Savaş her zaman var olmuştur. Bunu sadece fiziksel dünyada algılamamak gerek. Savaş, ruh ve fizik dünyasında zıtlıklar ile birlikte dünyaya gelmiş insanoğlu ile hep var olmuştur. iki gerçek ya da iki hayal arasındaki farkları anlamaya çalışmak, iki kuram arasındaki benzerlikleri tespit etmeye çalışmak, iki problem ya da soru hakkında çözümler ve cevaplar aramaya çalışmak; savaşın başladığı nokta ise hangi iki gerçeğin, hayalin, kuramın, problemin ya da sorunun baskın olduğuna karar verme noktasına gelinmesidir.
Kalbin ve aklın savaşı ise, hayatında hep ikilemler içinde kalmış ve karşılaştığı zor durumlardan hangisini kullanarak kurtulmaya çalışacak insanın vardığı noktada başlar. Mantık ile sorulara cevap arayan bir bedenin vereceği tepkiler ile kalbi rehber atayarak cevaplar aramış bir bedenin vereceği tepkiler arasındaki karşılaştırmalar ivmeleri iki farklı noktalara çekecektir.
Mantığın gücüne inanıp hayata bakış açısı yaratmak ile her metafizik gerçekliğe inanıp bir hayat görüşü yaratmak noktasında başlar savaş ki; bu inanç savaşıdır. insanın kendisi ile hangi iki değer arasında inancını şekillendireceği sorunu ile karşı karşıya gelmesi ve durumu savaş haline sokacak kadar çaresiz adımlarla çıkmaz sokaklara doğru sürüklemesidir inanç savaşı. Mantığın yarattığı veya yaratacağı gerçekliklerle nerelere kadar gidilebilirin, kalbin direktifleri ile beden ve zihnin hangi kapıları açabilirin savaşı. Öyle ki her iki yolda engel teşkil edebilecek şüpheler, paranoyalar, yaratımsal evrede oluşabilecek her türlü pürüz ve dilemmalar, seçim savaşını kızdıracak etmenlerdir. Savaşın başlangıcının temel nedeni insan zihni ve kalbi olduğu gibi gidişatı da zihnin ve kalbin yarattığı ya da yaratacağı ikilemler, soracağı sorular, iteceği uçurumlardır. Kaybedilerek gelinmiş bir sonuç ise en baştaki inanç ya da mantık seçiminin sorgulanmasına ve savaşın başlangıcına dönüp yapılmış seçimlerin değiştirilmesine sebebiyet verir.
Materyalist seçimler ile gelinen noktada hüsrana uğramak. Sonrasında fizik ötesi ile çözüm aramak. Kalp rehberi, insanı karanlık bir ormana sürükledi ve karşı tepelerde Araf'ı gösterdi. Öyle ise makul gerekçeler merdivenine tırmanıp aydınlığa doğru yükselen bir adamın, böyle bir savaşın gidişatını, sonucu görmeden değiştirmesi kolay değildir. Kimse seçmiş olduğu yoldan geri dönme cesaretini, öz güvenini ve insanların kendine bakış açısını değiştirme ya da kaybetme korkusundan ötürü gösteremeyebilir. Seçtiğinin sonucunu görmelidir. Doğru seçim yaptığını zaten sorunları bir bir çözebilmesinden anlar. Çıkmaza girip başının belada olduğunu fark eden biri ise sonucu tahmin edebilir ve oraya varmadan çok önce seçimlerini gözden geçirmeye koyulur. ikinci davranışı göstermek insanın kendisi ile olan bir başka savaşını kazanmasına bağlıdır.
Seçilen seçenek ile yola çıkmak ve birçok şey yaşamak. Şimdi ise pişmanlık ve gerçeklik dışılık teşkil edebilecek bir noktaya varmak. Durumu gözden geçirip diğer şık ile yola devam etmek ya da baştan başlamak, seçilmiş olunan şık ile buraya kadar gelinen onca yolu gerçek dışı mı kılacak? Bu sonuç tüm o gerçekliği birdenbire siliyor mu? Gerçek ile gerçek olmayan arasındaki farkı idrak edememe gibi bir yerde yaşamaya başlamak ne çeşit bir cehennemi andırır, ürkütücü.
