kendi yalanlarım büyüttü seni gözlerimde
olmayan gerçekliğinin peşinde koştum devamlı
istediğime istiyorum diyemedim
arzularım kör oldu sonra
yanan bedenin beni daha fazla üşüttü
gözyaşlarımda boğulurken sadece bir el aradım
şeytandı bana elini uzatan
soğudum tüm inançlarınızdan
tüm yeminlerinizden,
tüm kutsal bildiklerinizden
sadece ölmeyi diledim
her şeyin aşağıya gittiği bu düzene lÂnet ettim
soğuk bir gün vardı
elimden kayıp giden
iliklerime kadar üşüten
unuttuğum
tüm basitliklerin ötesinde
insanlığa sığındığım
umut denilen işkenceye kapılmadığım
sağımdan solumdan dürten ruhlara aldırmadığım
kar yağıyordu
gözyaşları çiğ olmuştu
ama
artık hatırlamıyorum
aşk diye bir şeyi
bitti artık
ruhum iflas etti
ne halin varsa gör
yoluma çıkma yeter ki
sensiz tam iki yıl oldu
kavusamadık hala
gözlerin gözlerimdeyken bile
dokunamadım sana
sensiz tam iki yıl oldu
bitiremedik hala
döndük dolastık aynı yerde
baslayamadık ama
sesiz tam iki yıl oldu
tanısamadık daha
döndüm durdum çevrende
farkettiremedim hala
sensiz tam iki yıl oldu
vazgecemedim daha
ben sana geldim ama
sen bana gelmedin daha
sensiz tam iki yıl oldu
seviorum hala
buzları üşüten bozkır soğuklarından sonra dile gelen toprak gibi tomurcuklandım sana,
her gülüşüne bir gonca, her goncana bir dünya vermek istedim,
kaybolurken gizeminde ve tekrar kendimi bulurken teninde,
yaşamaya dair yazıtlar kazıdım beynime,
senin etrafına dönen bir dünyada, sadece sana dönen bir hayatı törpüledim dirhem dirhem,
bir beyoğlu ezgisi gibi bilindik yaşadım seni,
ve hiçbir zaman hayır diyemedim sana, tabi senin terk edişlerine olan itirazımı saymazsan eğer,
unutulmadığını zanneden ama çoktan unutulan unutulmuşlar gibiydim artık,
ucuz bir tophane şarabı, ya da filtresiz birinci sigarası kadar değersizdim,
sadece tekrar sana tomurcuklanacağım baharlara düştü gözlerim,
çalan kapı zilleri adını fısıldadı yıllar boyu, duyduğum her beyoğlu senfosinde sağır oldum defalarca,
ama ben...evet o aciz ben sadece sana toprak kokmayı bekledim, aramızda ki her üryan gelişmeyi özledim,
yalancı bahara kanan kiraz çiçekleri gibi bembeyaz yaşadım sensizliği,
sen rengini inadına kara kışa çalarken,
ve ben tüm orospu gülüşlerde,
bir tutam sevdalık istedim sadece...
*
ben seni hiç sevmedim
ben çocuk gözlerinin bana ışıldaması ihtimalini sevdim
ben seni sevmedim
bakmadım da sana
ben umut içerisinde yanıp kül olmayı sevdim
hadi git artık
gözlerime bakma
artık o gözler yabancı bana
yolun düşerse yoluma
belki bir şampiyonluk turunda
sarıyla kırmızının dansında
belki de gözyşlarım düşerken porsuk' a
varoluşun değerinde
acı gözyaşlarıyla
utanma
sadece kişisel
sözlerim sana değil
ben seni hiç sevmedim ki
sevmeyi de sevmedim
bir hayaldi sevdiğim
kızıl eskişehir göğünde
bulutlar süzülürken
porsuk kıyısında
sessiz sedasız yürüme ihtimalini
sartre' den alıntı yapma ihtimalini
gözlerinin parlaması ihtimalini
sevdim
sevmek te neyse
zaman dursun
bir süre
içelim
uyuyalım
yatalım içeride
sonra uyanalım
eskisi hiç olmamış gibi
en taze heyecanlarla
en tecrübesizlikle
en masumlukla
yeniden.
sabah 8:10 olsun
temiz bir hava
güneş doğuyor göz yakarak
içimizde bir heyecan
tarifsiz
sanki yaşama sevinci
gözlerini kapatıp açınca yeniden şimdi
hiç beklemediğin bir anda usanabilirim
ve bir kurşun, hiç beklemediğim bir anda,
yetişebilir
imdadıma!
ve hiç beklemediğim bir anda
anlayabilirim
'ohhhhhhhhhhhh' demek için kendi elleriyle
azraile can teslim edenleri.
ve hiç beklemediğin bir anda
bir haber alabilir,
rahat edebilirsin.
