inanmanın cennet sevdası, cehennem korkusu, allah sevgisi nedeniyle gerçekleşemeyeceğini bilmeyen insandır...
inanmak bunlardan tamamen bağımsızdır;
önce inanırsın, sonra inancının gücüne ve derinliğine göre ya basitçe cennet-cehennem mevzularına takılırsın* ya da tam bir iman seviyesine ulaşmışsan sadece allah'ın istediği gibi olmayı ve onu memnun edecek hareketler yapmayı düşünürsün*.
bir de inanmayı beceremeyen insan modeli vardır ki; onlar da inananların yanlışlarını, inançsızlıklarına delil göstermek eblehliğine devam eder dururlar.
inananları yargılamak, hayatın anlamını sorgulamaktan çok daha kolaydır çünkü.
cehennem korkusundan dolayı inanmak yanlıştır, zira insan namaz kılarken bile niyet ettim cennetine girmek, cehenneminden korunmak için namaz kılmaya diye değil de, niyet ettim allah rızası için namaz kılmaya diye niyet eder.
esas olan allah rızasıdır, cennet o'nun lütfudur...
dindeki çok önemli bir noktanın ekmeğini yiyen kimsedir. bu nokta bir bug mı yoksa bilinçli bir taktik midir onu biz bilemeyiz(sümme haşa).
şöyle ki: ne diyor bize din? "bir takım eylemler günahtır. bir takım zevkler haramdır. bunları yapan kimse cehenneme gidecektir." sonra ekliyor "günahlarının yanında sevap da işlemelisiniz. sevabınız fazla olursa, günahlarınız oranında cehennem'de cezanızı çeker sonra sevaplarınızdan ötürü cennet'e gidersiniz." ve vurucu nokta "en büyük sevap şüphesiz allah'ın birliğini sualsiz kabul etmektir" yani ne diyor? "ne yaparsan yap allah'a inan yine de cennete geleceksin."
böylece din kitlesel meşruiyetini yine kendi eliyle sağlamlaştırmaktadır. tabi tüm bunları yine biz bilemeyiz.(sümme haşa)