içimizdeki şeytan,Kürk Mantolu Madonna,değirmen,leylim,ben yine sana vurgunum gibi muhteşem eserlerin yazarı .Aynı zamanda eleştirmen ve düşünür. Malesef inandıkları uğruna savaşmış ve keskin kalemi yüzünden canından olmuş yazarımızdır. Ölümünün kaçarken olduğu yazsa da herkes devlet eliyle yapıldığı biliyor. Malesef çıkarmış olduğu dergiye sızan birinin yakını tarafından öldürülmüş ,onu öldüren kişi de daha sonra öldürülmüştür. Çevresinde dost gibi görünenlerin de ajan olduğu söylenmekte. Bugünün Türkiyesi'nde gördüğümüz üzre azıcık çıkarlara ters düştün mü canından oluyor düşünürler yazarlar. Solcu damgası yiyip, sağcılar tarafından yuhlanmış ,kader o ki onu yuhlayanlar onunla aynı mahkemede aynı suçtan yargılanmışlardır. Hayatının son günlerini yokluk içinde geçirmiş , güya kaçakçı tarafından öldürülmüştür .
Marko paşa yazısından:
-iyi ya kırk seneden beri şu yabancı sermayeyi def etmek için sarf edilen gayret neydi?
Ve dört sene seferberlikte,ondan sonra üç sene istiklal harbinde yabancı sermayenin bizi sürüklediği müstemlekelikten kurtulmak için dövüştüğümüz söylendi.Lozanın en şerefli tarafı bizi yabancı sermaye köleliğinden kurtarmaktı.Arkasından yirmi sene hep bu yabancı sermayeyi silkip atmaya çalıştık.Mini mini Belçika'nın tramvay şirketindeki sermayesinden kurtulunca bayram ettik.izmir su şirketi yabancı sermayeden kurtuldu diye, tören yaptık.Hava gazını aldık,sevincimizden zıpladık,elektriği kurtardık,gazetelerde sütun sütun yazı yazdık.
Bütün bunların sonu buna mı varacaktı?El açıp davet edecek olduktan sonra, yabancı sermayeyi ne diye düğün bayramla kapı dışarı ettik?
Bu işte hangi menfaatlerin oyunu var?Dünyayi bir ahtapot gibi sarmaya çalışan emperyalist sermayenin kucağına atılmak,milletin alın terini dolara ve sterline satmak isteyenler kim?Gözü doymaz paranın bu korkunç taarruzu karşısında milleti ve vatanını seven her namuslu insan sesini yükseltmeğe mecburdur.
Çünkü bir memlekete girip yerleşen yabancı sermayeyi çıkarıp atmanın,yabancı orduları denize dökmekten çok daha güç olduğunu,biz Osmanlı imparatorluğunun mirasçıları çok iyi biliriz.(Sabahattin Ali-Marko paşa-2.sayı-2 Aralık 1946) .
görüşleri nedeniyle öldürülmüş, türkiyenin son yıllarda en çok okunan yazar ve şairlerinden biri. kürk mantolu madonna'dan alıntılarla onu hatırlamak isteyenler şöyle buyursunlar
yakın donemde popülaritesi geçmişte hic olmadigi kadar parlamis ve görünen o ki kolay kolay sönmeyecek bir noktaya gelmiştir. bu ilgi yukselisinin sanayi sonrasi enformasyon toplumuna denk gelmesi ise ayrıca dusunulucek carpici bir durumdur. sanal alem, değişen sosyal yapi ve ilişki formlari, farklı maddi yönelimler, samimiyet anlayisi, kapitalizm, mistisizm gibi kavramlarla yeniden anlamlandirilmali.
bunlar üstüne uzunca durulabilir. -ki durulmuştur da... bu analizlerin bazi taraflari doğrusu o kutsal dünyadan uzaklastirici bir anlam inşa etse de yine de butun kitapları bastan sona sindirilerek okunması gereken yazarlardandır. yazdigi 4 romanla literature çok sağlam bir iz bırakmistir; bütün zamanlara hitap eden bir yazar statüsü kazanmistir. dostoyevski gibi yüzyıllarca sonra bile okunabilecektir. zira yansittigi post modern ruhiyet her zaman zamanının ötesinde bir algı dünyasına hitap eder.
bir de, su kacinilmaz bagdastirmaya deginmeden gecemeyecegim. benim icin maria puder marion cotillard'dir. bu kadini ve o bakislarini görünce aklima hemen puder gelir.
sabahattin ali, içimizdeki o derin şeye dokunan ender yazarlardandır.
onun meskeni daglardir ve her zaman yüreğimizde yasayacaktir.