üzerinden bir yük kalkar
meşgulsündür zaten çünkü.
bilsem de beklemem ki hiç!
beklemesem de ama...
(beklemesem de bir gün sen)
gelin olursun
telli
duvaklı!
lakin bakarsın bir gün
- bir vazo nasıl düşerse-
düşer
ağlar, ağlar,
ağlarsın
anlarsın...*
sonu olmayan bir tüneldeyim
karanlığın ortasında çıkışı farkediyorum
bir ışık var
orada işte
ileride
az kaldı, başarıyorum
sürekli uzaklaşıyor benden ışık demeti
yakalayamıyorum
ümidimin tükendiği yerde
yalnızlığıma küfrettiğim anda
o ışık artıyor
beni çağırıyor, vazgeçmemi engelliyor
ilerliyorum tünelin sonuna doğru
ya da sadece kendimce uydurulmuş bir son bu
sonsuz bir yer olduğunu hala farketmemiş
yorgun, yaşamaktan bıkmış bir savaşçı bu
savaşı çoktan kaybetmiş
ama hiç kimse ona
savaş bitti! kaybettin, burada işin yok
dememiş..
bir perdenin arkasından seyrediyorum seni
bir sis perdesi var gözünün önünde
onu aşıp da göremiyorsun beni
kalbimden silemiyorum seni
denedim olmuyor, sürekli bir umut kaplıyor içimi
bir parça umut, bütün karamsarlığı atıyor
elimde kalan sonuç aynı, bir efkar perdesi
beynimden atamıyorum anıları, yaşananları, olanları, ayrılığı
karamsarlık sarıyor her yanımı
sen hala sisler içindesin, beni görmüyorsun bile bu dağınıklıkta
aklımda bir cümle beliriyor, karanlıkta,
bir pesimistin karanlığında buluyorum bendeki ışığı
ve hayat bitiyor...
şiirdaşların kendilerini ifşa etme yöntemleridir...
Sustum
ve
Sevdim kendimi,
Yalnızlığımı sevdim,
seni sevdiğim gibi...
ORHAN OZAN YONCALIK
senin ölümüne yalnızlık,
benim ölümüme ayrılık süsü vermiş birileri...
biz iki ceset,
iki dost,
geciken hayatı beklemekteyiz duraklarda,
ne duraklar tanıyor bizi,
ne de biz hayatı...
ORHAN OZAN YONCALIK
erteledim düşlerimi
bozulmamış bir aşka,
yabancılaşmamış bedenlerdeki
aciz gülümsemeler...
hiç biri yetmiyor hayatı anlatmaya...
ben kendime azalıyorum
hayat da bana...
ORHAN OZAN YONCALIK
Sen,
apansızın
aşkımı çiğnedin ve
gittin.
Ben,
senden ayrı
Yalnızlığımın düş vakitlerinde
kendimi yittim.
sonra birgün
adresin geçti elime
cesedimi zarfa koydum sana gönderdim.
bende sana ait birşey
kalmasın istedim.
ORHAN OZAN YONCALIK
ne ara randevulaşmışsınız ecelle,
nasıl tanıştınız, anlaştınız?
istemiyorum bana sessizce veda etmeni.
bırak konuşayım sevmesin;
bu kadar yürekten çağırmasın seni...
