the big bang theory dizisinin 2.sezonunda, komşu kız Penny'nin Leonard'ın çıkma teklifini düşünürken, Sheldon'un düşünmesine yardımcı olması için anlattığı teoridir.
Not1:Penny'nin aklı daha çok karışmıştı.
Not2:Penny'e hastayım.
kediye elektron yollamış kedinin yönü değişmiş bu yüzden kedi bulunamamış. al sana schrödingerin belirsizlik kuramı. böyle birşeydi herhal.
tabiki elektronu kediye yollamıyor.*
Kuantum mekaniğinin temel dalga denklemini yazan Erwin Schrödinger'in tasarladığı deneyin popüler adıdır.
deneyde, bir kutu içine konulduğu varsayılan bir kediye, uranyum gibi beta bozunması yapan radyoaktif bir maddenin yapacağı ışınıma bağlı olarak çalışan bir mekanizmanın tetiklediği zehirli gaz verilmekte.
Kedinin içeride bulunduğu zamanın herhangi bir anında ölü mü yoksa diri mi olduğunu bilemeyiz. kedi o anda ölü de olabilir
diri de. biz kutuyu açıp bakana kadar, yani olası sonuçları bire indirgeyene kadar kedinin ölü ya da diri olma olasılığı
eşittir. bu deney, belki de kuantum kuramına en ilginç kurallardan birini kazandırmış. belirsizlik...
bu zihinsel deneyde önemli olan nokta hep atlanmaktadır. burda önemli olan kedinin ölmüş olması yada ölmemesi değildir. önemli olan nokta kutunun açılması anıdır. kutu açıldığında aslında durumla ilgili bir fotoğraf çekilmektedir. bunu micro düzeydeki olaylar için düşünecek olursak. bilindiği gibi ilk deneylerde atom altı parçacıkların konumları fotoğraflandığı deneyler yapılmıştır. ve olağan dışı olarak bu parçacıkların farklı dalga boylarında aynı anda olmaları gibi klasik fizikle anlatılamayacak olaylar tesbit edilmiştir.
kısaca schrödinger baba demektedir ki; biz bir deney yada gözlem yaptığımızda o durumla ilgili olası durumlardan sadece birinin fotoğrafını çekmiş oluyoruz. halbuki aynı anda pek çok durum gerçekleşiyor. yani kutuyu açıyoruz ve aaaa kedi ölmüş vah vah diyoruz. ancak aynı anda kedi canlı olabilir. evet evet olabilir.
demektedir ki herhangi bir anda evrendeki parçacıkların yeri belirsizdir ve konumlarını tespit etmek olanaksızdır çünkü bütün olasılıklar aynı anda yaşanabilir. burdan yola çıkıp artık paralel evrenlerde mi gezersin felsefe diyarına mı geçersin ona karışmamıştır. en kral bilim kurgu filmine cin ali serisi muamelesi yapar bu adamlar. ama bilim kurgu değil, şaka değil gerçektir.
şimdi niels bohr'un kopenhag yaklasımına göre biliyoruz ki mikro alemde geçen olaylar farklı kurallara bağlanmıştır. yani atom altı parcacıklardaki bu olaylar bi nevi normaldir. benim aklımı kurcalayan şey ise macro aleme göre izafi olarak micro durumda olan dünyadaki bizlerin ötesinde nasıl kurallar vardır. ve tabi bizde başka boyutların micro alemi olduğumuza göre aynı kurallar bir üst mikroskopla bize bakılsa bakan kişinin alemine göreceli olarak bizde de yaşanmaktamıdır.
somutlaştırırsak andromeda ve samanyolu galaksilerini iki tane atom gibi gören, (artık bizim boyutumuzu sen hesapla elektron bile sayılmayız) bir mikroskopla bize bakan bir kişinin gözünde ben aynı anda hem bu yazıyı yazarken aynı zamanda aysel ile bora bora adalarında geziyor olabilirmiyim. vay anasına sonunda oldu bilimin yıllardır uğraştığı şeyi çözdüm izafiyet teorisiyle, kuantum mekaniğini birleştirdim.* yani sanırım.*
Schröndinger'in felsefi sorunu şu: Bir kediyi,biraz siyanür gazı,radyoaktif bir atom ve enerji sezdiği anda çalışmaya programlanmış bir çekiçle aynı kutuya koyarsan ne olur ? Eğer radyoaktif atom hareketlenirse,çekiç şişeyi kıracak gaz dağılacak ve kedi ölecek.Atomda bir hareketlenme olmazsa,ozaman çekiç hareket etmeyecek ve kedi yaşayacak.Ama sen kutuyu açıp da atomu gözlemleyene kadar o ne hareketli,ne de hareketsiz,ikisinin olasılıklı bir birleşimi.Ozaman soru şu:Kutu kapalıyken kediye ne olur ? Kutuyu açıp atomu gözlemleyene kadar kedi ya ölüdür ya diridir ;) .
