Saatimiz kaç
ikindi indi anne
Çöl sıcak
Bizi akşam haberlerine yetiştirmesinler
Söyle onlara
Gece güzel anne
Sen ve ben anne
Böyle güzel
Oku anne
Ağrımız dinsin
Söyle
Bir de melekler gelsin
Rüzgar anne
Beni tut
Dün dünde kaldı hadi unut
Say ki
ikimiz için bu dünya
Anne ışığa tut saçlarımı
Anne nura
Anne bir adım daha
Bakarsın sonrası
Sidretül münteha
Anne su
Biraz su anne
Yanmış bir çocuğum ben
Saçları kara
Gözleri kömür
Bizi bir ömür unuttular anne
Al beni koynuna
Sen aşktan da sıcaksın
Dünya kandırmadı beni
Kandırırsan
Sen kandıracaksın
Anne sıcak
Anne kum
Oku anne yoruldum
Gün düşüyor
Yol uzuyor
Ellerime masallar konuyor anne
Kuşların isimlerini öğreten
Sabretmeyi de öğretiyor
Ben toğrağı seviyorum anne
Gazeteler gibi aldatmıyor
Büyük meydanlar kuleler heykeller gibi
Üstüme düşmüyor
Ben toğrağı seviyorum anne
Bana beni anlatıyor
Bir parça çamur anne
Bir nutfe
Sonrası elest
Çocuğum işte
Aklım bu kadar eriyor
Anne ağlama beni koruyan
Bütün yıldızları koruyor
Ne su karışıyor baldırana
Ne baldıran şifa oluyor
Her şey yerli yerinde duruyor
Saat anne
Galiba
Saat geliyor
Hadi dayan
Dayan anne
Cennetin yolu buradan geçiyor
Önceleri amacı uğruna kullanıldığı için kendisiyle gurur duyan , cep telefonlarının çıkması ile tarihin bir parçası olarak hatırlanacağına üzülmeye başlayan , fakat aksesuar niyeti ile kullananların imadadına yetiştiği zamanı gösteren eşya.
faruk nafiz çamlıbel'e ait bir şiirdir. bu şiiriyle, şiirin de ses duygusuna sahip olduğunu anlatmak istemiştir.
yavaş yavaş gelir gece
her ev dalar bir uykuya,
o yatmıyor ve gizlice
diyor ki her horultuya:
trik trak ... trik trak ...
ayıp değil mi yatmamak?
kimi zaman sevgiliyi beklerken kullanılan;
kimi zaman hayatınızın en önemli sınavına girerken kullanılan;
kimi zaman doğumhanede beklerken kullanılan;
kimi zaman uzatmaları saymak için kullanılan;
kimi zaman en kritik maçın süresine bakmak için kullanılan;
kimi zaman konserde sahne vaktinin gelip gelmediğine bakmak için kullanılan;
kimi zaman bir sigaranın süresini ölçmek için kullanılan;
kimi zaman hayalinizin ne kadar sürdüğünü görmek için kullanılan;
kimi zaman hiç bitmeyecekmiş gibi gelen toplantılarda kullanılan;
kimi zaman sahur ve iftar vakti için kullanılan;
kimi zaman ders bitimine ne kadar kaldığını öğrenmek için kullanılan;
kimi zaman yılbaşına girerken kullanılan;
kimi zaman yılbaşından çıkarken kullanılan;
kimi zaman stüdyoya girerken kullanılan;
kimi zaman stüdyodan çıkarken kullanılan;
kimi zaman ileri geri alırken kullanılan;
kimi zaman artistik yapmak için kullanılan;
kimi zaman uyanmak için kullanılan;
kimi zaman birine kızmak için kullanılan;
kimi zaman sevgilinizle geçireceğiniz sayılı anı bilmek için kullanılan;
kimi zaman mekana geç kalmamak veya erken gitmemek için kullanılan;
kimi zaman sigara yayınlarının tv' de yayınlanma anı için kullanılan;
kimi zaman dehşet, korku, cinsellik konularının yayınlanma anı için kullanılan;
kimi zaman kafelerde bilgisayar başında geçen vakti görmek için kullanılan...
ve daha bir çok gerekli-gereksiz şeyi belirlemek, kullanmak, anlamak için varolan alet. edevat. yerine göre soyut bir zaman kavramı...