üzgünüm anne,
fark etmedim ölümle aldattığını beni...
bir kuş uçtu yeryüzünden
kanatlarını yüreğime çarparak
öylesine yaralamış, kanatmışdı
bir derin yara bırakmış
ardına bakmadan
kendini koyuvermişti maviliklere
tıpkı bir çocuğun annesiz kalışı gibi..
gözlerimde bir damla yaş
yüreğimde bir derin sızı
her gün yeniden sonlanır
seni hatırladıkça tekrar başlardı
kayboldum ben şimdi
tıpkı sen gibi maviliklerde..
bir kuş uçtu yüreğimden
yüreğimi delip geçerek
ateşin küllerini tekrar yakarak
beni de benden alarak
yine koyuldu maviliklerine
hiç yorulmadan
ruhsuz bir bedenim sensiz
kimi zaman hıncından ağlayan
kimi zamanda dertlerine gülüp geçen
bir dertli divaneyim artık
çareyim aşıklara
aşklara bir mesken
duyguların pınarıyım
sensiz geçen günlerime bir aydınlık
ağlayan gözlerime bir nebze gülümseme
kanayan yarama bir kabuk..
bir sonun başlangıcı
ya da
başlangıcın sonuydu
ilk çığlıklarım annemden ayrılırken
sonunu kendimin bile bilmediği
uçsuz bucaksız dünya vadisine gelişimle
başlayan süreç
hazır bezler görmedik biz höllüklerle kuru tutuldu
götlerimiz
en cici yatağımızdı
beşiklerimiz
en güzel kanepelerdi şal döşeklerimiz
bir kitap okumak istedik
yollar çıktı önümüze
uzun yollar
bir anaya hasret
bir babaya özlem
duyarak bitti upuzun yıllar
bilmedik bir şehirde
bilinen tek yol var
yaşayarak öğrendik
hayatı boyle sevdik
önce denedik
yapamadıkça öğrendik
yapamadıkça
önce saçlarımız ağardı
sonra boyumuz ufaldı
ellerimiz ayaklarımız
nasırdır hep bu yüzden
kendimiz için bir şey yapmadık
dönen çark durmasın diye çabaladık
kendimiz için düşüncelerimiz de olmadı
düşünmeye vaktimiz de yoktu zaten
başkalarının hayatlarının içinde olmaktan
kendi hayatımızın dışında kalmıştık
herkese ayırdığımız onlarca yıl arasında
bize kalan beş on dakkada da
bunları yazdık ki
kimse olmasın benim gibi bizinm gibi
diye..
ölüm bana yavsaklık yapmadan gel
birden bitir işimi
süründürme beni
kelek bir hastanede
sidik ve ilac kokulu
bir odada gelmede
izin ver seni
ayakta karsiliyayim
yatakta degil!
bazilarina yaptigin
gibi yavas yavas
yudum yudum gelme bana
kızarim sonra.
kızdım mı nasil olurum bilirsin.
ölüm bana yavsaklık yapmadan gel
ansızın ,
benim yasarken yavas yavas
cürümeme izin verme.
birden olsun bitsin her sey
ölüm bana yavsaklık yapmadan gel.
şiir yazasım geldi yine
sana yazayım dedim bu sefer de
düşündüm,
sana hiç yazmamıştım daha önce
sürekli beni sevdiğini söyleşiyini hatırlıyorum
telefonlarda karşılıklı ağlaşıyorduk
bana belli etmesen de üzülüyordun biliyorum
uzaktaydık birbirimizden sarılamıyorduk
ama her telefonda o sıcak sesinle güç kazanıyordum
telefonu her kapatışımda sen ağlıyordun
bunları bilmek ama bir şey yapamamak çok acı
anne sen yoksun yanımda şu an bu çok acı
sen asrin sevgilisiydin
ben, serseriydim
annemin suçu,
şımarttı beni ilkin
sen benden biraz daha sakindin..
toplardın ya saçlarını arkadan,
üsküdar bu halinle ne çok severdi seni,
her gün pazartesiydi seninle
haftasonu
sensiz...
asrın duygusuydu sen'lelik
saçlarını denize atıp toplardın ya gemileri
o an uzak pasifik adalari çıkardı bahtımıza
sırf serseriliğin hatırına
asrın kokusuydu sinen ceketime
bi de seni evden beklemeseler!!
okul çikisi mavi kaçamak ve vapur
ve hala güzel gelen pasifik adalari
martilara attigimiz simitlerin anlami vardi
ve bir de seni hatirlatan şu eski iskele
bu halimize en çok üsküdar gülerdi
sen asrin sevgilisiydin
ben serseriydim
annemin suçu inan
simartti beni hep
ama ulaşamasam da güneşe zıplamayı
ondan öğrendim ben
ayaklarimin yerden kesilmesi
sırf bu yüzdendi
seni öpmeye bahane mi yok?
