Öykücülüğün edebiyatımızda en önemli isimlerinden.bursa erkek lisesinde de okumuş.günlük hayatı olduğu gibi öykülerine yansıtmış rahat adamdır gözümde.
“Nasıl etmeli de yataktan kalkmalı. Saatlerin en güzeli bu! Bu saatte uyumayan yoktur artık, balığa çıkanlar müstesna. Hatta uykusuzluğa müptelalar bile nihayet uyuyabilmişlerdir. Bu saat, hovardaların kadın omuzlarına düştüğü, zavallı kadınların bile erkek dizlerine şarap gibi döküldüğü saattir. Bu saatlerde çocuklar rüyalarının en tatlı yerinde, sevgililer bu saatte kavuşamadıklarında, anneler bu saatte gurbetteki çocuklarıyla sarmaş dolaştır. Bu saat hastaların uyuduğu, açların uyuduğu, sinirlilerin uyuduğu, toprağın, taşın, ağaçların uyuduğu saat… ”
eşcinsel olduğu söylenegelen bir diğer türk yazar. öykücü.
iki kitabını almıştım geçen gün. birine başladım bile. havuz başı'nı okuyorum. dilinde, daha alışkın olduğum bir yazarın diline benzerlikler görüyorum. belli ki sait faik, ellili yıllarda yazmaya başlayan öykücüleri etkilemiş çok. daha sade bir dil ama sait faik'inki.
eski türkçe, arapça kökenli sözcükleri/deyimleri ise (1906 doğumlu olduğundan bilmesi, kullanması doğal olan bu sözcükleri) öykülerine renk olsun diye, az az aralara serpiştiriyor. kimisinin anlamını kitaba dipnot olarak eklemişler.
Kalinikhta
Yanıma baktım kimseler yok. Az önce çevrem insanla doluydu. Köpekler havlıyor, ağaçlar hışırdıyordu. Bir ırmak akıyordu kulağımın dibinden. Ağaçlar suları yıkıyordu. Hayvanlar insanları öpüyordu. Köpekler konuşuyor, insanlar havlıyordu. Gökyüzü sarıydı.
Birisi: "Canımsın," diyordu, "Canımsın, ağacımsın, ırmağımsın; denizim benim. Ötekisi bir insan kokusu içinde sıcaktı. Cevap vermiyordu. Elinin üstündeki mavi damarlar bir dostluk denizine akıyordu. Saçları kara, gözleri kara, kaşları kara, kara günler, kara hikâyeler doluydu. Dudaklarında şimden sonra söylenecek kız oğlan kız türkülerin boyu vardı.
Sandalın içindeki güneşten, gökyüzündeki tozdan, ağacın kırmızısından mı ay doğuyordu? Bir dudağım yerde, öteki dudağım kuyruğunda ateş gibi gidip geliyordu içimden.
"Seni damarımda, bileğimde atıyorum." Yıldızlar asılmıştı ağaçlara. Soğuk kandil kandil sarkıyordu. Yanımda dostların en koyusu, kadehimde sakız rakısı, dilim kekeme, elimde olta, oltanın elinde zoka, sandalda Barba Stanco, küpeştede Sivriada, yıldızlar bağrımda; dümendeyim. motor hışır hışır hışırdıyor. köpek sesleri geliyor dostçasına. Ağaçlar yıldızları, ağaçlar tepeleri, köpek sesleri sabahları getiriyor. Bir balık kokusu içiyorum. Bir Rum evinden midye tavası, bıyıklarımın içinden anason kokusu geliyor.
"Canımsın" diyorum kime.
Kahve fincanına düşen sabah yıldızını kokluyorum. Mis gibi kahve kokuyor. Kocayemişlerinin çiçeği pare pare. Karabaşları avuçlarımda eziyorum. Dilime arılar konuyor, gözümü arılar sokuyor, güneş batıyor, bir karabatak düşünüyor. Martının biri boşlukta bir direğe konuyor. Çakıla sulardan elbiseler giymiş, hava renginde askerler çıkıyor. Çakılda ayak sesleri duyuyorum. o, aspasya'dır o. O aspasya'dır. Yaseminli aspasya, kâfur kokulu aspasya, paskalya çiçeği sarısında aspasya, dilinde kıvılcım, dilinde yılan, dilinde aynalar ve çeşmeler... "Canımsın," diyorum, "Canımsın."
Yani, Yani be! Hey Yani! Kara Yani! Hey Beykozlu laternacı Panayot'un torunu kara gözlü dostum Yani! söyle Rumca karabiberim şarkısını. Aspasya duysun. o türküdeki ibrahim benim... Bırak ibrahim'i ve zenginliği karabiberim. Dostluk çayırının bu kuzuları kimin? Sizin mi? Kuzular mı? Kuzular meler mi? Yani, söyle karabiberim şarkısını.
