"Sait Faik Adalı Abasıyanık'ı tanımakla yeni bir ada keşfetmiş kadar sevinebilirsiniz, Adalı'nın adası bir dünyadan büyüktür, içinde her şey var. Gorki'nin Rus edebiyatına yaptığı hizmeti, Adalı Türk edebiyatına yapacak. Fakir fukaralar anafordan futbol maçına girer gibi Sait Faik'le beraber kitaplarımıza girdiler, yuria!" diyerek sait faik'i özetlemiş abidin dino.
genelde durum hikayeciliği ile tanınsa da kendisi küçük, cevheri büyük bir romanı da bulunur.
(bkz: kayıp aranıyor)
pazartesiye yüklenen anlamı okumak için bile okunmaya değer.
bazı kitapların içine girmek, kahramanla konuşmak istenir ya bazen. bende konsolosun kızı nevin'e kocaman sarılma isteği uyandırdı.
türk edebiyatının en değerli öykücülerinden. lüzumsuz adam'ın yeri bende ayrıdır. varlıklı bir ailenin oğlu olmasına rağmen -sırf kendisi için burgazada'dan köşk alacak kadar zenginlermiş.- zenginler gibi yaşamayı hiç sevmeyen, sürekli aynı kıyafetleri giyinip çoğu gününü balıkçı arkadaşlarıyla geçiren alemci biriymiş usta. sonra siroz olunca o bunalımı eserlerine de yansır. ilk öykülerindeki ''sevgi'' temasını son eserlerinde göremeyiz. son olarak burgazada'daki köşk, müze olarak kullanılıyor. gidince çatı katındaki pencerenin önüne gelip eğilin ve o harika manzarayla siz de karşılaşın..
Bu harika öykücümüzü harika bir şekilde anlatan, meraklısına öyle bir hikaye adında bir tiyatro oyunu vardır. Ben oyunu ankarada tatbikat sahnesinde izlemiştim birkaç ay önce. Tek kişilik bir oyundu, oyuncunun ismini şu an hatırlayamasam da muhteşem bir oyunculuk ve çok iyi bir senaryo idi.
hikayelerindeki insan sevgisini kendi sosyal hayatında pek yansıtmamış usta yazar.
diğer yazarlarından anılarından okuduğumuz kadarıyla oldukça aksi bir adammış.
olmasaydı nasıl olurdu ruh halim bazen baya merak ediyorum.
mesela hiç okumamış olanları hayal ediyorum sonra kendime bakıyorum sonra rastgele bi hikayesini okuyorum. baya eksik olurdu. bundan eminim.
Aşk Dediğin
bir başka nabızda atmaktır
hiç bilmediğin bir duayı
ansızın ezbere okumak
gökyüzüne kanat çırpmaktır
aşk dediğin gülüm
bedene bir beden büyük gelmesidir ruhun.
Alemdağda var bir yılan öyküsünde şu satırları ile gönlüme taht kurmuş yazarımızdır.
"Günlerden pazartesi. Yine vapurun alt kamarasındayım. Yine hava karlı. Yine istanbul çirkin. istanbul mu? istanbul çirkin şehir. Pis şehir. Hele yağmurlu günlerde. Başka günler güzel mi, değil; güzel değil. Başka günler de köprüsü balgamlıdır. Yan sokakları çamurludur, molozludur. Geceleri kusmukludur. Evler güneşe sırtını çevirmiştir. Sokaklar dardır. Esnafı gaddardır. Zengini lakayttır. insanlar her yerde böyle. Yaldızlı karyolalarda çift yatanlar bile tek.
Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor"
Şehir farkı gözetmeden her şey bütün yerlerde bir insanı sevmekle bitiyor.