sari, siyah ve beyaz aynı anda kullanılandığı zaman power point sunumlarinda cok etkili oluyor. sari dikkati yeterince çekiyor bazen gorsel kullanmaya bile gerek kalmiyor. ciddi ve etkili bir tema oluşturmak istendiği zaman yeterli ölçüde kullanılandiginda velinimet olan renk.
şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan?
gibi vurucu bir dizeye sahip olan, çok sevdiğim jehan barbur şiiri. gerçi her dizesi vurucu benim için; yere dökülen baldan tut, gar sabunu satan adamı düşleyen serviye. portakal kabuklarından, gelin çiçeğine.
hayatıma bir renk seçecek olsaydım sarı olurdu bu renk. Çocukken en sevdiğim renk belki bu yüzden biraz masum. Hem biraz da hüznü anlatıyor bence, sonbaharı, sarı yaprakları, sararmış hayatları hatta sarı bir gülle ayrılığı. Belki güneş sarı olduğundandır hep sıcak gelirdi bu renk. Belki bu sıcaklık bir kelime oyunuyla içtenliğe yer etmiştir beyinim bir yerlerinde kim bilir. belki hayattan tek farklı yanı hep değerlidir bu sarı, altın rengi değil mi sonuçta. ayrıca sarı bir uyarıdır bana hepimize, uyarı tabelalarındaki sarıdan bahsediyorum tabiki de. şimdi sözü sarı saça getirmem gerekecek sanırım bu noktada şuradan alabiliriz sanırım
jehan barbur' un söylediği şiir, melodi de güzeldir çalan.
Bir ara sokakta öldüm...dün
Öylece yani.
Birdenbire
Boşluğa düşer gibi, sarı bir sessizliğin içinde
Granit duvarlı binanın anlamsızlığına,
Şehrin boşu boşunalığına içerlerken
Bırakmışım son nefesimi kaldırıma
Bitmiş,
Öylesine yani.
Birdenbire
Yan binadaki otel odasından izliyordu oğlan
Yüz ifadesini göremesem de
Anlamış mıydı acaba öylece oturmadığımı?
O sokakta bitti her şey
Öğleden sonralarını bir bardak sütle geçiştiren
Apartman sakinlerini düşlerken
Sıkıntıdan
Ölmüşüm...dün
Arka odada ütü yapıp
Buharını burnuna çeken kadını,
Mutfağında her öğün için soğan doğrayıp
Gözyaşını kabuklara saklayan Madam Mari'yi
Kocasıyla artık sevişemediği için
Kapı komşusu gar sabunu satan adamı düşleyen Servi'yi
Düşündükçe
Ölüvermişim...dün
Böylece bitmiş yani,
Birdenbire
Sıkılmışım derinden zahir.
Tutunca da nefesimi
Portakal kabuklarıyla çay demini döktükleri çöpe
iki kedi de bulanınca
Kaldıramamış nefsim demlenmiş portakal kedilerini
Balkabağı mevsimi bile değilken
Dönüşüvermiş her şey baldan kabağa
Ve saat henüz 12'yi vuramamışken
Kalkmış otobüsler durmamaya
Mecal mi bulamamışım, yere döktükleri bala mı basmışım
Hatırlamam ama
Öylece kalakalmışım-kalkamamışım.
Şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan?
Vagonlar boş, birkaçı kiremit taşıyor topraktan
Kayıklar da serseri misinalar
Otobüsler kimseyi almadan durup durup geçiyorlar duraktan
Arabalar yürüme mesafelerini öldürüyor her gün, her öğle
Her gece
Bisikletleri balkonlarında unutanlar
Her an yağmur yağsın diye dua ediyor
Üç öğün yemek yiyip, dört öğün uyuyorlar
Buna rağmen erken uyanıp, geç yatıyorlar
Aynı kuru kahveciden gün aşırı -iş olsun diye-
Yüzer gram kahve alıp evde -iş olsun diye- öğütüyorlar
Ve bir gün bile sormuyorlar öğütülmüşünü
Kimse sormuyor iş olsun diye yapılan iş, iş midir diye?
Bunlar olurken ölmüşüm o ara sokakta
Balkondaki beyaz brandalar rüzgarla sökülürken
Sökülüvermişim
Şişip patlayan bir eteğin dikişi gibi
Sıkıntı işte
Ya da ölmek yerine
iki adım yol yürüyeydim de
Konuşuverse miydim şu gelin çiçeğiyle.
Gitmek yerine...?
bende ki karşılığı ayrılık, ölüm ve ulaşılmazlık olan; bu yüzden düşmanı olduğum, en ufak bir eşyamda dahi barındırmadığım renk. son zamanlarda ufak ufak hayatıma giriyor o ayrı ama sarı sevimsizdir.