şöyle sorulabilir; "sen elmayı şapıyosun diye, elma da seni şapmalı mı ?" yaa!
"şapmalı ulan şapmalı! ben onu kaç posta şapıyorum o da beni şapmalı" diyemezsin kardeş. git elini yüzünü yıka, boş ver. siktiret elmayı da, selmayı da. eninde sonunda, birbirinze kıçınızı dönüp yatıyorsunuz osura osura. hangi selma ise bu, farketmez. birine kavuşamadın, başkasıyla bu oluyor. isterse padişahın kızı olsun.
elmanın cevabı merak konusudur lakin elmanın akibeti aynıdır , ısırılmak , dişlenmek bunu abartma yolu çoktur bıçakla kesmek , rendeden geçirip ceviz eşliğinde kurabiye* yapıp fırında pişirmek , elma dile gelse diyeceği şey '' sikerim böyle , aşkın ızdırabını '' olurdu sanırım .
elbette ki sevmeli. yoksa yetiştiği ağacın dalına budağına varana kadar... neyse. yalan mıydı sevişmelerimiz, seni ısırırken yalarken kikikiki yaptığın hep yalan mıydı.. bak, sapının o telini hâlâ saklıyorum koynumda, seni o ağaçta ilk gördüğüm anı hatırlıyor musun. hani kimsecikler yok şuraya bir salıvereyim deyip hortumu sallarken bana ağacın dalından bakıp işve attığın o günü. şimdi de diyorsun ki sevmiyorum. ne diyeyim, kara tameklere düşesin inşallah.
- sen elmayı seviyorsun diye elma seni sevmeli mi?
+ yoo, sevse de sevmese de ben onu mideye indireceğim nasıl olsa.
- demek ki neymiş? her şeye karşılık beklemeyecekmişsin, değil mi?
+ karşılıksız sevmek bu mu şimdi hilmi abi?
- neyse rıfatçım sen anlamazsın bu işlerden, siktir et, bişey demedim ben.
insanoğlu sevmeyi kullandığı gibi ondan karşılık bekler. Karşılığını alamadığında kan kusturur, kendisini de mahveder. Oysa, sevgi kutsal amaçla insanlığa sunulmuş bir armağan. Neden karşılık beklenir ki? Sadece sevmek bizi neden mutlu etmez?
Hem o bir bitki sevmez sevemez. Kalbi de yok ruhu da, düşünebilecek beyni ve mantığı da. Boşuna ümitlenmeyin.