Şimdi Atina'da Omonya Meydanında akşam oluyor. Atina kahvelerinin teraslarında bir ançüezle bir yeşil zeytin ve bir kadeh mastika rakısı duruyor, kimin önünde? Kimin önünde olursa olsun. Pire'den denizanası kokusu geliyor. Akropol'den Sokrates iniyor. sen Yanaki! Dostların en koyusu! Arkadaşların içinde ölümden önce en sonuncusu! Atina sokaklarından geçerken yıldızlara bak. Yıldızlar seni sandallara, kayıklara, vapurlara ve adalara götürecek. Dünyanın bütün adalarını gezeceksin. Dünyanın bütün sandallarına bineceksin. Elinde naylondan 35'lik bir oltayla deniz diplerinden balık sanıp fosforlar, yakamozlar, pırıltılar yakalayacaksın. Balığı boşver! Düşün Yanakimu beni. Bin, bir yıldızın sırtına. Adaların içinde bir Burgaz Adası vardır. bir sandal vardır, tam Kaloyeros'la Laendros'un gözüktüğü nişanda. işte o benim. ben, sandallar içinde bir sandal, denizler içinde bir deniz, insanlar içinde bir insan. Yani! Omonya Meydanında akşam oluyor. Gökyüzünden sandallarla şarkılar geçiyor. Arabalarda ışıklar kayıyor, bir at kişnemesi duydun mu? Bir fayton geçti mi delicesine aklından... ve omonya kahvelerinin camından? Bil ki ben Taksim Meydanında, abidenin önündeki çayırın kısa parmaklıklı demirlerine oturmuş seni düşünüyorum Yanaki. gece oldu. Karlar sönmek üzere. Işıklı ilanlar sönüyor. otlar kararıyor. Bir tavernadan üç gitar sesi geliyor. Mavrodafni kaldırımlarda kırılıyor. Sen oteline kadar yürümeyi düşünme; Atina ile Pire arasındaki metro çoktan işlemiyorsa işlemesin, hava güzel, yürürsün. Martılar
Sivriada'da ayın ışığında dönüp duruyorlar. Barba vasili paltosuna girdi uyudu. Ben seni düşünüyorum Yanaki. Sonra Aspasya'nın söylediği Kefalonya havasından çıkan rüzgar Sivriada'nın denizini ürpertiyor. Yanaki, Omonya Meydanında ışıklar sönüyor. Kahve kapanmak üzere. yeşil zeytini ye. Şu düzü yuvarla. işittin mi Pire'den gelen vapur düdüğünü? Ben Galata Köprüsü'ndeyim o dakka. Bir Hollanda şilebi Okmeydanı'nda dolaşan mapusane kaçağına sesleniyor acı acı. Üsküdar iskelesine iniyorum. Parmaklığa dayanıyorum. Sen yeşil zeytini neden yemedin? Omonya Meydanındaki Ekselsiyar kahvesinin garsonu, 'Kalinikhta Kiryos' diyor bana. Benden de bir kalinikhta sana. Panco!"
"bu adamın üstünden başından yalnızlık akar".
yaşar kemal
acayip bir adamdır.
o dönemin yerli edebiyatı içinde durumdan öze yönelimi en ince ayrıntısıyla ve pratikten kopmadan yapabilmiş sait faikten başka bir yazara henüz rastlamadım.her kitabına başladığımda normal normal okurken yaptığı çıkarımlar yüzünden başa döne döne tavaf ede ede okuduğum bölümler çıkıyor ki sürpriz yumurta hissiyatıdır bu.pek keyifli.
Kayıp aranıyor kitabını lise yıllarından sonra bugün de okuduğum yazar&usta.
Kitabın sonunda kendini sorgulayan nevin babasına not bırakarak ortadan kayboluyor.
-bu zamana kadar nevin olarak yaşadım bundan sonra ayşe olarak devam edeceğim.
bizlere insan sevgisini aşılayan 'her şey bir insanı sevmekle başlar' sözüyle bunu ifade eden çehov tarzı öykücülüğün Memduh Şevket Esendal ile öncülerindendir.
dülger balığının ölümü'nde para ve güzellik faşizmini eleştiren güzel insan. insanların içini görebilen gönül gözü açık olmalı ki avam denilen tabakada mutlulukla yer aldı.
kendisi eşcinseldir yani ezik biridir erkek olduğu halde erkek gibi hissetmediği her halinden bellidir.
lisede sınıfta sakin ve dalgın, bahçede yalnızdır
yazıları hiç ilgi görmemiştir. öğretmenlik yapmış ermeni öğrencilerinin bile dalga konusu olmuştur.
zaten arapça öğretmenine iğne batırdığı için sorunlu biri olarak tanınmıştır.
ruh hastası raporu alarak askere gitmemiştir.
ardına takıldığı Marksçıların çevreler tarafından kollansa da milliyetçi yani kendisi gibi çıtkırıldım olmayan maço olan kişiler kendisine laf atmıştır.
ana kuzusu olduğu için annesi yazarlık yapmasına izin vermemiştir.
yakın çevresi kendisine üstü kapalı biçimde lüzumsuz adam demiştir.
doktoru fikret ürgüp: ezik olduğundan topluma uyum sağlayamaz ve hırsızları, cinsel sapıkları, toplumun içinden attığı kimseleri anlayıp onlarda yaşama hakkını savunan yazarları sever ve okurdu der.
anası ve solcu varlık dergisinin sahibi nayır da kendisini överken ezikliğinden dem vurur. şatafatı sevmezdi mal gibi dolaşırdı derler.
o zamanlar anti depresan olmadığı için içki içer ve bu yüzden siroz olur. pariste karaciğerinden parça alınacağı söylenince korkup türkiyeye döner halbuki tıbbı bilgisi olsa korkmaması gerekirdi. sonra ölene kadar keşke dönmeyeydim diye kendini yer bitirir.
ölümüne yakın moral bulması için yahudi Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Mark Twain Derneğinden, çağdaş edebiyata yaptığı katkılardan ötürü onur üyeliği alır.
dudakları büsbütün incelmiş, kupkuru ve benzi sapsarı şekilde ölür.
öykülerini okurken adeta insanı o zamana götürmeyi başaran büyük üstad eğer kendinizi vererek içten okursanız emin olun hikâyede geçen yerler gözünüzde canlanıyor..
para ve güzellik faşizmini eleştiren, avamın arasında seve seve yer alan yazar. bazı arkadaşlarım devrin adamı yani hükümet yalakası diyor o konuda bilgim yok eğer öyleyse gözümden düşer tabii ki.