saklambaç oynarken sevgilinin ebediyen kaybolması

entry4 galeri0
    1.
  1. http://fizy.com/#s/12gxto

    liseler arası futbol turnuvasında okulumuzu temsilen final maçında attığım altın golden sonra bile okulumuzdaki kızlar tarafından alkışlanmayacak kadar çirkin olduğum yıllardı.
    henüz çok çirkindim...

    çirkin olmam yetmezmiş gibi hiç de sosyal değildim. o yıla kadar (17 yaşıma kadar) ne bi' sevgilim olabilmiş, ne de yalnız başıma bir sinemaya bile gidebilmiştim. bir keresinde annemler şehir dışına çıkıp beni evde yalnız bırakacaklardı. bi' akrabağamızın düğünü mü ne varmış. her neyse;
    salya sümük ağlayarak o'nları gitmemeleri konusunda ikna etmeye çalışsam da başaramamıştım. annem, okul çıkışı evin anahtarını paspasın altında bulabileceğimi söylemişti. ama ben, ev ne de olsa boş diye okulu asıp öğle vaktinde eve koşmuştum. kapının önündeki paspası kaldırdığımda gerçekten de anahtar oradaydı. ama kapıyı bir türlü açamıyordum. sanırım annem anahtarları karıştırmıştı. ve ben dışarıda kalmıştım...
    öz amcası tarafından tecavüz edilmiş panda yavrusu gibi çaresizce kapının önünde oturuyordum. annemlerin de 2 günden önce geri dönmesi söz konusu değildi. hemen karşı sokağımızda çilingir olduğunu hatırlamıştım. extacy atmış road runner gibi çilingirin dükkanına kadar nefessiz koştum. tam dükkanın önüne gelip kapıyı açacaktım ki;
    bir an için adamı rahatsız edip yoracağımı düşündüm. "ulan gerizekalı mısın adamın işi bu zaten" diyenleri duyar gibiyim. ne bileyim işte, bir insanla iletişim kurabilmek benim için o kadar kolay değildi. velhasılı 2 gün boyunca evin kapısının önünde ailemin geri dönmesini bekledim arkadaşlar. işte bu kadar asosyaldim.

    okul hayatım da pek parlak sayılmazdı. devamsızlık sınırını doldurana kadar sabahları asla okula gitmezdim. zaten yeterince çirkinim,
    bir de sabah üstüne daha da katarak geliyordum bu çirkinliğin. her neyse konumuza dönecek olursak;
    devamsızlık sınırına dayandıktan sonra artık mecburen okula tam gün geliyordum. tüm akranlarım çok mutlu görünüyorlardı.
    kimisi fakirdi, kimisi tembeldi, kimisi yakışıklıydı, akıllıydı, yalakaydı. ama tek bi' ortak noktaları vardı;
    çok mutluydular... sosyal hayatlarında ne olurlarsa olsunlar okulda bunu bi' kenara bırakabiliyorlardı. ama ne yazık ki benim suratımı bir kenara bırakma şansım yoktu. mutsuz ve yalnızdım.

    ta ki o güne kadar...
    yine her öğle arasında olduğu gibi mc donalds'ın karşısındaki bahtiyar cafe'de peynirli böreğimi yerken az çalkalanabilmiş jelatini delik ayranımı içiyordum.
    tam bu sırada önümden geçen bmw marka arabayı gördüm. araba çok hoşuma gitmişti. böreğim ve delik ayranıma sarılarak peşinden koşmaya başladım. arabaya yetişemedikce zevk alıyordum adeta. o hızlandıkca arkasından garipler sesler eşliğinde "vınn hıınn" diye bağırıyordum. arabaya yetişsem ne yapacağımı da bilmiyordum. bu arada da adamın beni dikizden izlediğini görebiliyordum.
    bu 5 dakikalık takibin sonunda arabaya neredeyse yetişmiştim. hatta araba durmuştu!
    nefes nefese ne halt yiyeceğimi düşünürken bir an için kafamı kaldırmıştım. ve yıkıldığım an;
    lisemin önündeydik...
    o koşuşturmaya kendimi o kadar kaptırmıştım ki farkına bile varamamışım. artık arabayı kovaladığımı gören tüm öğrenciler bana gülüyor, görenler görmeyenlere abartarak anlatıyordu. herkes pencerele çıkmış bana eline gelen her şeyi fırlatarak ruhumu yaralayan küfürler ediyordu. artık tam yere yıkılıp "vurmayın ulan" diye bağıracakken bir de okulun zil sesi olan "aldırma gönül" şarkısı çalmasın mı. artık tamamen dibe vurmuştum. " başıııın önee eğilmesiiin, aldıırma göönül aldırmaa... " sözleri eşliğiyle yere kapaklanmıştım.
    bu sırada arabadan inenleri de gözlemlemeye çalışıyordum. arabadan takım elbiseli 2 adam ve yanında bizim okulun inüformasını giymiş bir kız inmişti. artık kendimi daha da kötü hissediyorum derken;
    işte o bakış...

    fırtına sonrası beliren gökkuşağı mavisi gözler...
    tanrım, daha önce neden böyle bi' güzellikten yoksun yaşattın beni? ilk başta arkası dönük olduğu için bizim okuldan birisi sanmıştım o'nu. ama okula yeni kayıt yaptırıyormuş meğer. üstelik tam da poposuna bakarken yakalamıştı beni. bir anda arkasını dönmüş ve gülümsemişti. tam her şey bitti derken o gülümseyiş beni ayağa kaldırmıştı. ama ben asosyal hayvan, o gülümsemeye aynı tonda karşılık veremedim tabii ki. o bana " : ) " edasıyla bakarken, ben o'na " xd :d " sırıtışı atabilmiştim. benim de güldüğümü görünce utanarak merdivenlerden ceylan yavrusu gibi kaçtı.
    yağı bitmiş terminatör gibi ayağa kalktığımda biliyordum ki, artık bundan sonra her şey çok daha farklı olacaktı.

