modern türk hikayeciliğinin kurucularındandır. bana göre de en önemli yazarı, üstadıdır. insanların, doğanın, yaşamın fotoğrafını çeker kelimeleriyle hikayelerinde.
öykülerinde evet hiç okumayanların da bildiği kadarıyla insani durumların bazı kesitlerini kağıda döker gerek geniş bir zamana gerekse de dar bir zamana yayaraktan...
bir de öykülerinin zeminini oluşturan yapının altındaki kılcal damarlar görülmesi gerekenlerdendir; örneğin ''hışt hışt'' öyküsündeki 'çağrılmayan yakup'u, ''mahalle kahvesi''deki sakinlerin çok küçük bir soruyla nasıl da bir saatli bomba sessizliğine dönüşmelerini... ve daha bir çok şeyi.
kalabalıkların o babadan kalma trajedisini sıradan insandan yola çıkarak, onun ruhunun dehlizlerine girerek, göz kapaklarımızın içine bir dağ gibi yerleştirir. o(,) trajedinin çekirdeğini, minesini ortaya çıkarır.
lise yıllarında " anasıyanık " diye dalga geçilen, sonraları ise o gençler tarafından ne büyük bir yazar olduğu anlaşılan, Türkiyenin yetiştirdiği en büyük edebiyatçılarından...
ama sanki büyükada da balık tutmayı, martlarla konuşmayı düşlüyor gibiydi. kim yüklemişse yüklemiş ona bu sıkıcı hayatın monoton düzenini. çok yaşamaz katlanamaz bu sıkıntıya.
Zengin bir ailenin çocuğudur.Orhan Kemal ile tatlı tatlı atışmaları vardır.Öyküleri okundukça ayrı tatlar verir ve Semaver mutlaka okunmalıdır.Kişilik olarak baya hazır cevap,biraz da huysuz olduğu bilinmektedir.
Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim. Hırs hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kâğıt kalem aldım, oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.
Satırlarının yazarı, Türk edebiyatının direklerinden...
1906 yılında sakarya' da doğan, 1954 yılında istanbul' da vefat eden, genelde doğa ve insanı kaynaştırdığı hikayeleriyle tanınan, ünlü türk edebiyatçısı. ilköğrenimini sakarya' da, ortaöğrenimini istanbul ve bursa' da tamamladı. yükseköğrenimini istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi' nde sürdürürken, ani bir kararla, ekonomi öğrenimi almak için isviçre' ye gitti. oradan fransa' ya geçti ve kendini sanat ve edebiyata adadı. 1935' te yurda dönen abasıyanık' ın çabuk sıkılan ve düzeni sevmeyen bir yapısı vardı. bu yüzden girdiği işlerde çok uzun süre çalışmamıştır. abasıyanık, modern edebiyata sağladığı katkılardan dolayı, 1953' te amerika' daki mark twain derneği' ne onur üyesi seçildi.
abasıyanık, insancıl yaklaşımı ön plana çıkardığı eserleriyle, türk edebiyatı' nda özgün bir tarz yarattı. genelde hikaye üretimine yoğunlaşmış olmasına rağmen, roman ve şiir dalında da eserleri bulunmaktadır. başlıca eserleri; hikaye tarzında semaver, sarnıç, şahmerdan, havada bulut, mahalle kahvesi, alemdağ' da var bir yılan, roman tarzında birtakım insanlar (medar-ı maişet motoru adıyla da bilinir) ve kayıp aranıyor, şiir tarzında ise şimdi sevişme vakti' dir.
"Böyle sisli bir gecede, istanbul limanının uyumuş rıhtımlarında tek başına düşündüğüne göre romanlar okumuş bir adamdır."
"Akşam oldu muydu her sokakta birbirini tanıyan ıslık sesleri duyulur. Karanlık köşelerde Rumca aşk fısıltıları..." gibi bir çok altı çizilesi cümlelerinin bulundugu yazar...
şiirleriyle de özgün bir duyarlığı geliştirmiştir. hikayeleriyle aynı hümanist değerleri taşır, farklı olarak bireysel bir yönsemeye sahiptirler. şimdi sevişme vakti tek şiir kitabıdır. aynı adlı şiir ezginin günlüğü'nün oyun albümünde de enfes bir besteyle karşımıza çıkar.
şimdi sevişme vakti
çıplak heykeller yapmalıyım,
çırılçıplak heykeller
nefis rüyalarınız için
ey önünden geçen ak sakallı kasketli,
yırtık mintanından adaleleri gözüken
dilenci
sana önce
şiirlerin tadını
aşkların tadını
kitaplardan tattırmalıyım
resimlerden duyurmalıyım, resimlerden...
şu oğlan çocuğuna bak
fırça sallıyor
kokmuş manifaturacının ayağına
dörtyüzbin tekliğinden
on kuruş verecek
seni satmam çocuğum
dörtyüzbin tekliğe,
ne güzel kaslarin var
ne güzel bileklerin
hele ne ellerin var, ne ellerin.
söylemeliyim,
yok
yok... meydanlarda bağırmalıyım.
bu küçük
güllerin buram buram tüttüğü
anadolu şehri kahvesinde
kiraz mevsiminin
sevişme vakti olduğunu.
resimler seyrettirmeli, şiirler okutturmalıyım
baygınlık getiren şiirler
kiraz mevsimi, kiraz
küfelerle dolu pazar.
zambaklar geçiriyor bir kadın.
bir kadın bir bakraç yoğurt götürüyor
sallıyor boyacı çocuğu fırçasını
belediye kahvesinde hâlâ o eski, o yalancı
o biçimsiz bizans şarkısı.
sana nasıl bulsam, nasıl bilsem,
nasıl etsem nasıl yapsam da
meydanlarda bağırsam
sokak başlarında sazımı çalsam
anlatsam şu kiraz mevsiminin
para kazanmak mevsimi değil
sevişme vakti olduğunu...
bir kere duyursam hele güzelliğini, tadını,
sonra oturup hüngür hüngür ağlasam
boş geçirdiğim, bağırmadığım sustuğum günlere
mezarımda bu güzel, uzun kaşlı boyacı çocuğunun
oğlu bir şiir okusa
karacaoğlan'dan
orhan veli'den
yunus'tan, yunus'tan...
bir zamanlar hikayeleri eve erken gelmem için sebep oluşturan yazar."Havada bulut" kitabı trt için dizi filme çekilmiştir.trt nin en kaliteli dizilerinden biridir. Sait faik rölünü (bkz: Nihat ileri), Sait Faik'in sevgili rölünü (bkz: Özgü Namal)oynamaıştır.
hikayelerinde cizdiği portreler okunurken, kişiler hareketlenir, gerçek görüntüleri ile karşınızda belirir.
bir yazlık sinemada bilet satışı yapan gayrimüslüm kız, artık komşu abla gibidir. sevdiği bir genç vardır onunla evlenecektir.
yada hergün trenle okuluna gidip gelirken şapkalı üniformasıyla efendi ve terbiyeli bir görünüm sergileyen öğrenci tanıdıktır artık.
ilginç bir şekilde hikayelerinin bir yerinde benide anlatmıştır. hatta herkesi anlatmıştır.
okunasıdır. eminim sizide anlatmıştır.