zülfü livaneli imzası taşıyan, kütüphanemin en güzel yerinde saklı olan kitaptır.
kütüphanemin en güzel yerine koymama sebep olan şeyler var tabii.
kitaba ilk başladığım gün 120 sayfa civarı okumaktan alıkoyamadım kendimi. sürükleyicilikten ziyade bir şeyler var kitapta. ama ne kitaptan ayrılmak istemiştim ne de meraktan kendimi alıkoyabilmiştim. başta maya ile maximillian wagner arasında bir şeyler olabileceğini düşündüm. kitabı bitirdiğimde, ne kadar basite indirgemişim kitabı diye düşünerek, özür dileyip bir öpücük kondurdum.
bize okullarda, televizyonlarda yüzeysel anlatılan o savaş ve göç dönemlerini, bu kitapta iki aşığın şahitliğini yaparak daha derinden gördüm. ve daha derinden yaşadım. öyle ki kitap bittikten sonra yahudilere karşı olan önyargılı konuşmalarda şiddetle yumruğumu masaya vuruyorum. çünkü her seferinde max wagner'ın karadayken nadia'nın struma gemisi'ndeyken mektuplaşıp birbirbirlerine bakıştığı an geliyor. ve o zaman yahudi bir insana o engeli koyabilenlerin benim kendi vatandaşlarımdan olduğunu anımsıyorum.
kitap bitince, cama çıkıp bir sigara yaktım. ve o an sadece, şile'de olup denizi okşamak istedim... sonra gözlerimi kapayıp başımı yukarı kaldırdığımda 10 sn bekledikten sonra kuşları görmeliydim. max. wagner ve nadia oradan bana gülümsemeliydi...
ayrıntılarla o kadar boğulmuş bir kitap ki okuduğuma, okuyacağıma pişman oldum. çok sıkıcı. 481 sayfa kitap ama 400 sayfası sırf gereksizlik. zülfü livaneli'nin bir yazar olmadığını bir kere daha gösterdi bu kitap. yine de struma'yı öğrenmiş oldum. buna sevinebiliyorum sadece.
size hem türkiye'nin ve dünya'nın yakın tarihi konusunda bilgiler veren, hemde içiçe geçmiş hikayeleri akıcı bir şekilde anlatan bir roman olmuştur.kesinlikle okunmaya değer bir eserdir.
--spoiler-- mavi alayı, kırım katliamını, strumayı öğretir. silkin ve kendine gel ey disiplinsiz insanoğlu, esas özgürlük disiplini düşünce olsun hayatının her alanında uygulamaktan geçer der. maya hanımın kendinden 50 yaş büyük profesöre duyduğu hayranlık ondan yepyeni bir insan yaratır. aşk kadını güçlendirir. onca şey arasında iki paragraf da ilyas-ı habır' dan bahseder ki; can alıcı noktalardan biridir bu.
hızlı hızlı okuyup bir günde bitirdiğim için pişman olduğum kitap. doya doya okunmalı, başta struma ve mavi alay olayları olmak üzere kitapta bahsedilen her olay araştırılmalı.
ilk çıktığında fahiş fiatı yüzünden okumama kararı almıştım.* okuma oranının bu denli düşük olduğu ülkemizde varsın saman kağıt olsundu kitaplar-hele ki böyle değerli yazarlarımızın eserleri- ama korsana rağbet ettirmeyecek fiatta olsundu... bu fikre hala sahip olmakla birlikte elime alışımın ikinci gününde bitirmemle, konuyla, üslupla, acıyla, livaneli ile, la,le...
yolculuğum boyunca, tüm aksiliklere rağmen(klimanın çalışmaması, okuma ışığının mütemadiyen bozulması, laubali host...) 4saat aralıksız okuduğum nadir kitaplardan... mavi alay'la struma ile içimi sızlatmaya yetmiş, tarihte unutulmaya yüz tutmuş veya unutturulmuş dramlarımıza dem vurmuş sayın livaneli bu kitabında... teşekkürü bir borç biliriz.
