--spoiler--
kocaman bir devletin kimsesiz, yapayalnız, kaleminden başka bir şeyi olmayan aydınlık bir adamla bu denli çok uğraşması hayret vericidir.
--spoiler--
platonik aşkını anlattığı 'mona rosa' adlı şiiri vardır . zira şiirin 5'lik sayısı 14'tür ve kıtaların ilk harfleri 'muazzez akkayam'(sevdiği kadın) ismini oluşturur.
yok olmak isteğiyle kalbim attığı zaman
bana yaşa der gibi gülen senin yüzündü
dizlerim bir batakta yorgun yattığı zaman
bacaklarıma kuvvet veren senin hızındı
yaşaran gözlerimde güneş battığı zaman
sıcak bir yuva gibi tüten senin dizindi
o çok sevgi dolu bir insandı. tek istediği eşit, mutlu, özgür bir toplum görebilmekti. suçu herkesin yaşama hakkı olduğunu savunmaktı. şimdi onu kaybettik fakat kalbimizde yaşıyor ve şiirleriyle hislerimize tercüman oluyor. bütün kötülüklere ve umutsuzluklara rağmen insanın kendi gibi insanların olduğunu bilmesi kadar güzel bir şey yoktur.
Arzularım muayyen bir haddi aşınca
Ve sözler kulaklarıma sağırlaşınca
Bir ihtiras duyup vahşi maceralara
Çıkıyorum bulutları aşan dağlara.
Tanrıların başı gibi başları diktir,
Bu dağları saran sonsuz bir genişliktir,
Ben de katıp vücudumu bu genişliğe,
Bakıyorum aşağlarda kalan hiçliğe.
Bu dağların bir rakibi varsa rüzgardır.
Rüzgar burda tek başına bir hükümdardır.
Burda insan duman gibi genişler, büyür,
Bu dağlarda ıstıraplar, sevinçler büyür.
Buralarda her düşünce sona yakındır,
Burda her şey bizden uzak, «o»na yakındır.
Burda yoktur insanların düşündükleri,
Rüzgar siler kafalardan küçüklükleri.
Yanağıma çarpar kanatlarını,
Ve anlatır mabutların hayatlarını.
Arasıra kulağını bana verdi mi,
Ben de ona anlatırım kendi derdimi.
«Ey dağların dertlerini dinleyen rüzgar!
Benim arık yalnız sana itimadım var.
Gelmiş gibi uzaktaki bir seyyareden
Yabancıyım bu gürültü dünyasına ben.
Etrafımın sözlerine asla aklım ermedi,
Etrafımda bana asla kulak vermedi.
Senelerden beri hala anlaşamadık,
Bende kestim anlaşmaktan ümidi artık.
Gözlerimde hakikati sezen bir nurla
Etrafımı süzüyorum biraz gururla.
Bir dürbünün ters tarafı gibi bu dünya
En büyük şey, en asîl şey küçülür burda.
Burda yalan para eden biricik iştir,
Burda her şey bir yapmacık bir gösteriştir.
Kimi coşar din uğruna geberir, yalan!
Kimi gider vatan için can verir, yalan!
Bir filozof yetmiş eser yazar, yalandır;
Bir kahraman istibdadı ezer, yalandır.
Şairlerin büyük aşkı fanî bir kızdır,
Bu dünyada herkes sinsi herkes cılızdır.
Ne hakikî aşktan burda bir çakan vardır,
Ne de onu görse dönüp bir bakan vardır,
Her büyüklük bir cüzzam gibi dökülür burda,
En muazzam ölüm bile küçülür burda.
Benim kafam acayip bir dimağ taşıyor,
Her dakika insanlardan uzaklaşıyor.
Zaman zaman mağlûp olsam bile etime,
insan olmak dokunuyor haysiyetime.
Büyük, temiz bir arkadaş arıyor ruhum,
işte rüzgar, şimdi sana sığınıyorum!
Asaletin yeri yoktur gerçi hayatta,
En asîl şey seni buldum bu kainatta,
Güneş gibi ne bin türlü ışığın vardır,
Ne süse, gösterişe bir baktığın vardır.
Deniz gibi muamma yok derinliğinde,
Bir ferahlık, bir saflık var serinliğinde.
Bir dev gibi küçük mızmız sesleri yersin,
Allah gibi görünmeden hüküm sürersin.
Düşmanıyım ben de cılız güzelliklerin,
Rüzgar! Bu dağ başlarında çırpınan serin
Kanatların gökyüzünde akan bir seldir,
Bana kudret ve cesaret veren bir eldir.
