosog. tuğçe kaza geçirdi... hastanedeyiz şu anda. (hıçkırıklarla sarsıldığını fark edebiliyordum.)
    + ne na-nasıl? ne oldu?
    - ona araba çarp... (sustu, devamını getirememişti.)
    + iyi mi şimdi?
    - i-iyi. seni görmek istiyor. gelebilir misin?
    + hangi hastane?
    - xxx.
    + ta-tamam, geliyorum şimdi.

    telefonu kapatıp bir an durdum. önümdeki çekirdek kasesine baktım. kendimi kaybettiğimi, düşünceler içinde boğulup gitmek üzere olduğumu fark ettim neden sonra. ne düşündüm hatırlamıyorum ama yatağımın önüne diz çöküp başımı sıcak kalorifere dayadığımı biliyorum.

    kendimi dışarı nasıl attığımı bilmiyorum. önceden telefon etmişim gibi tam zamanında gelmişti taksi.

    + nereye abi?
    - xxx hastanesi'ne, acele.
    + tamam abicim.

    yol bitmek bilmiyordu benim için. buğulanmaya yüztutmuş camdan silik görüntüler çarpıyordu gözüme. ancak kendi önünü aydınlatan sokak lambaları, gri ve puslu duvarlar...

    hastanenin içi daha ürkütücüydü dışarıdan. havadaki eter ve iyot kokusu insanı rahatsız ediyordu fakat bir süre sonra her koku gibi insanı alıştırıyordu kendine.

    yanyana koltukların sıralandığı genişçe bir odaya geldim. burası daha da kasvetliydi. çocuğunu kucağına almış ona masal anlatan anneler, ağlayan çocuklar... açılır kapanır koltukların birine tam oturmuştum ki tuğçe'nin ablasını gördüm. karşımda durmuş bana anlamsız bir yüz ifadesiyle bakıyordu. yanaklarında yeni yeni kurumaya başlamış olan kristali andıran gözyaşlarını seçebiliyordum.

    + çıkalım mı?

    başımla onayladım ve arkasından asansöre ilerledim. birbirimize "merhaba" gibi şeyler söylememiştik, bunu yapmamız sadece bekleme süresini uzatırdı.

    en üst kattaydı odası. kırmızı renkli kapının üzerine muhtemelen bir çocuk tarafından fosfor kalemle anlamsız şekiller çiziktirilmişti.

    içeri girdim ve onu gördüm... ilk kez onu gülümsemezken görüyordum. somurtmuyordu, ama gülmüyordu da... üzerindeki beyaz çarşaf boynuna kadar örtüyordu bedenini. simsiyah saçlarıyla tezatlık oluşturuyordu odadaki her şeyle...

    "seni beklerken," dedi annesi fısıldar gibi. "uyuyakaldı."

    bir şey söylemedim, söyleyecek takati de bulamadım kendimde. yavaşça kenarda duran sandalyelerden birini yatağının yanına çekip onu izlemeye başladım. eski günler, öpüşmelerimiz, sahilde gezmelerimiz, anılarımız bir bir canlandı gözümde.

    uyanmıştı. gözlerini açıp beni görünce biraz şaşırmış göründü.

    + ya niye uyandırmıyorsun?
    - biraz önce geldim, soluklandım. bir de, çok güzel uyuyordun, kıyamadım uyandırmaya.
    + yaa, tabi tabi...

    birkaç kez öksürdükten sonra devam etti:

    + beni özledin mi?
    - hiç özlemedim. niye özleyecekmişim?

    gülüştük... anne ve ablasının yanında bu denli rahat konuşabilmemiz beni de şaşırtmamış değildi. ama nedendi bilmiyorum, kendimi ilk kez bu kadar umursamaz hissediyordum.

    o akşam öyle geçti. fazla konuşmadık, uyudu yine zaten. ben yine onu izledim, annesi de gelen ziyaretçilerle konuştu. eminim her gelen bana tuhaf tuhaf bakmış, "ne işi var bunun burda?" tarzı şeyler düşünmüşlerdir. ama dedim ya, hiç olmadığı kadar rahattım o gün.

    ve günler böyle akıp gidiyordu. bir türlü taburcu olamaması beni korkutuyordu. bunu birkaç kez annesine sormuştum ama doktorların kesin bir şey söylemediği bu üzgün kadıncağızdan çok şey öğrenememiştim.

    bir konuşma... yalnız olduğumuz, bir tek bizim tanık olduğumuz konuşma...

