"insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar."
Öyle zamanlarım olur ki, beni sessizce bekleyen odama giderken, bu her akşamki yürüyüş beni sıkar, boğar ve ben caddeyi örten kalın kar tabakasının üstüne uzanarak orayı nefesimle eritmek, ta toprağa kadar bir delik açmak isterim. Evin kapısını her akşamki gibi anahtarla açmak, sonra kapamak, karanlık koridorda yavaşça ilerlemek, merdiven basamaklarını ayaklarımın ucuyla aramak, -ki onları saymış ve ezberlemiştim ve dönemeç yerlerinin kaçıncı ayaktan sonra geldiğini gayet iyi bilirdim- nihayet odama girmek Bütün bunlar beni deli eder. Bir kere de başka şeyler yapabilmek için mesela balkona tırmanmak, pencerenin camlarını kırarak içeri girmek ihtirasını duyarım.
seçme öyküler kitabı olan kamyon çok güzel bir kitaptır. özellikle şark zalimlerini ve köylülerin birbirlerine nasıl eziyet ettiklerini anlatır.
bu kitapta kağnı adında bir öyküsü var ki, gerçekten yürek parçalayan cinsten. benim gibi dramatik olaylara karşı doğal kalkanı olan soğuk bir adamın bile içindeki buzları parçaladı, yetmedi yüreğimi dağladı, resmen içimi acıttı sadece 4-5 sayfalık öyküyle. sabahattin ali böyle bir yazar.
Ah, reis bey, sevmek, hele benim gibi sevmek berbat bir şeydir. Hayatımda yalnız o vardı. Gözümü kapadığım zaman onu, uyuduğum zaman onu, uyandığım zaman onu görüyordum. Halbuki ben onun için bir hiçtim; gelmiş ve geçmiş birisi. Nasal anlatayım efendim, çorabının yırtığı, şapkasının kurdelesi kadar benimle alakadar olmuyor, evlerindeki kedi kadar bile beni sevmiyordu.
''Asarlar mı hâlâ hakka tapanı?
Mebus yaparlar mı her şaklabanı?'' gibi buram buram acite,
''ismet girmedi mi hâlâ kodese?
Kel Ali'nin boynu vurulmuş mudur?'' gibi laubali ve hakaretvari (ali çetinkaya ayvalık'ta yunan'a ilk kurşunu atan adamdır) mısralar yazınca kendini kodeste bulmuş, burada biraz akıllanmış ve atatürk'e ithafen 'son aşkım' diye bir şiir yazmış, bir dönem atsız'ın dergilerinde yazmış enteresan tip. aslında biraz önceki örnekten de anlaşılacağı gibi öldürülmesi yerine bir akıllı ol mesajı verilebilir hizaya getirtilebilirdi. o da türk edebiyatına eserler kazandırmaya devam ederdi. ecel işte napacan.
öykü, şiir ve romanlarıyla, edebiyat tarihimizin kuşkusuz en seçkin eserlerine imza atmıştır.
komünizmle mücadele kapsamında kim vurduya giden böylesi bir insanın bir kabri bile yoktur bu ülkede. ondan dahi korkulmuş ve gömüldüğü yer devlet tarafından sır gibi saklanmıştır. sabahattin ali, sanki bunu bilirmiş gibi "benim meskenim dağlardır" demiştir sağlığında.
bu değerde bir insanın yılda bir kez olsun mezarına çiçek koyamamak, genç nesillere "işte! o burada yatıyor" diyememek ne acıdır!
- her kim ya da kimlerse, ölüm emrini veren ve ona bir kabri dahi çok gören canilerin de yatacak yerleri olmasın dilerim!
''Hayattan fazla şeyler bekleme. Dünyada bir felaketin içinden en az zararla sıyrılmanın yolu hayata uymak, muhite uymak, hiç sivrilmemektir.'' sözlerinin sahibi, güzel insan.
geldik son dönemlerde ellerden düşmeyen ''kürk mantolu madonna'' nın yazarına , efendim ilk başta okuduğumda dikkat etmeyip ''kürk mantolu maradona'' diye okuyodum ben bunun kitabını, hatta kitabı öyle bitirmişliğim vardır. okumayanlara pek de tavsiye etmem , zira bişey kaybetmezsiniz.
toplumsal gerçekçiliğin ilk başarılı örneklerinden sayılan ''kuyucaklı yusuf'' da bu abimize aittir , en tanınmış eseridir. ben yazsam bu kadar tanınmam , kürk mantolu madonna ymış da bıdı bıdı amk , madonna görünce yapışın ibneler , neyse sinirlendirmeyin.
şiirler: dağlar ve rüzgar
kurbağların serenadı
roman: kuyucaklı yusuf , içimizdeki şeytan , kürk mantolu ''maradona''
"Teneffüsde tuvalete yalnız gitmekten bile sıkılırdık oysaki. Yemek yemese de ben yerken karşımda otursun isterdim annem. Çünkü yalnızlık boktan ve sıkıcıydı. Günün en uzun aktivitesi kuşkusuz uykuydu ve gerçek yalnızlık uyandığında burnuna gelen tek kokunun kendininki olmasıydı."
asıl ününü öykü ve romanlarıyla kazanmış, insanın zavallılığını ve gücünü masalsı ve destansı bir biçimde yansıtmayı başarmış, toplumsal eşitsizliği, ezilen insanların acılarını, sömürülmelerini konu edinmiş, mezarı belli olmayan yazar, şair, öğretmen ve bir çevirmendir.