sevgilisi olmayana bir şeyler ifade etmeyen, fakat hayatın karşı cinssiz ne kadar anlamsız olduğunu anlamaya yardımcı olan gündür. (bkz: valentine's day) sıcak bir şeyler paylaşmak, elele tutuşup göz göze zaman geçirmek insanın içine bir huzur verir. nitekim şu an ben ve benim gibiler bu zevkten yoksunuz.
türkiye'ye 14 şubat olayını tanıtan kişi hıncal uluç'tur. her yıl 14 şubat'ta aynı o henry hikayesini köşesinde yayınlamaktadır bu zat. bu tarih çiçekçilerin günü olarak da anılabilir. hislerini kolayca açıklayamayanlar için, sevmek, sevilmek için belki bir bahanedir.
varlığındaki anlamı ve gerekliliği bir türlü çözemediğim gündür.özellikle türkiye gibi ilişkilerde tabularını yıkamamış,mahçup bir ülkede neden kutlanır anlamam.daha doğru düzgün seni seviyorum diyemeyen güzel yurdumun güzel insanları bugünü kutlayarak olayı ne denli gülünç bir duruma dönüştürdüklerinin farkında değiller midir,değillerdir tabii..çok mu gül ya da kırmızı kalpli yastıklar seviyoruz da her yıl bugüne maruz kalıyoruz onuda anlamış değilim.eminim ki 23 nisanlar bile daha yakışır bir biçimde kutlanıyordur çocuklarca.
"14 şubatta gül almaya kalkınca kendimi gül almış gibi değil; bir yerime gül kaçmış gibi hissediyorum, hem de sapıyla..." diyor altay oktem...
bu günün anlam ve önemini* bundan daha iyi özetleyen bir cümle bulunamazdı herhalde.
aslında aziz valentine' nin tum insanları lanetlediği gundur. bir hikayeye gore valentine dini yuzunden değil yasak aşkı yuzunden öldurulmuştur ve öldurulmeden onceki son sozleri 'hepiniz aşık olun ama sevdiğiniz kişi sizinken bile asla sizin olamasın' gibisinden sonsuza kadar acı çekin şeklinde anlaşılabilecek kelimeler olmuştur.
" yalnızlık!bugünün başka bir anlamı yok.benim yerimde kim olsa aynı şeyleri düşünürdü eminim.peki bugünü atlatmak için ne yapmak lazım?
çıkıp bir bara mı gitmek gerekiyor?içerim dağıtırım varsa bi hatun keserim diyerekten.şansım da varsa , hatun da yırtıksa , benim kafa da ince olmuşsa hatun yapıp bu günü yalnız geçirmezsin.peki bu olayın olma ihtimali ne?%0,000.....1(noktalı kısma istenilen miktarda 0 getirilebilir.sadece umutsuzlugunuzu artırır bu durum.)ama sonunda 1 rakamı var ki bu dikkatlerden kaçmamalı.demekki bir şans var.*tamam bunu geçtim.çıktım dışarı bir cafeye gittim.nargile felan yaparım kendime gelirim diyerekten.birincisi o çok sevdiğim cafede yer bulamayabilirim.niye?çünkü sevgililer üşüşür cafelere mafelere sinir olursun gıcık olursun.hadi buldum diyelim o çok sevdiğim cafede yer.bi de nargile söyledim aldım çayımı da yanıma.normal koşullarda * keyfimin gıcır olması gerekiyor.tabiki yalan oluyor bu durumda.nedeni açık: sen yalnız gitmişsindir mekana mal gibi kalırsın yalnız başına öylecenek.etrafta yiyişen *, oynaşan , derin derin sohbetlere dalan ya da sadece birbirlerine bakan * bir sürü sevgili.günün adı ortada ve onlar da mekanlarda.psikopat olsan bir de pompalı tüfek senden iyisi yoktur o anda ama bu yazıyı yazan insanın böyle bir şansı yok tabiki.iç geçire geçire bakacaksın onlara , haketmişsindir çünkü.ve kendini sorgulayacaksın derin derin düşüncelere dalacaksın.garson gelecek o arada ve senin başka köz isteyip istemediğini soracak.ki duymayacaksın duyamayacaksın aslında.çünkü düşüncelere dalmanı sağlayan durum yenilir yutulur cinsten değil.düşündükçe hayattan , kızlardan ve en sonunda kendinden nefret edeceksin.ve çıktın mekandan bıktın hayattan , bugünden de...bi ton da sövdün ordaki bi çifte.erkek arkadaşıylaacaip bir şekilde öpüşen o seksi sarışına.erkeğin yerinde olmayı inanılmaz istedin.kendinden daha çirkin daha mal bir tipleme olduğunu düşünüyordun.akşamüstü bir sürü de günah kazandın , hadi bakalım çık işin içinden.
gittin sinemaya çok da psikopat bi film var."barda".* arkadaşların anlatıyor o kadar sen de o gazla bi izleyim diyorsun.zaten böyle bir günde bu tarz bir film izlemeli yalnız olan bir insan.(şahsi düşümcemdir) neyse aldın popcorn'u da eline hem de iki tane.tipik bir aç insan profili diyerekten.girdin salona.tıklım tıklım.zor kıt geçtin yerine oturdun.cinlerin tepene çıktı zaten bir de etrafında tamamen çiftler var yine.biri yanında ve sarmaş dolaş."yav başka bir film yok mu?" diye düşünüyorsun.götürsene hatunu ormantik bir filme.ne işin var senin burda.yayıldın iyice koltuğa hatta attın bacağını ön tarafa.filmdeki küfürlü konuşmalara katıla katıla gülüyorsun ses tellerini mahvedecek şekilde hem de.aslında içten içe ağlıyorsun haline, yalnızlığına , bugün dışarı çıktığına.