Tüm bunların aksine insanın savaşa ne zaman girdiği değil nasıl iştirak ettiği daha ön planda durmaktadır. Yeni doğan bir bebeğin doğum boyunca geçtiği evrelerden ve gelişim sürecinden yola çıkmayı doğru buluyorum. Öyle ki; anne rahminde neler yaşadığının bilincinde olmayan, ıslak bir ortamdan kuru bir ortama geçtiği anda üşüdüğünü hisseden, gözleri ile ışığa ilk defa şahit olan bir bebek canlanıyor zihnimde. irin ve belki kan içinden çıkan, çıkar çıkmaz ciğerlerini ilk soluduğu oksijen ile yakan ve neticesinde gözlerinden yaş döken bir bebek. Dünyanın ilk saniyeleri fiziksel olarak kendisini etkilemiş, çok da temiz olmayan oksijen ile ilk kire bulaşmış, gözlerinden ilk damlalarını duygusallıktan çok öte bir sebeple dökmek zorunda kalmıştır. içine çektiği oksijenin, akıttığı gözyaşlarının ve anne rahminden çıkarken ki yüzleştiği zorlukların verdiği yorgunluk ile hayatındaki ilk uykusuna dalar günün sonunda. Henüz rüya görebilecek kadar günlük olaylara tanıklık etmemiştir gözleri. Beyni henüz analiz yapıp bunları rüyasında bambaşka boyutlara taşıyacak kapasitede değildir. Kimler hatırlar bilemem ama belki de uykunun en tatlı olduğu bir dönemdir bebeklik dönemi. Temiz, saf, uçsuz karanlık.
haklısında haksızında her türlü büyük orospu çocukluğudur. bok mu var birbirinizi öldürüyorsunuz? kazansın silah satıcıları, kazansın politikacılar*...
savaş gözlüğü olan bir pencereden bakıp engellere çarptığımız da savaş sözcüğü yine soyutlaşıyor.bombalar,tüfekler,uzun namlulu silahlar...
ama her gün ayrı bir savaş veriyor insanoğlu aslında.hayatla arasında büyük bir savaş.hem de yenileceğini bile bile giriyor bu savaşa her zaman bir sıfır kazanan belli nasıl olsa.
kişisel bkz (anlayana)
sözle anlatılmayacak kadar büyük bir mevzudur savaş. insanlığın içler acısı halidir.
neyse ki toplum olarak üstesinden kolayca gelecek bir yapımız var. "hepsini vur"mak içimize yeterince işlemiştir. söz konusu savaşta elimize verilecek her türlü delici ve kesici aleti insan ırkınsdan beklenemeyecek bir ustalıkla neredeyse işkence aletine çevirmek gibi bir yeteneğimiz vardır. her türlü zehire de silah olarak bakmak gibi müthiş bir özelliği olan bir millet bununla gurur duymalıdır hatta. şöyledir ki savaş esnasında psikolojisi yerle bir olan nice insanı sadece içgüdüleri kurtarabilmektedir.
zannetmiyorum ki savaş esnasında adam öldürdükten sonra sinir krizlerine girip günlerce gecelerce uyuyamaylım. zira savaş çıksa çok da rahat kesip doğrayıp hayatıma devam edebileceğimi düşünüyorum. bunu sen de yapabilirsin, o da, şu da. bence mutlu bile olabilirsiniz.
kuşkusuz dünyadaki en kötü şeydir.her zaman daha güçlü olan taraf sivilleri vurmayacağız der ama bombaları hiçte öyle değildir tam da sivilleri vurur.helede ülkesini sevenler için çekilmez bir durumdur insan psikolojisi diye birşey kalmaz.
(bkz: filistin)
ülkelerin, ülke içindeki muhaliflerin savaşı, insanların kendi aralarındaki savaş, benliğimize verdiğimiz savaş... savaş içimizde aslında.
artık öylesine legal hale geldi ki. hakkında bahsetmeye bile gerek kalmıyor. iç veya dış savaş farketmeden canlara kıyılıyor, insanlar katlediliyor, ülkeleri ellerinden alınıyor, özgürlük kisvesi altında insanların tepesine binip, getireceklerini vadettikleri demokrasiden daha da berbat bir sürece sokuyorlar insanları.
iftar yapıldıktan sonra bombalar düşüyor hama'ya. biz de birkaç saatlik uzaktan olayları izliyoruz. caniler ülke yönetiyor.. kendi topraklarını işgal ediyor, halkına zulmediyor.. biz de öyle izliyoruz. müdahale edemiyoruz. müdahale etmek için şartlar olgunlaşmamış. sanırım onbinlerce insan ölmeli tepki vermek bir dur demek için.
savaş çok boktan bir şey. ve hiçbir zaman da modası geçmez.
savaşın karakteri, onu yürüten sınıfa, belli bir savaşın bağlı bulunduğu politikaya, savaşta hakim sınıfın gözettiği amaçlara göre belirtilir... (bkz: #4156712)