kahkaha efektli, bol bol klişeli, bayat esprili; pardon herhangi bir espiriye rastlamadım şuana kadar. sayesinde şampiyonlar ligi maçını internetten izlemek zorunda kaldığım kalitesiz berbat şey.
bugün itibariyle izlemeye başladığım dizidir. yer yer gözlerim dolmadı değil. ama bu beni şaşırtmıyor. çünkü şahsım gossip girl'de bile ağlayacak bir yer bulmuştur.
ilk başlarda severek izlememe karşın, son günlerde hiçbir keyif almıyorum. dizide bekçi bekir, ergun plak, komiser rıza ve pastacı sami abi dışında şöyle adam gibi rolü olan, eğlenceli bir karakter yok. ahmet tiplemesi çok sıkıcı, gülden ona keza. evin babası ise martı gibi durmakta, asla adam gibi bir rolü yok. madem öyle niye o 3 kuruşluk rolü rasim öztekin gibi harika bir oyuncuya veriyorlar anlamış değilim.
niyazi tiplemesi insanı sinir ediyor, şöyle ağız burun dalasım geliyor. ama her zaman kazanan o dandik niyazi oluyor. baş rol ahmet rolünü, sıradan bir tiyatro öğrencisi bile canlandırabilir. şoray uzun bence orada heder ediliyor.
46'lık basri'nin kehanetleri iyice sıkmaya başladı. adam neredeyse mahşer gününü birebir anlatacak.
kısacası senaryo artık sıkmaya başladı. senaristin yeni bir şeyler yapması gerekiyor. almancı şahin, evin lüzumsuz babası, kahveci, bakkal, manav, kasap her bölümde aynı sıradanlıktalar ve bu izleyiciyi sıkıyor.
dizinin adı seksenler ama 1970'lerin sonlarından başlayarak ağır ağır ilerlediler. ilk bölümlerde ailenin ve mahallenin günümüzdeki durumu da gösteriliyordu arada bari ama artık o da yok. dizinin 1980'leri tam anlamıyla işlemek üzere kaç yıl süreceğini merak etmekteyim.
zaten '80 askeri darbesinde yaşanan, komedi dizisine malzeme yapılmayacak olaylar da işlenebildiği kadar işlendi. dizide şu an işlenen şeyler onun aşkı, bunun iş bulma derdi gibi sıradan konular. kısacası "80'li yıllar" için izlenebilir bir halden bence çıktı. o yıllarda doğmamış biri olarak bugün aklı selim sahibi bir şekilde izlediğimde "aaa 80'lerde böyle miydi" dediğim 1 tane ayrıntı kalmadı şahsen.
alakalı alakasız her sahnede gülme efekti koymaları da cabası.
ergun plak, sami ağbi ve rıza komser in her bölümde süper olduğu dizi. ancak sanırım bu diziye senaryo yazılmıyor, herkeste aynı replikler, sürekli askere giydirme, insanı sıkıyor.
kahkaha attırmayan ama tebessüm ettiren, ağlatmayan ama hüzünlendiren, o dönemi yaşamış çoğu kişinin hatasıyla kusuruyla da olsa seveceği trt dizisi. Seksenlere ait o kadar çok kullanılabilecek malzeme, figür, şu bu var ki elbette yanlışlıklar, mantık hataları olmakta bazen. sonuçta dönem dizisi, hele ki bu seksenlerse kolay iş te sayılmaz.
seksen darbesinden yeni çıkmış futbol meraklısı kahve ahalisinin 60 doğumlu Maradona'yı dünya yıldızı yapan dizi; hem de daha dünya kupası görmemişken.
denk geldikçe izlediğim ama bir 88 li olarak kendimi seksenlilerin çocuğu saydığım film. gerçekten iyidir beni benden alır, sahneleri orjinaldir, eski arkadaşlıklara, dostlukların, aşkların ne kadar orjinal olduğunu bir kez daha bize gösterir.
dün akşam izlediğim bölümde dikkatimi çeken küçük bir sahneye sahip trt dizisi.
ailenin annesi yerleri gırgırlıyorken, izleyici tayfa (yani biz) hemen "aa evet bizim evde de vardı bundan" gibi söylemlere giriştik. hemen arkasından sahneye giren esas oğlan şoray uzun, annesine "mizah dergisi"nin nerede olduğunu sordu. evet, annesine "anne mizah dergim nerede" diye sordu. daha sonradan dergiyi kardeşinin aldığını farketti falan.
oradaki gırgır - mizah dergisi olayını, senaristin araya sıkıştırdığı ve çoğu kişinin fark etmediği bir gönderme olarak görüyorum, umarım yamulmuyorumdur.