akıcı bir türkçe, harika bir hikaye ve tarih dolusu gerçeklerle örülmüş bir roman. insanoğlunun acımasızlığını bu acımasızlık içinde aşkın büyüklüğünü, aşkın aslında hiçbir ırk, din ayrımına meydan vermeden nasıl yıllarca yaşanabileceğini gözleriniz dolarak okuyorsunuz. kalemine sağlık livaneli...
elinizden bir türlü bırakamayacağınız akıcılıkta,bazen istanbul üniversitelerine geln ünlü profösörleri dolayısıyla einsteini, bazen klasik müziği bazen de yahudi soykırımını görebileceğiniz zülfü livaneli kitabıdır.
beni en çok struma gemisi hakkında yazılanlarla etkilemiş zülfü livaneli kitabı.
gereksiz uzatılmış bölümleri olsa da güzel bir hikaye..
eksik ve hatalı bölümleri de mavcut kanımca..
--spoiler--
2003 te açılan starbucks'a 2001 de gidilmesi yorumlarda en çok yazılanlar biri. benim dikkatimi çeken ise istihbaratın başta bu kadar kovaladığı adamın ne yaptığıyla pek ilgilenmiyor oluşları. hayır adamın o saatten sonra ne yapmasından korkuyorlardı onu anlamadım. yaşananları anlatmasındansa, kadın otel lobisinde adamla resmen röportaj yapıyor önünde kayıt cihazıyla, bunu da biliyorlar. ayrıca bu kadar korktukları bir adamı anında öldürürler, hastaneye yattığında, ya da şile yolunda trafik kazasında! işlerin nasıl yürüdüğünü hepimiz biliyoruz. ayrıca dedektif gibi herşeyi gören ve çözen maya hanım nasıl oldu da, "otel odasında sarılarak uyuduğumuzu nerden bildiler" diye merak etmedi? kimse görmemişti ki onları?! ben daha nadia memleketi romanyaya gittiğinde aynı dönemde ve aynı yerden türkiye ye kaçan anneannesiniyle bir bağlantı falan kurulacağını düşünmüştüm.
ayrıca struma da güverteye insanların pislediğini, temizlenmediği için de hastalıkların başgösterdiği yazılmış, denizden kovalarla su çekip elini yüzünü yıkayan insanlar güverteyi temizleyememişler mi aynı suyla o da ayrı konu..
--spoiler--
tam bir hayal kırıklığı... çok düz bir hikaye kurgusu,hiçbir şekilde okuyucuyu ters köşeye yatırmayan basit uslubu ile kesinlikle değerli zamanınızı harcamamanız gereken balon romanımsı. sayın livaneliye bu kadar basit bir kitap yakışmamıştır.
tüm yapıtlarında farklı kültürleri biraraya getirmeyi olağanüstü şekilde başaran bir zülfü liveneli kitabı daha. Elden bir türlü bırakılamayan, farkında olmadan gözlerini yaşlarla dolduran çarpıcı bir üslupla ele alınmış eser.Okuduktan sonra olanlara inanmak, öğrenilen onca şeyin gerçekten bu topraklarda yaşanabilme ihtimalini sorgulamak ve dayanamayıp araştırmak o dönemleri ve özellikle 'struma' gemisini.. Kesinlikle kitaplığınızın baş köşesine koyulacak, bünyesinde duyguların her türlüsünü barındıran yapıttan öte şaheser.
kitabın ortasındaki maximilian'ın hikayesi insanı derinden sarsan, gerçek olaylarla ilişkilendirilmiş bir kurgu olan mükemmel bir yapıt. Bırak be zülfü baba, sana edebi kişiliğin yakışıyor. Senin gibi temiz insanlara göre değildi zaten siyaset.