önce bozdum saati. sonra kurdum. sonra alarmı kurdum; o'na. nasıl bir çeyrekmiş ki bu, kala kala bakakaldı. sonra kudurdum. bozdum saati. kurmadım da. -o değil de bir ilhan irem vardı noldu ona klişesi vardı noldu ona?- diye düşündüm. yazlıklardan bir şeyler havalandı. harflerin beni götürdüğü yerden hoşnut kalmadım. hiç hem de...silmeyi düşündüm. imdat valfinin kolunu çektim. elimde kalakaldı.elimde kala kala, bir imdat valfi kalakaldığı için, bu akşamı hiç suçlamadım. saçmalamadım da. bir akşamı saçmalamanın bedelini ancak güneşli bir yaz akşamı ödeyebilirdi.onu ne duydum ne de uydurdum. bir saatin bozuk olmasının en güzel yanının, zamanı durdurmanın verdiği ince keyfe sonunda ermenin olduğuna kanaat getirdim. şimdilik dursun. böyle iyi...hiç fena değil en azından. abartmayalım.
küçükken oynadığımız otun ismiydi saat. en fazla 2 cm uzunluğunda, yaşı yeşil, kurusu sarıydı, toplu iğne kadardı. soyardık muz vari şekilde incecik gövdesini. ve başlardı dönmeye hemen, attığı tur kadardı saat, çocukça bir yarıştı hayat.
hiçbir şekilde kullanılmaması gereken mekanizmadır. insanın uydurduğu bir başbelası. bir insan ne denli az saate bakıyorsa o denli hayatta kazanmıştır.
Saati zaman birimi dışındaki anlamında kullanırsak zaman birimini ölçen makinedir. Şimdi bu anlam üzerinde saaitn nasıl mekanizması olduğunu yazmayacağım ama insanın kol aaatine gelinceye dek zaman ölçen bu aletin hangi aşamalardan geçerek bu noktaya geldiğini, kolumuza takılana kadar bu buluşun hangi zamanlara takıldığını, saatin icadını alıntılayacağım.
SAAT
insan tarihini inceleyenler, insanoğlunun zamanı ölçmek için ne denli ilginç buluşlar yaptığını öğrenmişlerdir. Gündüz ve gece olayı, güneşin doğuşu ve batışı, ay'ın küçülüp büyümesi, mevsimlerin değişimi, yıldızların görünümündeki hareketlilik insanlarda zaman kavramının doğuşunu sağlamıştı. Bunun için de; güneş saatı, kum saatı, su saatı gibi buluşlar gerçekleşmişti.
insanoğlunun zamanı ölçme tutkusu asırlar boyu gelişerek sürmüş , Ortaçağ'da yaşam düzeyi yükselen toplumlar için takvim ve saat, kavram olarak büyük önem kazanmıştı. Bu dönemde, Galile, Newton, gibi matematikçi ve fizikçiler zamanı ölçecek bir aracın icadı için önemli buluşlar gerçekleştirmişlerdi. Saatın icadında yuvarlak dişli'nin, sarkaç'ın ve yaylı spiral'in yaratılışı bu alanda atılan önemli adımlar olmuştu. Bunlar sayesinde kiliselere, görkemli yapılara, mekanik güçle çalışan gösterişli saatler yerleştirilmiş, sonraları zenginlerin evlerindeki şöminelerin üzerine daha küçük boyutlu saatleri koymak mümkün olmuştu. Gerçek anlamda saat'i günlük kullanıma sokan isim ingiliz Christian Huygens'tir. Bundan 327 yıl önce. 23 Ocak 1675'te C.Huygens zaman ayarını sağlayan yaylı balans'ı saatın içine sokmayı başarmıştı. Saatlerin doğal parçaları olarak kabul ettiğimiz akrep ve yelkovan'ın saate uygulanması ise ancak 1690 yılında gerçekleşmişti.
Doğu'da, Türkler, Araplar ve iranlılar, zamanı ölçümlemeye güneş, kum ve su saatleriyle yönelmişlerdi. Evlerde su ve kum saatleri, cami, medrese ve kitaplıklarda güneş saatleri kullanılıyordu.
Osmanlı dönemine gelince: Belgelerden öğrenildiğine göre ingiliz ve Fransız saat teknikleri kullanılarak 17. asrın başlarında istanbul'da saat üretimi gerçekleştirilmişti. O dönemde saat yapımında Abdurrahman ve Galatalı Şahin Usta bi-linmekteydi. 19. yüzyıl Türk saatçiliği için aşama yapılan bir dönem olmuştu. Mevlevi tekkelerinde yaşayan Ahmet Eflaki Dede gibi ustalar tarafından yapılan saatler mekanik incelikleri yanında estetik güzellikleriyle de ün kazanmışlardı.
1700 yılında isviçre'li Nicolas Fatio?nun buluşu sayesinde, hareketli parçaların sürtünmeden doğan yıpranmasını en aza indirgeyen yakut (rubis-saphir) gibi sert taşların minik dişlilerin pimlerine yataklık yapmalarıyla saat endüstrisinde bir devrim yaşanmıştı.
