cok zordur. gözyaslarına sıgdıramaz insan ayrılıgı. su ve ya bu sebepten ötürü daha cok sevmekten korkmaktır bazen. kacıstır. daha cok acı cekmekten kacıstır. korkaklıktır. bişeyleri gözardı eder devam etmeye calısırsın. ama yapamaz daha da battıgını hissedersin askın o eflatun rengine.
bikac satır karalamayı ardında getirir...
Bıraktığın yerde değilim...kalamadım seninle aynı hücrede,aynı benlikte yaşayamadım... Nefes alamadım seninle aynı anda... Gitmem gerektiği için bakamadım benimle kalan yüzüne... Kaç yüzünü bıraktın bana? hepsiyle başa çıkamıyorum artık... Gülüşün daha bir ağır geliyor...dudak büküşün çocuk misali... Ekmek bölüşümden tut geceleri gördüğüm rüyalarıma kadar benimleyken sen... kalamıyorum burada seninle aynı benlikte... sığamıyorum sana artık
sevginin yetmediği ve dış etkenlerin baş gösterdiği zamanda yapılan ve mantıklı olan harekettir.ileride birbirinin canını daha çok yakmaktansa problemler büyümeden ayrılmadır ayrıca..*
ölüm değilse sebep çok manasızdır..değişik nedenler bulunabilir belki ama hiç bir şey kolay değilken hayatta sevgiden vazgeçmekte bu kadar kolay olmamalıdır..
sevgilinin, dil yarasıyla yüreğinize açtığı yarayla yaşanabilir.
" istediğim kadar mutlu değilim, nasıl olacağımın yarısını biliyorum diğer yarısını bilen kişi ile henüz tanışmadım mı acaba? "
şimdiye kadar bana ettiği en ağır laflardan biriydi. ilk okuduğumda nutkum tutuldu. ilerleyen saatlerde kafamı yastığa koyduğumda yine hatırladım. canım yandı. gözlerimden süzelen damlalarla ıslanmış yastığı çevirdim. alev topuna dönmüş yüzüm, yastığın soğuk yüzüyle rahatladı. ama içimdeki ateş hala yanıyordu....
hayatına giren kadınlardan farklı olduğumu düşünüyordum. onu en çok seven, gözlerinin içine bakarak mutluluğu için çabalayan, çırpınan en çok ben değil miydim. bunu bu kadar yürekten istediğim için belkide bir farkım olması gerektiğini düşünüyordum. anladım ki bir ben düşünüyormuşum.
kalbimdeki yeriyle yüreğimi büyüten, o büyüklükle yaptığım bütün emek ve sevgi ona yetmemişti. belki de bunu hiç görememişti. oysa yıllarca görmesi için onu, ne kadar zorlamıştım.
kendimi onun yanında düşünmüşüm. meğer ruhum hep onunlaymış. şimdi ise esen bir fırtına, onun yanından beni uzaklara savurmuş. bilmediğim bir yere düşmüşüm. her yanım toz duman, kolum kanadım kalkmaz olmuş. ıssızlıkta ıssız kalmışım. haddimi bilmişim.
şimdi ruhumu onun yanına tekrar götürmeye ne gücüm, ne de bunu istediğine inandığım birisi kalmış.
" keşke onu ben mutlu edebilseydim " demek şu saatte ne kadar anlamsız ve acı. oysa sırf bu keşkeleri dememek için uğraşmamışmıydım.
sevgi emekti. o, benim emeğimdi. meğer bir benim bildiğim, ona ise yetmemiş bir emekmiş. şimdi ise daha fazlasını yapmaya, ne yürek, ne fırsat, ne de gücüm var.
ona karşı içten gülümsememi görmeden benimle tanışmıştı. şimdi hangi söz, hangi cümle o ana dönüp, o gülümsememi ona gösterebilirdi.
zaman geçmişti. ben bana verdiği zamanda sevdiğim adamı mutlu etmeyi yine, başaramamıştım.
onun varlığı dahi beni güçlü, mutlu ederken ben ona bu duyguyu yaşatamamışım. canım öyle yanıyor ki.
o bana bu lafı etmiş. belli ki ben bu lafı hak etmişim. peki hak edecek ne yapmıştım.
önümde iki seçenek kaldı. onun benimle mutlu olmadığını bildiğim halde kendi mutluluğum için onu zorlayarak devam edeceğim, ya da anlamsızlığımı, haddimi bilerek, kendimi hatırlatmaktan vazgeçeceğim. benim için sanırım ikincisi daha gururlu bir seçim olmuştu.
karşındakini görmemeye dayanamadığın için * ve buda canını acıtıyorsa ,tüketmemek için en azından daha az kırılarak ve tekrar başlamak için bir açık kapı bırakarak ayrılmak. böle bir cümle saçma gelir normaldir ama yaşanmadan anlaşılmaz. *
ayrıllıkların en sacma, gereksiz, ne bileyim ya böyle şey olurmu seviyorsan ayrılmıyacaksın herşeyin üstünden gelmeyi deniyeceksin hem sevip ayrılmak ne ki olur mu ya?
milyonların yaşadığı bu kentte, yamaçtan inen huzursuz akşamların koynunda yalnızlığını paylaşacak bir dost bulamamak, caddeden geçen araçların motor gürültüsüyle sabahlamak, yeni bir güne başlarken, bir gün döneceksin diye kaç yıl aç ve muhtaç kaldım sevgiye demektir.
ulaşılmaz yıldızların parlaklığının daha parlak, yakamozların daha parıltılı, martı çığlıklarının gitar mırıltısı olduğunu sanmak ve dalgaların kumsalı öptüğü yerdeki doğal büyünün tarifsiz kederine, derin acısına kapılmaktır.
insan severken de ayrılabilir binbir sebepten...
ayrılmak zorunda kalmak zordur.
ya ölüm vardır arada ya şartlar...
değişiktir. çıkmazdasınızdır. ne yapacağınızı bilemezsiniz.
yaşamadan ahkam kesmemek gerekir seven insan gitmez diye.
gider... hatta belkide sizi çok sevdiği için gider...
Yeşilçamın üzerinden bol bol ekmek yediği bir konudur.Sonuc %99 luk gıbı yuksek bır oranla acı cekıldıkden sonra bırlesme ıle noktalanır.Çiftler ortalarında cocukları ıle bırlıkde kadrajda görülürler. Denilen gibi bu sadece bir filmdir, Gercek hayatta 'bız severek ayrıldık, hala asıgızzz gibi ' birsey asla yoktur.Seven adam ayrılmaz.