    + ben ölürsem çok üzülür müsün?
    - ölmezsin ki sen... sana bir şey olmaz. kötülere bir şey olmaz... eheh... (sonu ağlamaya gidecek bu gülüşü kestim)
    + ya cidden, üzülür müsün?
    - saçmalama, üzülür müsün ne demek? hem bunları getirme bakıyım aklına. ne olabilir ki sana?
    + neyim var, hastalığım ne ben de bilmiyorum ama hissediyorum... umutsuzluk hiç bu kadar yakın olmamıştı bana. sanki nefes alamıyorum. ama fiziksel bir şey değil bu, hasta olmamla ilgili değil. umutsuzluk sebep oluyor buna...

    dayanamamıştım şimdi. elini avcumda daha da sıkmakla yetindim. hala sıcacıktı elleri, bu da ölümün ondan uzak olduğunu gösteriyordu bana, o anda...

    saçlarını okşadım şefkatli bir anne gibi... sessizce buluştu dudaklarımız, öpüştük... onun yanında daha fazla kalamazdım, kalmamalıydım. çünkü bir şeyler hissediyordu ve onun hissettikleri, benim hissettiklerime, istediklerime ve ona duyduğum sonsuz sevgiye ters düşüyordu...

    evim her zamankinden daha karanlıktı sanki. daha bir düşman görünüyordu eşyalar... daha bir soğuktu duvarlar...

    ve bir sabah... 8 sularında o melodi çaldı yine, yankılandı kulaklarımda:

    + tuğçe... tuğçe...

    bu sefer önceki gibi değildi. hıçkırıklarla sarsılmıyor, düpedüz ağlıyordu. hem de normal bir ağlama değildi bu kez.

    - neredesiniz?
    + evde...

    telefonu kapatıp duvara fırlattım. pek bir şey olmamıştı telefona. ama bunla da yetinmedim. masanın üzerinde duran, daha bir hafta önce aldığım masa lambasını duvara vurup parçaladım. sonra bu sinirim geçti, sakinleştim. başımı kollarımın arasına alıp yatağa oturdum. düşünmeye başladım...

    gerisini anlatmayacağım, anlatamayacağım. o günden sonra bitti belki de "ölüm" kavramı benim için. ölümün bir hiçlik olduğunu o gün anladım ilk kez. ve ilk kez o gün tattım bu acıyı...

    hayat, ne orospu bir şeysin sen...
    39 ...
  32. 269.
  33. TOPRAK

    sevdiğine dokunamamak...

    ne demek bilir misin ?

    üşüdüğünü anladığında sarıp sarmalarsın

    avuçlarınla ellerini,

    üstünedeki ceketi verirsin

    o üşümesin diye,

    kıyamadığındır o senin...

    sonra gelir alırlar birgün canını

    kıyamadığının.

    şimdi uzaklardadır,

    dokunamayacağın kadar

    ve yine üşüyordur

    ama bu kez senin yerine

    topraklar sarmalamıştır bedenini ...

    merve yıldız
    6 ...
  34. 268.
  35. düşüncesi bile ürpertir insanı.

    bu durumda olanlara allah sabır versin.
    3 ...
  36. 267.
  37. sizin de ölmenizi beraberinde getiren olaydır. allah tabiki kimsenin başına vermesin.
    4 ...
  38. 266.
  39. söz verdiğim gibi yaptım, gidişinden tam 2 sene sonra sana en çok benzeyen adamı buldum. o beni pek önemsemiyor farkındayım ama sana söz verdim bir kere. o sana çok benziyor, bırakamam. ama her fırsat bulduğumda sana koşuyorum, dayanamıyorum. farkında birşeyler olduğunun, onu aldattığımı sanıyor belki de.

    doğum günündü o rüyayı gördüğümde, gelme diyorsun artık sakın gelme. oysa ben ellerinsiz yapamam bilirsin. izin istedim senden son bir kez için,razı oldun.

    rüzgarlı bir istanbul akşamında, doğduğun günde -ne önemi varki doğduğun günün- iş çıkışı sana koşuyorum. son kez damlayacak gözyaşlarım toprağına, huzursuzum. telefonum çalıyor; o arıyor, sana benzeyen. eve gidiyorum, çok yorgunum diyorum. ona senden bahsedemem, böyle konuşmadık mı seninle?

    güneş batmak üzere, işte yanıbaşındayım sevgilim. her zamanki gibi senin hatrını soruyorum önce, anlamaya çalışıyorum el sürerek karanlık sessizliğinde toprağın. telefonum çalıyor. seninle son kez buluşuyorum, vakit kaybedemem. anlatmalıyım herşeyi. öncekileri, bundan sonra olacakları. doğum gününü kutlayacağız daha, yeni sözler vermeliyim sana bu akşam.

    bir mesaj sesi...

    rüzgar sert esiyor. ben anlatırken sen kıpırdanıyosun, mutlusun biliyorum. sürpriz kahvaltı hazırlama çabalarım geliyor aklıma. sessizce çeviriyorum anahtarı, evine giriyorum, doğruca mutfağa geçiyorum. kahvaltını hazırlayıp uyandırıyorum seni. halbuki daha anahtarı kilide soktuğum anda uyanıyorsun, sürprizim bozulmasın diye yatakta kıpırdanıp duruyorsun.