Saatin yelek cebinden kola geçişi 1810 yılında üretilen ilk kol saati ile gerçekleşmiş, kol saatlerinin kullanımı 1914-18 birinci Dünya Savaşı'na katılan askerler tarafından yaygınlaştırılmıştır. Bu akım sonunda, 1930'lu yıllarda, dünyada satılan her iki saaten biri kol saati olmuştur. Kol saatlerinde elde edilen en önemli gelişme ise, 1922 yılında, elle kurulma gereği olmayan otomatik kol saatlerinin üretilmesi ile gerçekleşmiştir. Saat sektöründe kısa zamanları ölçümleyen diğer bir ürün kronometre olarak tanımlanmaktadır. Bunlar, genelde saniyenin 1/5'ten 1/100 kadar olan değerlerini verirler. Elektronik kronometreler çok daha duyarlı ölçümler yaparlar. 1920 Olimpiyat oyunlarında kullanılmaya başlayan kronometreler bugün spor alanlarının ayrılmaz araçlarıdır. Kol saatlerinde, özelliklerine göre 200'den 800 adete kadar parça kullanılmaktadır. Saatın hareketli parçaları içine konan gövde ise, modeline ve markasına göre altın, platin, titan, litrium, çelik, krom, çeşitli alaşımlardan veya plastikten yapılmaktadır.
Saatlerini tamir etmeye kalkışan meraklılar, bir saati meydana getiren parçaları gördüklerinde, küçücük bir kutu içine sığdırılmış olan parçaların çokluğuna ve çeşitliliğine şaşırmaktan kendilerini alamaz-lar. Hatta bazı saat tamircilerinin, tamir ettikleri saati sahibine iade ederken; "Bunlar da artan parçalar!" diyerek küçük bir zarf verdikleri bilinen hikâyeler arasındadır!
Günümüzde teknolojik gelişmeler saat endüstrisinde olağanüstü yeniliklerin uygulaya konmasını sağlamışıtır. Bunların başında kuvarslı (Quarts) elektronik saatler gelmektedir. Ana maddesi silisyum dioksit (SiO2) olan kuvars'a pil enerjisiyle akım gönderilmekte, sağlanan 32768 Hz'lik sabit titreşim sayesinde zaman ölçümü hassas bir düzeyde sağlanmış olmaktadır. Bu buluşun 1881 yılında ünlü Pierre ve Marie Curie'ye ait oluşu konunun diğer ilginç bir yönüdür. Kuvarsın saat endüstrisinde kullanımı isviçre, Amerika ve Japonya'da aynı döneme rastlamaktadır. Kuvars kullanımı parça sayısını ve zedelenme riskini en aza indirgemektedir. 1968'de Japon Seiko firması ilk elektronik saati üretmiş, 1969'da Amerika'da Pulsar markasıyla elektronik saatler devreye girmiştir. 1982 yılında da, gene Seiko firması tarafından piyasaya video kayıt yapabilen saatler üretilerek teknolojinin sınır tanımadığı kanıtlanmış oluyordu. Bu gelişmelerin yanında 1982 yılında Swatch (Swiss watch) firmasının kuvars kullanımını ucuz saat üretimde başarıyla uygulaması pazarın yaygınlaşmasına öncülük yapmaktadır. Swach, kuvars'ın sağladığı olanaklar sayesinde yalnız 3.9 milimetre kalınlığında, 12.3 gram ağırlığında ve 100 Euro'ya satılabilen kol saati üretmeyi başarmıştır.
Bugün, 25 yıl pil değiştirmeden hayatta kalan, 2100 yılına kadar takvim günlerini kendi ayarlayan, ışık enerjisiyle çalışan, 11.100 metre derinlikte bile su almayan (Bu rekor Bell§Ross markasınındır) , internet?e bağlanabilen, dijital fotograf çeken, müzik ve konuşma kaydeden, tansiyon ölçen hatta konuşan saatler üretilmektedir. Böylesine şaşırtıcı gelişmelere sahne olan bir ortamda, uzmanlar , mekanik ve kuvars yarışmasının bütün hızıyla devam edeceği görüşündedirler.
Ayrıca, son yıllarda üretilen saatlerin bir bölümü pırlanta ve değerli ziynet taşlarıyla bezenerek moda dünyasına girmiştir. Bu saatlerin bazı modelleri yüzbin Euro'ya kadar yükselen fiyatlarla satılmaktadır.
Ayrıca yolunuz Fransa'da Besançon'dan geçerse 2002 Haziran ayında açılmış olan ve saat tarihini gözler önüne seren "Zaman Müzesi" ni ziyaret edebiliriz.
Saat dünyasından daha ayrıntılı ve markalı bilgilere ulaşmak istiyorsanız; www.watchvalley.ch