Zamanında atatürke karşı olduğu düşünüldüğünden hapse mahkum edilen yazardır. Sonra da 1992'deki bir belgeye göre hükümeti devirme planları yaptığı zamanlarda moskova'ya giderken bir istihbarat teşkilatı mensubu tarafından öldürülmüştür. Eserleri, özellikle kürk mantolu madonnası her okuduğumda etkiler. Ruhun şad olsun sabah yıldızı.
Ey bir tane sevgilim, ben bugün yaşıyorsam
Sanma ki hayat tatlı, insanlar hoş olmuştur,
Dağ başında bir kaya gibiyim şöyle dursam
Etrafım eskisinden daha bomboş olmuştur
Yalnız sana borçluyum bugün dünyada varsam:
Seni her andığımda gözlerim yaş olmuştur
Yaşlar ki bir ırmaktır, dertleri sürür gider,
Gözyaşları içinde seneler yürür gider.
Yok olmak isteğiyle kalbim attığı zaman,
Bana: Yaşa der gibi gülen senin yüzündü.
Dizlerim bir batakta yorgun yattığı zaman
Bacaklarıma kuvvet veren senin hızındı.
Yaşaran gözlerimde, güneş battığı zaman
Sıcak bir yuva gibi tüten senin dizindi.
Sen aklıma gelince her şey gülümserdi.
Ağaçlar şarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi.
Ey sevgilim, bilirsin benim ne çektiğimi:
Garip başımın derdi bir yürek taşıyorum.
Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı:
içinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.
Görünce gülme sakın çırpınıp aktığımı:
Ilık ve aydınlık bir denize koşuyorum.
Sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de,
Aradığım yerlere benzeyiş buldum sende....
"bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. bu nefret falan değil. insanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile. sadece bir yalnızlık ihtiyacı. öyle günlerim oluyor ki, etrafımda küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. taşıp dökülecek kadar kendi kendimi doyurduğumu hissediyorum. kafamda hiçbir şeyle değişilmesi mümkün olmayan muazzam hayaller, bana her şeylerden daha kuvvetli görünen fikirler birbirini kovalıyor
fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birini arıyorum. bütün bu beynimden geçen şeyleri teker teker uzun uzun anlatacak birini. o zaman ne kadar hazin bir hal aldığımı tasavvur edemezsiniz. kış günü sokağa atılmış üç günlük bir kedi yavrusu gibi kendimi zavallı hissediyorum. odamdaki duvarlar birdenbire büyüyüveriyor. pencerelerin dışındaki şehir ve hayat bir anda, insanı içinde boğacak kadar kudretli ve geniş oluyor. zannediyorum ki, tasavvuru bile baş döndüren bir süratle hiç durmadan koşup giden bu hayat ve bir avuç toprağın bile doğru dürüst esrarına varamadığımız bu karmaşık dünya beni bir buğday tanesi, bir karınca gibi ezip geçiverecek. böyle acizken odamda her şey bana küçüklüğümü ve zavallılığımı haykırıyor. sokağa fırlıyorum. bir tek çehre görsem de yanında yürüsem, hiç ses çıkarmadan yürüsem diyorum. halbuki ara sıra karşılaştığım ahbapları görmemezliğe geliyorum. hiçbiri bana bu anda yardıma çağrılacak kadar yakın görünmüyor.
o kadar kitap okudum hayatımda, okurum da... sabahattin ali gibi cümlelerle kalbe dokunabilen, gerçekten söylemek istediklerinizi aynen sizin söylemek istediğiniz cümlelerle yazabilen, bu kadar naif... öyle az ki böyle yazarlar, öyle az.
iyi ki yazmış Sabahattin Ali. iyi ki buluşmuşuz onunla cümlelerde. adamla ilgili her şey iyi ki.
Kürk Mantolu Madonna'sının 86. sayfasının son paragrafıyla 87. sayfasının ilk paragrafı arasında beni pis kandırmıştır, sözlerinin ithaf edilen kişisi.