şimdiye kadar hiç bir zülfü livaneli kitabı okumamuş biri olarak yapılabilcek tanım, edinildikten sonra okunması ertelenemeyen kitaplardan biridir.
en ilginç noktalardan biri türkiyeye gelen kaliteli profösörler kısmıydı belki. yeni cumhuriyetin eğitimdeki temel taşlarında etkilerini merak etmemek mümkün değildir. hangi alanlarda eğitim verdiler. o hocalardan faydalanan ünlü türk öğrenciler kimlerdi. diğer bir husus adaletin ve gücün yanyana ve karşı karşıya geldiğindeki analizi altı çizile çizile okunmalı.
livaneli nin kalemini konuşturduğu bir kitap daha. serenad hem iyi bir kurgu hemde kurgu içerisine saklanmış çok fazla bilgiyi içinde barındıran bir kitap. 3 kadın, bir gemi, bir profesör ve tarifsiz onca acı. kitaptan altını çizdiğim kısımlar ise şöyle ;
- " vıcık vıcık yüzeysellik yayan şu "kişisel gelişim" kitaplarının bağırıp durduğu "istersen yaparsın !" sözü tam bir kandırmacaydı. insan ancak yapabileceğini isterdi. " istemek " kavramı " dilemek " ten ve " hayallere dalmak " tan farklı bir şeydi. bedelini göze almakla, gereğini yapmakla ilgili bir şeydi. "
- " uyumadan önce bir film bulmak için sinema kanallarını tarayacaktım, karşıma genellikle son yıllarda moda olan festival filmlerinden biri çıkacaktı, bir adam eve gelip " merhaba " diyecekti, kadın dört dakika sonra " hoşgeldin " diye cevap verecekti, böylece bir kez daha , kalabalıktan nefes alınmayan bu ülkedeki yalnızlık ve iletişimsizlik mesajlarını almış olacaktım. "
- " be şekilde yürüyebilmeleri için ne kadar çalışmış olmaları gerektiğini düşündüm. dünyanın en kalabalık üçüncü ordusunun müthiş disiplini böyle yapıyordu insanları işte. sadece profesyonel askerlere değil, vatani görevi için silah altına alınanlara da , düşünmekten daha önemlisinin itaat etmek olduğu öğretiliyordu. adımları kadar sözleri, selamlaşmaları, düşünceleri debirbiriyle aynı olan insanlar yetiştirmekti amaç. bu durumda, insanların özellikleri birbiriyle aynı olacağı için, herkese ancak omuzlarındaki ve kollarındaki işaretler kadar değer veriliyordu. bu makineye bir taraftan insan giriyor, öteki taraftan asker çıkıyordu. "
- " acaba yoksullar zenginlerden daha mı çok hastalanıyorlardı, yoksa nüfusları daha çok olduğu için mi hastaneleri dolduruyorlardı ? "
- " mine gibi bir yüzü, hakiki sarı saçları vardı. bütün rumelililer gibi vücuduna göre başı biraz küçüktü. bu da avrupalılar gibi boyunu daha uzun gözteriyordu. wagner' in de oranları böyleydi. anadoluda ise insanların çoğunun başı büyüktür. bu yüzden olduklarından kısa görünürler. "
- " osmanlı gibi çok kültürlü, çok dinli, çok dilli bir toplumdan hepsi birbirine benzeyen türk ulusu yaratma çabası, böyle zorlamaları da beraberinde getiriyordu işte. devlet bu yüzden türk kimliği üzerinde bu kadar hassastı. çünkü yine ağabeyimin deyimiyle, biz diğer mevcut uluslar gibi kendimize bir devlet yaratmamıştık. yani tam olarak bir ulus- devlet değildi kurulan, devlet kendine bir ulus yaratmıştı. yeni kurulan cumhuriyetimiz için daha çok, devlet- ulus denebilirdi. bu yüzden de, devleti eleştirmek ulusa darbe vurmak anlamına geliyor ve bağışlanmıyordu. "
- " türk erkekleri önce annlerinden babalarından dayak yiyerek yetişiyor, çocuk yaşta cinsel organlarının ucunun usturayla kesilmesiyle cinsel bir tramvaya uğruyor, sonra okulda, askerde, maçta dayak yiyip duruyorlardı. bu da özgüven diye bir şey bırakmıyordu onlarda. çoğu, saldırganlığı, kendinden güçsüz olanı ezmeyi seçiyordu. ahmet ise saldırgan olamayacak kadar korkaktı. "
- " okulda ibni haldun' un bir sözünü öğretmişlerdi, yıllarca unutamamıştım. " coğrafya kaderdir. " işte bu üç kadının kaderi de doğdukları coğrafya ve zamana göre çizilmişti.