    hava ne kadar aydınlık bu saatte! içimdeki ışığın aydınlatıyor dünyamı. ışık demişken... gülüyorum, kalbim buruk biraz da. ortak noktamız ve bana vereceğin ışık düşüyor aklıma. etraf daha da aydınlık artık, ama nasıl olur, saat kaç?

    inanamıyorum, gün bitmiş, sabah olmuş. ve ben mezarın başında bu bahar akşamında hiç üşümedim, saati farketmedim. ertesi gün olmuş, işe gitmek için az zamanım var. hemen anlatmaya koyuluyorum bundan sonra sana gelmeden nasıl yaşayacağımı, sensiz kalmayacağımı.

    ellerinin üzerindeki toprağına uzanıyorum, avuçlarımda toprağın sımsıkı tutuyorum ve yanıma aldığım beyaz poşete dolduruyorum. artık üzülmeyeceksin bana çiçek almayı aksattığın için.

    veda vakti sevgilim, segilimmmm!

    ---------------------

    kadırgada bir cam ustası... ahşap kapısı aralık yine, biraz gürültü yaparak giriyorum içeri, çay içiyor taburesine oturmuş. baştan aşağıya süzüyor beni, darmadağınığım, üzerimde dünden kalan takım elbisem. suratımda manasız bir mutluluk; konuştuğumuz gibi cam bir vazo istiyorum diyorum elimdeki toprak dolu poşeti uzatarak.

    sabırsız bir bekleyişin ardından kavuşuyorum tekrar ellerine. terminalde beni bekleyişin geliyor aklıma istanbul dönüşlerinde. bir asırdır ellerine kavuşmak için buradayım derdin sevgilim, hala orada mısın?

    Başucumda yeri hazır vazomun...

    terminalde beni beklerken kırmızı gerberaları tutan ellerin şimdi toprağından yapılmış cam bir vazo masamda ve yine içinde kırmızı gerberalar...
    34 ...
  40. 265.
  41. hadi "hayat devam ediyor" de de öldüreyim seni tesellici pezevenk. *
    8 ...
  42. 264.
  43. gözünüzün içine içine gülen, hasta olduğunuzda ilacınızı, çorbanızı yapıp içiren, kusarken bile sizin yanınızda durup saçınızı, yüzünüzü öpebilen, sizinle uğraşıp başkalarının yanında sizi koruyan, devamlı sizin geleceğinizi düşünen, en ufak göz dalmanızı fark edip bir gözünden ötekine sakınmayan birisi bir gün aniden, son bir kez seviyorum diyemeden, yüzüne dokunamadan, saçlarını düzeltemeyip nefes alıp verişlerini dinleyemeden, güldüremeden, sinirlerini bozamadan, veda edemeden giderse. nefes alıyor ya da almıyor bu önemli değildir. size hiç beklemediğiniz -yine- o anda yapmaz dediğiniz şeyleri yapmışsa bu durum sevgilinin ölmesi diye adlandırılır.
    kalbi durmuşsa (anatomik olarak) ağlarsınız, kendinizi parçalarsınız, onsuz ne yapacağınızı düşünürsünüz, mezarına gidersiniz bir ay, bir yıl, beş yıl. çiçek bırakırsınız. inancınız varsa dua edersiniz. arada fotoğrafına bakıp iyi hatıraları anıp hüzünlenirsiniz. belki çocuklarınıza onu anlatır, hatta belki onlara adını falan koyarsınız.
    peki kalbi gerçek anlamda durmuşsa? yine ağlarsınız, bu sefer delirirsiniz, gideceğiniz bir mezarı yoktur, nefes alıyordur, yerini bildiğiniz halde gidemezsiniz. aranızda elli santimlik mesafe varken bakamazsınız, konuşamazsınız. iyi şeyleri silmek zorundasınızdır, ya da kendisi silmiştir ölürken. onun adı geçtiğinde aklınıza sadece ruhunu öldürdüğü ve size yaptığı güven kırıcılık gelir. onun adına falan koyarsınız.
    5 ...
  44. 263.
  45. tam şekerli bir helva yenerek üstesinden gelinebilir. dünya da daha nice helvalar vardır ayrıca...

    +ıma çok kalpsizsin kaaamillll!
    3 ...
  46. 262.
  47. öncelikle (bkz: allah korusun)

    tahmin edilemez derecede acı verici bir durumdur. hatta daha beter bir senaryo olarak eğer ki bu ölüme sizin sebep olmuşluğunuz var ise -araba kazası gibi- ve kollarınızda can vermiş ise acının yanında dayanılmaz bir vicdan azabı ve daha beterlerinin sizinle olacağı durumdur. hayat artık o andan itibaren eskisi gibi asla ve asla olmayacaktır.

    tekrar (bkz: allah korusun)
    5 ...
© 2025 uludağ sözlük