    artık saçlarıma jöle sürdükten sonra okula sabahın köründe gidip o'nu görebilmeyi temenni ediyordum.
    aylarca bu böyle gitti. o bana bakıp uzaktan gülümsedi, ben o'na bakıp uzaktan sırıttım. aldığım istikbarata göre o da çok yalnızmış. çok güzel olduğu için diğer kızlar tarafından dışlanıyormuş, zengin olduğu için de erkekler yanına yaklaşmıyormuş.
    sanırım beni dikkate almasının sebebi de bu. çevresinde kimsesi olmadığı için benimle arkadaş olmak istiyordu.
    bi' 3 aylık girişimlerimden sonra nihayet arkadaş olacak cesareti kendimde bulmuştum. öğle arasında o'nu bizim sınıfa davet eden bir not bırakmıştım sırasına. kapının arkasına saklanıp o'nu korkutarak giriş yapacaktım. kapının arkasındaki yerimi alıp beklemeye başladım.
    ayak sesleri duyulur duyulmaz önüne atladım ve "hyööooaaa!" diye bağırdım. hiç korkmamıştı, hatta yine gülümsüyordu. hayatımda gördüğüm en farklı kızdı. dayanamayıp kafasına askılıkla vurdum.
    yine hiçbir şey olmamış gibi elini uzattı ve;

    - merhaba ben... boş ver adımı nasılsın?
    + ben de vezir.
    - ama sormamıştım kie.
    + ah... ya ben bu konuşmanın provasını defalarca yapmıştım da. provamda böyle gitmiyordu konuşma. :(
    - hi hi çok tatlı. sevgili olalım mı?

    evet, artık adını bilmediğim bir sevgilim vardı. o kadar asosyaldim ki haftalar geçmesine karşın da hiç merak edip sormamıştım.
    hakkında hiçbir şey bilmiyordum. o takım elbiseliler kimdi, ailesi ne iş yapardı, nereliydi, kimdi...
    yaklaşık 3 hafta bu şekilde sevgililiğimiz devam etti. sevgilim de asosyalliğimin farkında olduğu için bana ayak uyduruyordu.
    akranlarımız sevgilileriyle sinemaya gidiyordu, pastanede birbirlerine kek ısmarlıyordu, barlarda öpüşüyordu. bunun yerine biz evlerimizde online counter maçı yapıyor, öğle aralarında okulun arkasında mandalin yiyorduk.
    hayatımın en güzel günleri işte böyle gidiyordu. birbirimizde msn adresimiz dışında hiçbir iletişim aracı yoktu. yaklaşık 1 aylık sevgili olmamıza karşın telefon numaralarımız bile yoktu.
    her neyse;
    bu güzelim günler ebediyen sürmedi tabii ki. artık benden sıkıldığını hissedebiliyordum. artık counter oynarken bile benimle aynı takımda olmuyordu, öğle aralarında mandalin yemek yerine burger king'e gidiyordu. bir şeyler ters gidiyordu.
    hayatımdaki ilk ve son sevgilimi kapitalizmin acımasız oğlu popüler kültüre kaptırmak üzereydim.
    artık ilişkimiz son demlerini yaşarken bir gün sınıfıma gelip, o alışıla gelmiş gülümsemesini kullanmadan beni her zamanki mandalin yediğimiz ağacın altına çağırdı. ağacın altında buluştuğumuzda şunları söyledi:

    - biliyorum son günlerde sana karşı ilgisizim.
    + oley be! (o an beni öpecek sanmıştım).
    - ?? her neyse. gel eski günlerdeki gibi bi' fikrim var. saklambaç oynııcaz tamam?
    + harika! aşkım benim ya! nasıl da biliyor en sevdiğim oyunu. sonra da boncuklu tabanca alıyoruz tamam mı?
    - tamam tamam... ağaca yumul bakalım hadi. 100'den geriye say.

    henüz 86'da arkama dönmüştüm. benim pıtırık maymunum kesinlikle dereye saklanmıştı. deredeki çamura aldırış etmeden atladım baktım. ama yoktu. o zaman kesinlikle okulun kazan dairesindeki kazanın içine girmişti (benim aşkım bunu hep yapar).
    ama yine yoktu. artık bakmadığım yer kalmamıştı. o'nu hiçbir yerde bulamadım. saatler geçti, okulun önünde oturup derse girmesini bekledim. ama yoktu...
    günler geçti hala yok. msn'de uykusuz geceler geçirip sabaha kadar online olmasına bekledim, sonuç yine hüsran...
    counter'da en sevdiği serverlarda aradım. ne yaptıysam o'nu bulamıyordum.
    artık adını bilmediğim o güzel sevgilim bi' hayalet olmuştu...
    yarın seni kaybedeli tam 7 sene olacak bi'tanem. bilmiyorum neden ortaya çıkmadın ama çok ayıp ettin.
    kim bilir, belki de bir gün seni saklandığın yerde bulup sobelememi bekliyorsundur hala.
    sobe aşkım, sobe... çık gel artık ne olur.
    12 ...
  2. 2.
  3. 3.
  4. (bkz: yaran başlıklar) aynı zamanda ürküten bir başlık. başıma gelmez demeyelim.
    1 ...
  5. 4.
© 2025 uludağ sözlük