dün akşamki sezon finali ile yine mide bulandırmıştır. daha önce kocasından habersiz istanbula kaçan ve akabinde töre kanunlarının işlemesine neden olan sıla hanım, yaşadıklarından ders almamış yine aynı hatayı yapmıştır. boran, sıladan habersiz birlikte arjantin'e* kaçma planları yaparken, sıla veledini başka yerde doğurma ve kendi canını kurtarma babında mardin'den kaçmaya kalkar.
"mallığın da bu kadarı" dedirtir, çünkü bu çiftin daha ne birbirlerinin ne düşündüklerini bilmemelerinin üstüne, birbirlerini nasıl bu kadar çok sevdiklerine inanmamız mı istenmektedir?(bu soru işareti kocaman)
uzun zamandır gördüğüm en durağan, bu kadar sıkıcı ve en karanlık suratlı dizi.
ne zaman gözüm takılsa hüzünlü balık bakışlarıyla birbirini süzen ve iç geçiren insanlar görüyorum. cansu dere zaten önceki hayatında balık idi bunu sorgulamıyorum ama diğer oyuncuların çoğunda da aynı durağanlık var...
bir tane dövmeli yüzlü cadaloz hanım ağa ve kocası, kötü aşiret adamı, ince ruhlu aşiret reisi, modern ve dikbaşlı kız, bol silah, bol töre, karanlık yüzlü herifler, biraz doğu illerinden görünüm, kes biç, arada varis bebeğin doğum süreci heyecanı (asla normal doğmaz o bebek illa erken sancılanır), arada biraz kuma sosu. işte sihirli töre dizi formülü. asmalı konak da neredeyse aynısı değil miydi bunun?
her şeyi geçiyorum türk dizilerinin çoğu iki sezonda bitiyorsa bu yüzden bitiyor. olay yok ki... bomba bir konu bulunuyor yarım sezon bir sezon dayanıyor. sonra "nasılsınız, iyiyim" ile geçen dakikalar, boş bakışlar gibi detaylarla süre öldürülüyor... aliye çocuklarına kaç bölümde kavuştu hatırlayan var mı?
meğer ne kadar sahipsiz, asayişsiz bir bölgeymiş mardin civarları, bunu öğretti bize bu deli saçması dizi. kendince sosyal mesaj verme çabasında olan bu dizi, bir sapıklık ürünüdür. bu ülkede hiç mi jandarma ya da polis yoktur piyasada. ağalar, köleler, sokak ortasında durmaksızın insan öldürmeler, uçurumdan atmalar, silahlı dayaklı meydan okumalar. bu kadarı da fazla.
törelere karşı duruş sergileyen dizi olmasına rağmen, son bölümünde cansu dere (sıla) abisinin öldürülmesi üzerine, çok kararlı bir ifadeyle "kanın yerde kalmayacak azat" demiştir. *
sadece jenerik müziğini beğendiğim dizi. bir de şebnem ferahcığımın hoşçakal şarkısını kullanmışlar bir bölümde, annem söylemişti. hayret ettim yani.
(bkz: şebnem ferah)
(bkz: ağa dizileri)
(bkz: nassı yani ya)
memleketinden, ait olduğu yerden uzakta olma durumu.
bununla birlikte atv'nin aynı isimli dizisi dolayısıyla tanımlardan da görüldüğü üzere şu sıralar sıla deyince bu dizi akla gelmektedir. asmalı konak'ın zamanında kapadokya'ya yaptığı gibi söz konusu dizi de mardin'i ayrı bir havaya sokmuştur. öyle ki dün bulunduğum mardin`de bütün hediyelik eşya dükkanları ve kuyumcularda "sıla tokası gelmiştir" yazıları asılıydı. zamanında kapadokya'da da heryerde "seğmen ağa yüzükleri" satılırdı. lakin bütün tv olayları gibi bunlar da gelip geçicidir.
boran'ın emmi oğlu cihan'a acilen ağalığı verip keyfine bakmasıyla işlenecek bir konunun kalmayacağını düşünüyorum. gereksiz yere diziyi uzatmaya çalışmakla sadece mide bulandırıyorlar. ayrıca başrol oyuncusu mehmet akif alakurt'un bi deri bi kemik hali de bizi bizden almaktadır. *
sıla ile boran barışmıştır sahildeki buluşmada ve bir kayanın üstünde otururlar. sahil ıssızdır kimsecikler yoktur. ama o da ne??? mekandan bir adet baloncu geçer. evet evet yanlış yazmadım. baloncu. ardından şu konuşma geçer:
--spoiler--
boran : sen de seversin balonları.
sıla : beni hep takip ettin, değil mi?
boran : evet hep takip ettim...
--spoiler--
yani bu takip etme meselesini gündeme getireceksin be adam, başka bir şekilde anlat. o ıssız kimsesiz sahilde o baloncunun ne işi var ki???
ilk bölümlerde Mardin için izlenen, daha sonra Abay karakterinin keşfi ile bu karaktere bağlanılan dizidir. zaten dizi boyu güzelim Cansu Dere yaptığı tripsel bakışlar ile izlyiciyi bezdirmektedir. ayrıca Boran ın yanında yeni beliren sarışın bayanın konuşması çok feci sırtımakta, batmaktadır. sürekli "r"ler yuvarlanmaktadır. haaa birde Sıla'nın annesi "Beder Ana" sürekli kızı, gelini ve oğullarıyla dudaklarını büzerek "yavruuum" diye konuşmaktadır, bu da batmaktadır ve en önemlisi reklam arasındaki Lay's yiyen teyze boğulmak istenmektedir.
bok püsür haline dönmüş dizi. * bir bölümlük olayı on bölümdür uzatıyorlar mesela, ikisi de duştan çıkıyor ve düşüncelere dalıyorlar, fotoğraflarını yırtıyorlar. aptalca yanlış anlamalar gırla gidiyor zaten.
hele o sıla nın anası bana kafayı yedirtecek bir gün, kızını her gördüğünde korku filmlerinde kötü karakteri görmüş eleman gibi "hiiiii, sılaammm" demesi bende türlü infiallere neden oluyor.
bir istanbul ağzı bir de şiveli konuşmalar da cabası.
sıla yı kurtarmak için mayına basan boran ağaya bir şey olmaması, sıla ya giden kurşunun önüne atlayan boran ağaya bir şey olmaması -lan koşuyorsun adrenalinin yükseldi hiç bişey olmadıysa- vs. boran ağaya bir şey olmuyor anlayacağınız.
mantık hataları saymakla bitmez inanın.
bir diziyi reklamsız yüz dakika yaparsanız elbette ki kendini tekrarlar, cıvıklaşır, diyaloglar komikleşir.
abay karakteri çok iyi, oynayan abi kimse helal olsun.
süresini kısaltın, adam gibi kurgu oluşturun diyorum yapımcılarına.
istanbul a gelindiğinden beri hiçbir gelişme olmayan dizi. insanı sıkmış hatta bunaltmıştır artık. bir gelişme bir aksiyon olsa da yeniden heyecanlansak diyoruz ama yok.. hadi hayırlısı.. boran ın bu haftaki bölümde kolundan vurulması ancak hiçbir tepki vermemesi de ilginçti... *