sabahın kör karanlığında, ıssız sokakları arşınlama eylemidir.
herkes gerek okul için olsun* gerekse iş için sabah ezanıyla beraber hatta daha da erkenden yollara düşmüştür. ama hayatın saat sabah sekizden sonra başladığı, geceleri korkunç sessizliğe gömülen bir yerde bu saatlerde dolaşmak gerçekten yürek ister. *
sabahla gece arasında bir zaman diliminde uyanılır. okul kıyafetleri giyilir ve dışarı çıkılır. bilen bilir esenyurt gibi yerler tekin değildir fazla. hatta gündüz vaktinde bile tekin değildir. işte böyle bir yerde o saatte minibüs durağına doğru ilerlerken bir de müezzinin sesiyle irkilirsiniz. ne kadar hazırlıklı olursanız olun bir anda ezan sesi duyunca korkarsınız, sonradan yavaş yavaş tekrar toplanıp yola devam edersiniz. bir kaç dakika içerisinde ezanla beraber köpeklerin toplu senfonisi de yükselmeye başlar. işte aslında bu en korkuncudur. sesler o kadar yakınınızdan gelir ki bütün köpekler peşinizde sanırsınız. ama bu yollarda yıllarınız geçtiyse sesler korkutuculuklarını yavaş yavaş kaybeder. insanın en büyük korkusu hep insan olmalıdır çünkü.
durağa doğru ilerlemeye devam ederken bu saatlerde fazla göremeyeceğiniz, gördüklerinizden de uzak durmanızın gerektiği bir şeye rastlarsınız; insana... birbirinizi tartmak amacıyla bakışırsınız. kavgacı biri de olsanız, mülayim biri de bu saatte biriyle kapışmak istemezsiniz. çünkü başınıza bir şey geldiğinde yardıma en az iki saat sonra gelirler, şehir uyanınca. görülen ademoğlunun yanından sessizce geçilir. siz geçerken arkadan gelen sesle tekrar gördüğünüz kişiye dönersiniz.
-öğrenci misin canım sen?
konuşan kişinin sizinle aynı yaşlarda olduğunu fark edersiniz. cümledeki "canım" sözcüğü size karşı kullanıldığında aslında sinirleriniz bozulur ama karşıdakinin de sabahın köründe sokakta gezinen birine karşı kendini koruma içgüdüsüyle üstünlük sağlamaya çalıştığını bilirsiniz. aynı içgüdü sizde de uyanır ve en tok sesinizle "evet" dersiniz. tekrar soru gelir:
-nerede okuyorsun?
aynı tok sesle cevap verilir. bu konuşmalar olurken siz yürümeye devam ediyorsunuzdur ve o da peşinizden geliyordur.
-ben de camiye gidiyordum.
-allah kabul etsin.
sesiniz biraz daha yumuşamıştır. artık karşıdakinin kötü bir niyeti olmadığını bilirsiniz. hatta tek başına yürümeye korktuğu için orada dikildiğini, o yüzden peşinizden geldiğini anlarsınız. tekrar soru sorar:
-nereden geliyorsun sen?
-aşağıdan, okulun olduğu mahalleden.
-yuh, ben burdan camiye gitmeye korkuyorum. sen nasıl her gün yürüyorsun?*
-bu saatte kötüler bile uyur.**
-yok ya, ne oluyorsa bu saatte oluyor. emanet falan var mı yanında?
-yok, gerek duymuyorum.*
-valla ben buradan yürümeye korkuyorum. helal olsun valla. ben gittim hadi.
tekrar "allah kabul etsin" denilir ve durağa doğru yürümeye devam edilir. o an yaptığınız şey hakikaten gözünüzde büyür. aslında yıllardır yaptığınız bir şeydir ama bunu yapmaktan korkanların olduğunu bilmiyorsunuzdur. o an kendinizi bir dark knight, bir batman gibi hissedersiniz. karanlık sokaklara gözünüzü dikip yürümeye devam edersiniz.
sokak köpeklerinden korkmadan durakta onlarla dertleşmek, gelip geçen polis ekip arabalarına neden orada olduğunu her sabah anlatmak, gidilen hattaki bütün otobüs şoförleriyle tanışmaktır. uykuyu bırakıp hayat kavgasına koşmaktır.