işçi haklarını, sağlıklarını, çalışma ortamlarını korumakla, gözetlemekle yükümlüdürler ve bunun için var sendikalar. ama görüyoruz ki bu durum uygulanmıyor ve ölümler seyrediliyor. yazık.
tüm yetkileri ve güçleri ellerinden alınan sendikalara şimdi ne iş yapıyorsunuz demek gerçekten çok komik.
işçinin en büyük kozu grevdir, thy işçilerinin grev hakları ellerinden alındığında tüm sendika eylem yaptı, hepsi işlerinden atıldı ve akp köpekleri çıkıp yine "bunlar ortalığı karıştırmak isteyenler, bunlar thy'nin başarısını çekemeyenler işten atın gitsin." dediler.
thy emekçilerinin eylemlerinde susanlar şimdi hiç konuşmasınlar!
her gün televizyonların karşısına çıkıp utanmadan, arlanmadan polisi, askeri, savcıyı, hakimi, doktoru, sanatçıyı, öğrenciyi, taraftarı onu bunu azarlayan, paralel, darbeci, gezici, faizci, bilmem ne ci diye yaftalayan akp genel müdürüne karşı kimse laf söyleyemezken şimdi çıkıp sendikalar ne iş yapıyor demek...
türkiye de sendikalar sadece tepe kadroyu zengin etmeye, fors sağlamaya, hükümetle kurulacak iyi ilişkilerle iş bağlamaya yarayan bir birliktir.
işci-Memur zerre umrunda değildir. işci ve memurun cebinden de ayrıca üyelik adı altında emeğiyle canını dişine takarak kazandığı paralar söğüşlenmenmektedir.
sendikacılık tabi ki herşeyde olduğu gibi nemalanmak için yapılır. en üstteki milletvekiliğine oynar, yoksa işçiyi memuru çok sevdiği için değil, kademeli olarak alttakilerde bedava yeyip içme gezme, hediyeler alma gibi nemalarla idare eder, en alttaki üyelerde devletten 3 ayda bir 15 tl fazladan para alır, bir de sendikalar yılda birkez onlara anahtarlık, kalem, silgi gibi şeyler vererek üyelerini tavlamaya devam eder.türkiyede sendikacılık budur işte, fazlasını bekleme.
...... yapıyorlar diye cevap verilebilecek soru. Adamların tek derdi işçi maaşı ne oldu. Ulan çalışma şartları, iş güvenliği hiç konuşuluyor mu ? Hiç çlışma şartları ağır iş güvenliğimiz yok diye grev yapıldı mı? Sendikanın tek derdi şu kadar zam yaptırdık.
Biraz adam olsa tüm sendikalar dün hemen toplanır bir farkındalık yaratmak için 24 saatlik genel grev ilan ederlerdi. insan hayatının bu kadar ucuz olmadığını göstermek için, emeğin payını göstermek için sadece işçiler değil tüm memurlar , bankacılar, acil dışında tüm doktorlar , öğrenciler herkes işe gitmeyebilir. Bugün saat 1500 te sadece sessiz bir tepki eylemi şeklinde herkes yakınındaki meydanda toplanır 1 saat durma eylemi yapılabilirdi .
soru yanlış. devlet sendikaların ne kadarına karışmasına izin veriyor olmalı soru.
mesela sendika görevlisi, çalışma ortamını gezip güvenli olmayan teçhizat makine vs gördüğünde "burada benim üyemin çalışması için gerekli güvenli ortam tahsis edilmemiş. tahsis edilene kadar bu makineyi mühürlüyorum" diyebiliyor mu?
diyemiyorsa dedirtmeyen kimdir? dedirtmeyen sorumluluğum yok bu iş de bana ne diyorsa jedi olsa yine de götünden sikmek lazım bence.
bu örgütler, kişisel düşüncenin dışında, çizgiyi korumayı önceleyen yapılar haline geldi. özgürlük düşüncesi geri çekilince, geriye kalan şey ideolojik iman oldu ve bildiğiniz üzere iman eden sorgulamaz. düşünce durağanlaşır. fikirler, merakla değil de sloganla taşınır hale gelir ve bu sloganlar artık bir hakikat önerisi olmaktan çıkar, aidiyet simgesine dönüşür usul usul ve kemikleşir.
birey bu yapılar içinde kendi sesini aradığında ise ya hain olur, ya sapma ya da bozguncu. o yüzden, cemaatçi yapılar, ister dini, ister seküler, ister sol, ister sağ olsun, düşünsel olarak steril mekânlar değildir. evvelâ bunu kabul etmemiz gerekiyor. çünkü orada kendi iç disiplinlerini korumak adına, içsel çoğulluğu bastırırlar. bu yüzden özgür düşünce, bu yapılardan hep taşarak, sızarak ya da kaçak yollarla dolaşır. oysa özgürlük, yalnızca politik bir hak değil ki, aynı zamanda varoluşsal bir değerdir ve düşünce, bu değerin en canlı ifadesidir. bir bireyin sağduyuyla düşünmesi, karşıt fikirleri bir arada taşıyabilmesi, kendisiyle çelişebilmesi bile onun zihinsel sağlığının göstergesidir psikanalize göre.
bugün özlediğimiz şey, ideolojik körlüklerden azade, eleştiriyi şahsi saldırı olarak görmeyen, sözü duymaya açık insanlardır. politik yapıların, toplumsal hareketlerin ya da teorilerin yeniden bir özgürlük zemininde düşünülmesi gerekiyor. bu bağlamda, sosyalizmi dahi yeniden okumalıyız. marx'ın "tüm ilişkilerin sorgulandığı" bir toplumu tahayyül ettiğini hatırlamalıyız. sosyalizmin geleceği, özgürlük fikrine geri dönmekle mümkündür. yoksa her kamp, her cephe, her örgüt, kendi dilsizlerini yaratmaya devam edecektir.