tanım olarak "üstat" diyebileceğim ve -maalesef ki- türkiye gibi 3. dünya ülkesinde ilk demlerinde doğmak gibi gaflete(!) düşmüş aşmış insan. kanımca 2000'li yıllardan önce doğmaması gerekirdi; zira türkiye, yeni yeni aydınına sahip çıkmaya henüz başlamıştır; mamafih yarım asırdan önce dönemlerde "komünist" yaftasıyla yazarlarını kollamamış, yetmezmiş gibi dışlamıştır.
şunu da belirtmeliyim: hani derler ya "yazılarında kendimi okur gibi oluyorum." abartısız söylüyorum ki üstadın okuduğum iki eserinde de kendimi her satırında buldum. eserlerinde soyutluk olsa da "insanoğlu gerçeğini" istisnasız okuruna tüm çıplaklığıyla aksetmiştir.
çok sevdiğim özlü bir sözüyle girdiyi bitiriyorum:
--spoiler--
buna içimdeki şeytan diyordum; müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum.
halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması...içimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu...içimizde şeytan yok...içimizde aciz var....tembellik var....iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey; hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var...hiçbir şey üzerinde düşünmeye hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz.
--spoiler--
haince bir pusuda yaşamını yitirdin ama gümülcine'nin soğuk şubatında iyi ki açmışsın gözlerini.ne acı ki ömrünün bir kısmını geçirdiğin, romanlarında nakış nakış işlediğin egenin bu ilçesi senle gurur duyacakken seni unuttu.
hakkında "keşke hakkında her şeyi bilebilsem, keşke bir kez olsun elini sıkabilsem" diye düşünülen ve ne kadar imkansız da olsa bu istekten vazgeçilemeyen yazardır. günümüze çok az ama bir o kadar da değerli, hatta benim gözümde çok çok daha değerli eserler bırakabilmiş, hayatını Türkiye'nin karışık ve karanlık dönemlerinde düşünceleri uğruna kaybetmiştir. maria puder ölmemiş midir bilinmez ama kendisi fiziksel olarak ölse de edebi olarak her zaman zihinlerimizin bir köşesinde olacaktır.
yarattığı raif efendi karakteri ile her insanın içindeki yalnızlık duygusuna değinebilmiştir. ayrıca bu karakter benim için ayrıdır. zira kendimle özleştirmede "bu kadar olur" dediğim tek karakterdir.
birbirinden güzel üsluplarla kaleme aldığı Üç romanı: Kuyucaklı Yusuf, Kürk mantolu madonna ve içimizdeki şeytan.
ve Türk edebiyatına değer katan daha nice öykü kitabı mevcuttur. Bunlardan en önemlileri: Değirmen, sırça köşk,kağnı.
öyle kitaplar yazıyor ki; insan bir kış sabahı erkenden uyanıp dışarı çıkmak, onun tüm kitaplarını paltosunun içine sokuşturup uzun uzun yürümek istiyor.
41 yaşında bizim bildiğimizden çok daha farklı bir şekilde öldürülmüştür. cesedi 3-4 kez yer değiştirip en son morgda kaybolmuştur. onun hakkında çekilen ilk belgesel olan sabah yıldızı bu yıl gösterime girmiştir.* çok iyi bir belgesel olduğunu düşünmesem de büyük cesarettir. yönetmeni metin avdaç çok candan bir insandır( filmin elinde kalan son afişini gözünü kırpmadan bana verdi) Metin Avdaç'ında dediği gibi "onu anlatmak çok zor"
ama ben kendimce anlatmayı deneyeyim:
2 nisan 1948 de öldürülmüş canımın da canıdır. benim için ölümü güzel kılan tek şey onu görme onunla konuşma isteği olmuştur.hayatı, düşünceyi, insanlığı ve hayvanlığı öğreten gerçek bir insandır. Babamdır. objektif olup tanım yapamayacağım kadar sevdiğim, kitaplarının sayfalarından şiirlerine ezbere bildiğim, nasıl öldürürler diye ağladığım, insana acıyı öğreten adamdır. bir insan sabahattin ali okuyup seviyorsa her zaman öndedir diyebileceğim tek önyargımın sebebidir. bazen nefeslerimi onun için alıyorum, yarım bıraktığı her şey için yaşanılası bir insandır. beni 1948 de bırakmıştır. *
--spoiler--
insan bütün bu pislikleri ancak yalnız başına ve dövüne dövüne, didine didine üstünden atabilir. Ama yalnız başına
Kimseye bir şey sıçratmadan.
Bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret falan değil. insanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile. Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımda küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Taşıp dökülecek kadar kendi kendimi doyurduğumu hissediyorum. Kafamda hiçbir şeyle değişilmesi mümkün olmayan muazzam hayaller, bana her şeylerden daha kuvvetli görünen fikirler birbirini kovalıyor
Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birini arıyorum. Bütün bu beynimden geçen şeyleri teker teker uzun uzun anlatacak birini. O zaman ne kadar hazin bir hal aldığımı tasavvur edemezsiniz. Kış günü sokağa atılmış üç günlük bir kedi yavrusu gibi kendimi zavallı hissediyorum. Odamdaki duvarlar birdenbire büyüyüveriyor. Pencerelerin dışındaki şehir ve hayat bir anda, insanı içinde boğacak kadar kudretli ve geniş oluyor. Zannediyorum ki, tasavvuru bile baş döndüren bir süratle hiç durmadan koşup giden bu hayat ve bir avuç toprağın bile doğru dürüst esrarına varamadığımız bu karmaşık dünya beni bir buğday tanesi, bir karınca gibi ezip geçiverecek. Böyle acizken odamda her şey bana küçüklüğümü ve zavallılığımı haykırıyor. Sokağa fırlıyorum. Bir tek çehre görsem de yanında yürüsem, hiç ses çıkarmadan yürüsem diyorum. Halbuki ara sıra karşılaştığım ahbapları görmemezliğe geliyorum. Hiçbiri bana bu anda yardıma çağrılacak kadar yakın görünmüyor.
bu akşam cnn turk'te kızı filiz alienver aysever'in konuğuydu. babasına yapılan haksızlıklardan bahsetti. üniversitede bile gelecek tepkilerden çekindiği için kızı olduğunu söyleyememiş, nihal atsız sabahattin ali'yi hedef göstermiş. faili meçhul bir cinayete kurban gitmiş. birileri onu vatan haini ilan etmiş ve infaz edilmiş.
türk edebiyatının en büyük isimlerindendir. hatta bana göre bir numaradır. çağının çok ötesinde bir edebiyat ve düşün insanıydı. maalesef türk siyasi tarihinin ilk büyük kahpeliğine kurban gitmiştir. kürk mantolu madonna romanıyla boy ölçüşecek bir eser henüz yazılmamıştır.