Beşerlikten uzaktayım senin ülkende,
Senin gibi azamete aşıkım ben de.
işte rüzgar! Senin gibi ben de deliyim.
Islıklarım senin gibi inlemelidir,
Herkes beni ürpererek dinlemelidir.
Rüzgar! Sana, yalnız sana benzemeliyim.
içimizdeki şeytan adlı eserin de yazarıdır. kendi devrindeki insanların ciddi şekilde analizlerini yaptığı bu eserde azıcık bir zorlama yok değildir. zamanın türkçesiyle yazıldığı için arapça ve farsça çok fazla kelime içeren eserde zamanın edebiyatçılarına ciddi şekilde giydirdiğinden bahsedilir ancak iyi bir edebiyatçı değilseniz hangi karakterin kim olduğunu anlamak çok zordur. bu bakımdan herhangi bir roman gibi okursanız daha bir iyi olmaktadır. dönem eseridir. klasik olamaz.
ayran gibi mükemmel öyküler yazmıştır. kendisini de eleştirmekten çekinmez. değirmen adlı hikaye kitabının ön sözünde burdaki bazı hikayelerimi çocuk denecek yaşta yazdığımdan tekrar okuyunca bana berbat geldiler. ama üslubumdaki gelişimi görmeniz açısından bunlara da kitabımda yer verdim demiştir. öykülerinde ve romanlarında toplumsal düzeni eleştiriyor gibi dursa da aslında sadece olanları hiçbir şeyini gizlemeden anlatmaktadır.
çok özel bir yazar,şair benim için sabahattin ali.kuyucaklı yusufu okuduğumda işte böyle anlatılır taşra diyorum ancak böyle dillendirilir er kişi; dönüyorum kürk mantolu madonnaya pısırık,içe dönük,duygusal raif efendi karşılıyor beni,şiirlerine bakıyorum aldırma gönül,göklerde kartal gibiydim diye sesleniyor mapushane avlularından...velhasıl yaşasaydı daha söyleyecek çok şeyi olacaktı sevgili sabahattin alinin...
çok değişik adamdır. toplumla ilgili sıkıntıları, çatışmaları , çıkmazları vardır. kendi ile ilgilide tabi. ama onu eğer biyerden yakalarsanız hiç bırakamazsınız. genelde karakterlerine kendi içe dönük yapısından özellikler yansıtır. raif bey, selahattin bey hep böyle onun gibi adamlardır. dertli bi adamdır bence. hüznü sever, hüznün gerçekliğini sever. sizede sevdirir. sizide üzer
öldüğüne en çok üzülünen yazarlardan.
sabahattin ali ile kürk mantolu madonna sayesinde tanıştık. bu kadar sade, akıcı, insanı kendisine çeken bir dil çok az bulunur. yazarını bilmeden bir öykü okuduğunuzda ne kadar sabahattin ali gibi yazmış denildiğinde sabahattin ali çıkar. dil ağdalı değil ama çok büyük sadelikle bağımlılık yapabiliyor.
o kadar genç ölmüş ki sadece üç roman yazabilmiş. bu romanlarda genelde insanın içine işler. çok sevilmesine rağmen çok üzer bu romanlar insanı.birçok öykü kitabı vardır. yky den bütün kitapları alınabilir. bu kitaplardan birisinde yazmayı planladığı şeylerin taslağı var ki bunu görünce insan daha da bir üzülüyor bu güzel yazar onları yazamadığı için.
devletten nefret etme sebeplerimden biridir. böyle bir değeri öldürtmüş üstüne de katilleri serbest bırakmıştır. zaten bu ülkede farklı düşünenlerinin sonu hep böyle olmadı mı ?
bir yandan ahmet kaya'nın hemen hemen bütün şarkılarının bulunduğu klasördeki şarkıları aimp'te dinleyip bir yandan da başka işlerle uğraşırken başarılı müziği ve sözleriyle bir eser dikkatimi çeker. bu eser kız kaçıran'dır, sözlerinin kime ait olduğunu merak edip baktığımda ise karşıma sabahattin ali çıkar.
Dağlar dik, çeşmeler kuru,
Yarimin benzi çok sarı;
Ölüm var, dönülmez geri;
Yürü yağız atım, yürü...
Dağlar geçilmiyor kardan;
Aman yok candarmalardan.
Ayrılamadım bu yardan;
Yürü yağız atım, yürü...
Yarim bu gece yoruldu,
Kaçırdığıma darıldı;
Bak, daha sıkı sarıldı;
Yürü yağız atım, yürü...
Nasıl titriyor korkudan:
Kaldırdım onu uykudan;
Sesler geliyor doğudan;
Yürü yağız atım, yürü...