"kutuyu açana kadar kedinin kaderi hem ölüymüş gibi hemde diriymiş gibi işler ne zaman ki kutu açılır gerçek görünür o anda kaderi belli olur" aşağı yukarı böyle bir tanım yapılarak flashforward dizisinin 6.bölümün kız tavlamak için kullanılan ve işe yarayan hede.
Kuantum fiziğinin ve bunu dünyadan söz etmek için kullananların karşı karşıya olduğu temel gizemin "Nasıl oluyor da herhangi bir şey meydana geliyor?" değil de, "Nasıl oluyor da herhangi bir şey varoluyor?" sorusu olduğu çok açıktır.
Eğer, yaygın görüşe bağlı kuantum fizikçilerinin inandığı gibi, gerçeklik esasında içine bir çok değişik olasılık katılmış, neyin ne kadar katıldığı belli olmayan bir aşureyse,(ki fizikçiler ne derse desin bu asla doğru değildir ve Tanrı evrenle zar atmamıştır) bu bir sürü karışım halindeki madde-dalga akışı içinde biz etrafımızdaki katı, kesin nesnelerin bildik dünyasını nasıl anlayabiliriz? Gerçeklik hangi noktada ve niçin gerçekleşmiştir?
Fizikçilerin haklı olarak laboratuarlarda çözümünü aradıkları bu evrensel soruya ruhsallık her zaman doğru yanıtlarını a priori olarak vermiştir. Fizikçilerin bu bilinemezci sorunu açıklığa kavuşturma çabasıyla, kuantum kuramının öncülerinden Irwin Schrödinger, kedisini tartışma konusu yapmıştır.
Schrödinger'in kedisi hayvan deneyleri için kullanılan laboratuar kafeslerinden birinin içine yerleştirilir, yalnız kafesin duvarları katı bir maddeden yapılmıştır. Bu son derece önemlidir çünkü paradoksu anlayabilmek için kediyi deneyin sonuna dek görmememiz çok önemlidir.
Geçirimsiz kafesin içinde Schrödinger, ölümcül bir deney düzeneği hazırlamıştır. Schrödinger kafesin içine bir parça radyoaktif,madde yerleştirir; basitçe anlatacak olursak, çürümüş bir parçacığı %50 yukarıya, %50 aşağıya ateşleme olasılığı olan bir düzenek kurar. Eğer bu parçacık yukarıya ateşlenirse, kedinin yemeğine zehir bırakan bir anahtarı çalıştırır. Kedi yemeğini yer ve ölür. Aynı şekilde, eğer parçacık aşağıya ateşlenirse, kedi için sadece yemek bırakılır ve kedi yeni bir deneye tabi tutulmak üzere hayatta kalır.
Olacakların bu seçimi, en azından yukarısı ölüm, aşağısı yaşam dersek, bizim günlük yaşamımızda her gün yeniden belirlemek zorunda olduğumuz seçimdir. Fakat, işler kuantum kedileri için o kadar kolay değildir. Hele hele basit hiç değildir, çünkü ana kuantum kuramına göre, kedi hem canlı hem de ölüdür. Kedi iki durumun da aynı anda üst üste bindirildiği bir durumda var olur; tıpkı elektronların aynı anda hem parçacık hem dalga olduklarının söylendiği gibi.
Bu durumda dalga fonksiyonu (kurallar) bize kedinin zehiri yiyip öldüğünü (olasılık1) ve kedinin yediği yemekten çok zevk alıp yaşadığını (olasılık 2) söyler. Biz ancak; bu dalga fonksiyonu temelden "çöker" ve tüm olasılıklar aniden sabit bir gerçekliğe karşılık gelecek duruma düştüklerinde kediyi ya gömebiliriz ya da okşayabiliriz.
Görülen o ki; böyle bir çöküş bir ara olmuş olmalıdır. Çünkü kafesin kapısı açılıp, içeriye bakılınca kedinin kesinlikle ölü olduğu görülür. Fakat niçin? Schrödinger 'in kedisini ne öldürdü?