bugün fenerin maci
baban da inadina karakartal
bi gören olursa yandik
dudaklarin çok maviydi öpmesem olmaz
bi duyan olursa yandik
fener son dakikada galip
yine yandik...
ne çok yanmistik seninle;
yüzümün kizarmasi
sırf bu yüzdendi
okul bitince gittiniz üsküdardan,
buna en çok üsküdar üzüldü.
ben gemileri saydim,
yine uzak pasifik adalari hayalleri kurdum
bi palmiyenin gölgesine kuracagimiz,
mütevazı kulübemizde
bob marley'in sesi
ve senin aksamdan çözülmüs saçlarinin gölgesi
sen asrin sevgilisiydin
ben serseriydim
simdi bahardan kalma bir agaçla birlikte
bana verdigin ceketin ceplerindeyim
belki ordasindir diye bakmaya gittigim
uzak
pasifik adalarından birinde.
kim okur ki bu şiirleri diyerekten;
(bkz: dikkat çekmek)
Nedir Problem?
Aşık olmak mı problem ?
Acı çekmek mi aşık olduğu için ?
Yada değerini göz yaşıyla ispatlamak mı ?
Nedir problem ?
Ağlamıyorum işte
Gülüyorum, gülümsüyorum, kahkahalar atıyorum karşında
Bir, gözüme sigara dumanı kaçtığı için ağlıyorum,
birde yakınımı yolcu ettiğimde...
Ağlayamıyorum sevdiğim için
Ağlamak istemiyorum aslında
Kırgınım göz yaşlarına
Ne kadar değerliymiş diye düşünürsün göz yaşları için
Ama ben öyle düşünmüyorum
Gülmek daha değerlidir diye düşünerek seviyorum seni
Ağlamanı... ağlamamı... ağlayanları...
sevmiyorum.
Son ağladığımda dedemi yolcu etmiştim toprağa.
Beyaz sakalı toprağa düşmüştü.
Ufaktım...
Ağlıyordum...
O zamanlar yağmurdu göz yaşım...
Buluttu yanaklarım...
Yıllardır kurak topraklarım
Bu yüzden sevmiyorum ağlamayı... ağlamanı... ağlayanları...
Şimdi soruyorum...
Nedir problem ?
Ağlamak mı ? aşık olmak mı ?
olmazdan önce
kıvamında acı sıçradı üstüme
başdöndüren rüyalar da gördüm
kalp söken kabuslar da
sayıkladım da çokça, sürüngen sevdaları
sustuğumda oldu ölüler pazarında
ve gittiğim yol hala
aynı sahiliğinde
apayrı saçmalıkta...
yolculuk başlar ıssız bir istasyonda
trenin vagonları yavaşça kımıldar yerinden
sarsılırsın, yüzündeki ifadeyi bu rahatsızlığa bağlar sevdiğin
sevgili, sevgi, sevmek, sevilmek...
ömrün boyunca beklersin
sana asla kısmet olmaz sevilmek
sana layık olan sadece yanından geçenleri seyretmek
ve sürekli ağlamktır sana yakışan
ve zaten aşk, insanın kendine yakışanı giymesidir
bekarlık, insanın kendi kendini yönetmesidir
bir nevi sultanlıktır o da, meşrutiyet gibi
karşılıksız sevmek vardır bir de
o sonsuz mahkumluktur
hiç bir zaman suçunun affedilmeyeceğini bile bile
yıllarca zindanlarda çürürsün de
gerçeği söylemezsin
kendine söyleyemezsin onunla olmayacağı gerçeğini
saklarsın kendini derinlerde
düşünceni kilitlersin
yıllar geçtiğinde kilit kırılır
yalandan bir sevgi görürsün karşında
gerçek sanarsın o saflığınla
ve kendini kaybedersin onun yalandan saflığında
onun yalandan aşkında yalandan sözcükler vardır
yalandan sözcüklerinin içinde yalandan bir hayat vardır
uyandığında rüyadan, matrix ulen bu dünya diye haykırsan da
değişmez gerçekler,
sen çok safsın ve öyle kalacaksın
sen sadece bir insansın asla yalancı olamazsın
sen bir insansın ve asla aşktan kaçamazsın