sendikalı işçi, emekçi kardeşlerimiz işten çıkarılırken nedense ortada pek görülmezler. çoğu işçiden çok patronla görüşür bir nevi işçiyi köleleştirme faaliyetleri içerisindedirler.
sendikasız çalışırken çoğu işçi daha rahat çalışır, daha az kazanır belki ama canını sıkan fazla sorunu olmaz, sendikalaşmadan sonra en ufak hatasında tutanakla korkutulur, baskı ve zulümle işinden edilir.
Grev hakkı olmayan memur sendikalarını filan geçin.
işçi sendikalarının en sarıları bile üyelerinin sendikasız işçilerin kazandığından en az iki kat yüksek maaş almalarını sağlıyor.
Sorun şu ki türkiye'deki işçilerin sadece %7'si sendikalı. Akp'nin ayarladığı kanunlar sayesinde işyerine sendika sokmamak için türlü metotlar var. itina ile kullanılırlar...
bu örgütler, kişisel düşüncenin dışında, çizgiyi korumayı önceleyen yapılar haline geldi. özgürlük düşüncesi geri çekilince, geriye kalan şey ideolojik iman oldu ve bildiğiniz üzere iman eden sorgulamaz. düşünce durağanlaşır. fikirler, merakla değil de sloganla taşınır hale gelir ve bu sloganlar artık bir hakikat önerisi olmaktan çıkar, aidiyet simgesine dönüşür usul usul ve kemikleşir.
birey bu yapılar içinde kendi sesini aradığında ise ya hain olur, ya sapma ya da bozguncu. o yüzden, cemaatçi yapılar, ister dini, ister seküler, ister sol, ister sağ olsun, düşünsel olarak steril mekânlar değildir. evvelâ bunu kabul etmemiz gerekiyor. çünkü orada kendi iç disiplinlerini korumak adına, içsel çoğulluğu bastırırlar. bu yüzden özgür düşünce, bu yapılardan hep taşarak, sızarak ya da kaçak yollarla dolaşır. oysa özgürlük, yalnızca politik bir hak değil ki, aynı zamanda varoluşsal bir değerdir ve düşünce, bu değerin en canlı ifadesidir. bir bireyin sağduyuyla düşünmesi, karşıt fikirleri bir arada taşıyabilmesi, kendisiyle çelişebilmesi bile onun zihinsel sağlığının göstergesidir psikanalize göre.
bugün özlediğimiz şey, ideolojik körlüklerden azade, eleştiriyi şahsi saldırı olarak görmeyen, sözü duymaya açık insanlardır. politik yapıların, toplumsal hareketlerin ya da teorilerin yeniden bir özgürlük zemininde düşünülmesi gerekiyor. bu bağlamda, sosyalizmi dahi yeniden okumalıyız. marx'ın "tüm ilişkilerin sorgulandığı" bir toplumu tahayyül ettiğini hatırlamalıyız. sosyalizmin geleceği, özgürlük fikrine geri dönmekle mümkündür. yoksa her kamp, her cephe, her örgüt, kendi dilsizlerini yaratmaya devam edecektir.