Bu soru sadece mekaniksel kuantum kedilerine değil, bize de sorulması gereken bir sorudur ve çevremizde gördüğümüz her şey doğrudan "niçin gerçeklik var? " ya da başka şekilde soracak olursak "varoluşun amacı nedir?" sorunsalında odaklaşır ve kedinin kimlik krizinin neden bir paradoks oluşturduğunu gösterir.
Bu bir paradokstur, çünkü bir yanda dünya ya ölü ya da diri olan sıradan kedilerle doludur, öte yanda yüzyılımızın en bilimsel beyinlerini meşgul eden fizik bunun imkansız olduğunu söylüyor. Schrödinger denkleminin matematiği kedinin kaderini hiçbir şeyin belirleyemeyeceğini, hiçbir şeyin onun dalga fonksiyonunu çökertemeyeceğini söylüyor. (En azından fiziksel hiçbir şeyin)
Kafese konacak herhangi bir fiziksel nesne, örneğin, bize kedinin ölü mü yoksa diri mi olduğunu söyleyecek bir kamera çok fazla olasılığın dokunuşundan etkilenecektir. Sonuçta klasik kuantumun mekaniksel davranış biçimini sergileyecektir. Yani kendi gözlerimizle gördüğümüz sonuca rağmen, kuantum kuramı kedinin hem ölü hem diri olduğunu ve de hep öyle kalacağını söyler. Bu paradoksa aynı zamanda "gözlem sorunu" denmesi şaşırtıcı değildir, çünkü hem bizim sağduyumuzla yaptığımız gözlemlerimize meydan okur hem de gerçeği şekillendirmede gözlemin-gözlemcinin oynadığı kritik rolü öne çıkarır.
pavlov un köpeği gibi bilim uğruna harcanan hayvancağızlardan biridir. minnoştur, pamuktur adı her ne ise yazık olmuştur. fizikteki mutlak doğruları sorgulatma amacı güden, kuantum çıkışlı bu paradoksta, şerefsiz schrödinger kediyi kapalı bir kutuya koyar ve bu kutunun içine hain bir düzenek yerleştirir. radyoaktif atomun bozunmasıyla harekete geçecek bir çekiç ve bu çekicin harekete geçmesiyle kırılacak bir zehir şisesi vardır kutuda. schrödinger tüm bu fanteziyi ''bu kapalı kaldığı süre içerisinde kedi ölümüdür yoksa dirimidir'' sorusunu sormak için yapmıştır. sonra da eğer sürenin sonunda kutunun içine bakarsak yarı yarıya ölü veya diri durumuyla karşılaşırız ama eğer bakmazsak kedi hem ölü hem diridir gibisinden abidik gubidik söylemler geliştirerek bilim dünyasına kendince katkıda bulunur. insan mısın, yedi cami yaptırma durumundan haberin var mı diye de sorarlar adama. panter emel var bildin mi sen schrö?
(bkz: paralel evren)
1.kuantum fiziği simgelerinden.
2.alev alatlı'nın bir romanı. küreselleşmenin yol haritasını çizen ve olunca nasıl olacağını gözler önüne seren seri kitapların ilki.
"Olasılık" kavramına değişik bir bakış getiren deneydir. "Paralel evrenler teorisi'nde zihinin etkisi nedir?" sorusunu getirir akıllara. Gerçeklik dışarıdan karışılamayan bir olay mıdır yoksa asıl gerçekliği oluşturan, hatta etkileyen şey esasında zihin midir?
Mesela şu örneği düşünelim,
Her birimiz evimizde yalnızken arkamızda bir ayı olmadığını biliyoruz, çünkü elimizde kanıtımız var, arkamızı dönüyoruz, ve ayı yok,
Mantığımıza göre ayı yok, çünkü ayının olması kurulmuş toplum, mantık ve bilim düzenine göre imkansız,
Ama arkamıza döndüğümüz zaman ayının var olma olasılığını yok ettiğimiz teorisini kim yalanlayabilir?
bir yakalarsam allah yarattı demeden parça pinçik edeceğim, etini ve derisini hayrına satanistlere bağışlayacağım, kuantum fiziği belasının öğrencilerin başına geçirilmesinde bir numaralı pay sahibi hayvan. ne güzel klasik fizikle idare ediyorduk, ne gerek vardı şimdi kuantuma?