- " bir ara türkiye de niye bu kadar ereğli var diye sormuştum kendime. konya ereğli' si, marmara ereğli' si, karadeniz eeğli' si ! sonra araya araya bunların eski " iraklion " lar olduğunu anladım. aynen bolu gibi. bolu, inebolu, tirebolu, safranbolu kasabalrı, aslında " poli " yani rumca " şehir " kelimesinden geliyordu.
- " yaşlılıkta, çoğu durumda, beden ve zihin aynı zamanda çökmüyordu. genellikle bunlardan biri daha genç kalıyordu. hangisinin önce çökmesi daha iyidir gibi gibi trajik bir sorunun cevabını bugün tam olarak öğrenmiştim: önce zihin çökerse insan daha mutlu ölürdü.
- mardinli ilyas- ı habır adlı ömründe hiç güngörmemiş bir vatandaştır, çalışmak için gittiği roma da bir mezarlıkta ki yaşlar dikkatini çekince bekçiyle arasında böyle bir dialog yaşanmış:
" burası özel bir mezarlıktır. " demiş bekçi. " buraya gömülen insanlar mezar taşlarının üstüne gerçek yaşlarını değil, hayatta mutlu oldukları günleri yazarlar. kimi 21 gün mutlu olmuş, kimi 37 gün. 52' yi geçen çıkmadı daha. "
bekçiye teşekkür edip ayrılmışlar. ilyas-ı habır bir süre sonra mardin' e dönmüş. uzun bir ömür sürmüş, sonra bir gün hastalanmış. ölüm döşeğinde oğullarını başına toplamış ve demiş ki :
" size bir vasiyetim var. mezar taşıma aynen şöyle yazacaksınız. : " ilyas-ı habır bitti. anasından doğru kabre gitti. "
- " her insan kendi hayatının başrolünde oynuyor. "
- " adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. gücü olmayan adalet acizdir ; adaleti olmayan güç ise zalim. gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur, çünkü kötü insanlar her zaman vardır. adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır. demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek için de adil olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir.
adalet tartışmaya açıktır. güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. bu nedenle gücü adalete vermedik, çünkügüç, adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti. haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık. "
sözlükte ilk bitiren benim sanırım. 60 yıl süren bir aşkı anlatan roman tabi sadece bu kadar değil. serenad kitabından hem kendi geçmişiniz hem de türkiye'nin geçmişiyle ilgili yaşanmış çok bilgiye sahip olacağınızı ve şaşıracağınızı garanti ederim. yakın geçmişte yaşanan ve bilinmeyen birsürü gerçeklerle karşı karşıya kalıyorsunuz , mavi alay, struma, einstein'ın atatürk'e mektubu ve 40 alman profesörün eğitimimize katkısı gibi... kitabı zerre sıkılmadan okurken bi yandan da internete girip sürekli araştırma içinde buldum kendimi. bazen hayrete düştüm bazen de üzüldüm. nitekim sürükleyen ve zekice iç içe geçen hikayelerden oluşan biraz aşk biraz tarih barındıran bir roman olmuş. bana kattıkları için burdan teşekkür ederim zülfü livaneliye.
Bugün almış bulunduğum güzel bir kapağa sahip olan Zülfü Livaneli kitabı.
Okuması keyifli olacağa benziyor, elimdeki kitap biter bitmez başlayacağım; bunun için sabırsızlanıyorum.