büyük bir ihtimalle birkaç arkadaş çıkıp içeceğiz.(%0,000....1 de olsa şansım gidip bunu zorlayacağım) "
bunu sevgililer günü sabahı anatomi teorik dersinde yazmıştım sanırsam.aslında o zaman bunu sözlüğe yazmam gerekiyordu ama yazar değildim.ve bir de yazdığım kağıdı bugun buldum.hemen siz sevgili yazar ve okuyucu kardeşlerimle paylaşmak istedim.
sevgiliye kesinlikle hediye almamayı gerektirecek tek gün olma özelliğini bünyesinde barındıracak derecede sahte, ticari, maddiyata dayalı vıcık vıcık gün. gerçek ismi "para günü" olmalıydı. starbucks tikileri haricinde kimseye hitap edemeyecek kadar anti-samimi, itici..
capitalistlik falan gibi kalıplara uydurulan ama sevgili olunca ve sevgilinizin önem verdiği bir gün olunca bu döngünün içine dahil olunması kaçınılmazdır .sevgilim olsun yeter ki ben razıyım ticari araç olmaya diye içten içe düşünülür .mantıken yaklaşıp bi şeylere kılıf uydurmak kolaydır her zaman .sizi gidi siziiii...
yaklaşmakta olan ve özellikle de bayanlar tarafından çok fazla
önemsenen bir gündür... sevginin bir güne sığdırılması ya da
sevginin hayatın ceremesinin yanında biraz daha hissedilmesi...
önemli olan tek günde yaşanan sevgi değildir elbette ama
asıl önemli olan, ya da bir yalancı sevgi gösterisi ile sevgi
var olamaz. o zaman nedir istenen. neden sadece bir güne
sığınır kadınlar? daha önceki boşluklar değil midir en
azından o gün hatırlanmak isteği? hayatın hengamesinde biraz
olsun uzaklaşmak değil midir o gün ile dertlerden? kimi boş
bir inanç olarak görür. kimi hediye alma yarışındadır. kimi,
hediye alınmadığı taktirde karısının konuşmayacağından yakınır.
tek bir amaç vardır, o da mutlu olmak. tek bir gün bile olsa
sevinmek...
"Sevgili ülkem, böylesine iç kanamasını, toplumsal ve çevresel kirliliği, üzerinde yaşayan insanların ulusal varlıklarının inkarını, gerçek sahiplerinden biri olan Kürt halkına karşı topyekün kirli savaşı, insanların dillerinden, dinlerinden, farklı kültürlerinden dolayı düşmanlıklarını, gençlerinin, aydınlarının, emekçilerinin bu ölçüde suskunluğunu, hareketsizliğini, tepkisizliğini hak etmemiştir. Çok şeyler verdin bize. Böylesine cömert, özverili hangi ülke, hangi anne olabilir ki!.
Ve sevgili ülkem, bugün senin köylerin, kasabaların, ormanların bombalanıyor; insanların suskun, çevrecilerin kör, dilsiz, sağır, kadınlarına, genç kızlarına tecavüz ediliyor, kadın hakları savunucuların, feministlerin bihaber!
Gençlerin öldürülüyor, anaların, babaların seyirci! Senin için kanıyor, cezaevine, işkence haneye, kan gölüne dönüştürülmeye çalışıldığın için. Bir kız çocuğunun köşe başında bırakılıp gidilmesi gibi terk edilmişliğin hüznünü yaşıyorsun.
Halbuki sen uygarlıklara yataklık ettin, tarih sende başladı. Şeyh Bedrettinler, Pir Sultanlar sende yaşadı. Nazım Hikmetler, Yaşar Kemaller seni yazdı.
Ey hiç sevgisi bitmeyecek gençlik aşkımız, kara sevdamız, uğruna kavga verdiğimiz, özlemini tattığımız, sokaklarında, köylerinde, dağlarında özgürlük ve sosyalizm meşalesi dalgalandırdığımız, üzerine sevdaların en güzelini, terk edilmişliğin en yürek yakanını yaşadığımız sevgili ülkem, bilesin ki kafalarımızla ayaklarımız aynı yerde değil. Bilesin ki, razı değiliz bu gününe. Bizi bekle demiyoruz, ileri git elbette.
Ama sana söz, geleceğiz sana. Dağlarında savaşacak, gecekondularında, fabrikalarında, köylerinde özgürlük isyanı örgütleyeceğiz.
Dağlar yalnız savaşmak için değil, üveyik avlamak, çiçek toplamak içindir de. Sokaklarında daha bir özgür dolaşacak, deniz kenarında bir köhne meyhanede rakı içecek, sabah yağmurunda ıslanacak ve belki de sevgilimin kollarında ağlayacağız son kez!..
Sen rahat ol, ağlama; ne Tandoğan dan Kurtuluş a ; yürüdüğümüz gençlik olup isyan ettiğimiz, köylerinin önünde karakollarını, kaymakamlıkları bastığımız, faşistlerle dövüştüğümüz, sevgilerimizi, aşklarımızı, kavgalarımızı yaşadığımız günleri unuttuk, ne de nostaljiyle yaşıyoruz.
Unutmak, umut kesmek bize ait duygular değil, bu yüzden sen ağlama sevgili ülkem, rahat ol, geleceğiz sana; olanca topluluğumuzla, delikanlılığımızla, tüm coşkumuzla, Dev-Gençliliğimizle. Sokaklar şenlik olsun, sevdalılar buluşsun, dağlarında çiçek toplansın sevgililere diye. için kanasın ama sen ağlama."
(Sevgililer Günü için 1994 yılında Yaşathak Aslan tarafından yazılmış olan mektup)