insan niye işkence eder kendine?
neden?
neden arkana bakmadan dönüp gitmek varken
sürekli geçmişini deşersin?
olmayacak duaya amin demek kadar saçması mı var?
ütopyaların peşinden koşup yaralanmak neden?
hayal kur tabi ama olmayacak hülyalar neden?
sakın bana bahsetme aşktan sevgiden
onlar bir gün bitecek elbet
kalacaksın tek başına
ağlayacaksın usulca
her gece ıslanacak yastığın
sadece kalbinde yazacak ağladığın
başka kimse dert etmez bunu
kimse de ilgilenmez çünkü o senin yalnızlığın
gecenin bir yarısı
kendimi dinliyorum
sessiz bir isyan
varolmayan kelimeler
bütün aşklara sitem
olmayan
yaşanmayan
yarıda bile kalmayan
sönen bir sigarayım
aşk acısıyım
yaşanmayan zamanım
özlüyorum
uzak hayalleri
yıldızların yokluğunda
ışığı arıyorum
çaresizliğim
yenilmişliğim
acı gerçek
kırık bir aşk
gecenin karanlığında büyüyor
büyüdükçe ağlıyorum
ne kadar uzaksın bana
ama mutlusun
mutlu olduğun için seviniyorum
sakın dert etme beni
tut onun elini
ilk yenilgim değil ki
hepimiz yeniliriz zaman zaman
kalbime yazmıştım ya seni
yara oldu
kabuk bağladı
ağlıyorum sessizce
çaresizliğime
seni sevmek isterdim
saçlarını koklamak
ama o kadar uzak ki
umut fayda etmiyor artık
yine de mutlu ol
dönme geriye
beni bana bırak
sakın düşünme
hem ben seni
mutlu olasın diye sevmedim mi?
karanlığı tanımlamak istedi şair
bazen saklanmak için güzel, demek istedi
kızdılar..
"sen nasıl karanlığı sevebilirsin? sen iyi şeyler yazmalısın!"
yapamıyordu ki şair
karanlıktı evi, dostu, çocuğu, hayatını borçlu olduğu kurtarıcı
hayatı hep karanlıktı, güneş görmeden bir bodrumda büyümüştü,
hep gece düşmüştü yollara
her gece ağlamıştı sezdirmeden onlara
onlar, yaşayadursunlar dertsiz, ama sevgisiz
sevgi sandıkları şeyin kucağında sömürülürken
bundan habersiz, eğlensinler.
bizim şaire bir kaç kelime yeter kendi kendine yaşaması için
kimseye ihtiyaç duymadı o
duymadan yaşadı o..
konuşmadan, susmadan susturulmadan, sorulmadan..
mutluydu o hep bundan
öyle sandı ya da.. salak işte!
hava güzel
içim karanlık
hoyrat bir nefes bile yeter
rica etsem
beni unutur musun?
unutamıyorum
ağlıyorum
uyuyamıyorum
çık git artık lütfen
kalbimi vereyim dilersen
yeter ki ağır ağır uzaklaş
aldırma gözyaşlarıma
geçici bir yara
acıtacak
depresif bir coşku ver
sevgini de götür
git artık
gece saat on iki
bir tren garında inen yolcular arasındayım
etrafımda boyumu aşan kalabalık
gözlerim seni arar
gün çoktan ertesi olmuş
takvimlerden bir yaprak daha kaymıştı.
ne gelen, ne giden vardı
sessiz sedasız sinesine çekilmiş
yarı puslu gözleriyle ağlayan küçük kızım.
bilirim ayrılıklar da sevdadandı
ve sonu olmayan sevdalardandı bizimkisi
her defasında vedaların yaşandığı..
*
içinde biryerlerde, anılar parkında çıplak olmayan duyguların var...
Hani ayağını ilk kez suya değdirirsin de alışmaya çalışırsın zamanla
Olmuyor öyle...
Suyla tanışmış ayak, alelade basıyor artık
Sıcak,soğuk,derin,sığ farketmiyormuş gibi...
Sıradan tepkiler var suya karşı
Oysa onun ilk teması ayakla, yerinde duramıyor, dalgalanıyor.
Taşıyor, taşıyor...
ve bir kenara fırlıyor.
Güneşin onu almasını bekliyor sessiz ve durağan.
Zamanla kayboluyor su, bulut oluyor tekrar.
Bir ayak yine heycanlandırıyor onu
Umutla farklı bir dokunuş bekliyor yine
ve fakat...
Güneş varolduğu sürece birçok ayakla temas ediyor.
Her dışarıya fırladığında da güneşin hiç çıkmamasını diliyor içinden.
Güneş tekrar çıkıyor, su tekrar fırlıyor...
dokunuşlar hiç değişmiyor...
anlamı sessizlik olmalı insanın
saçmalayacaksa
anlamı gürültü olmalı insanın
diğerleri saçmalıyorsa
anlamı anlam olmalı insanın
anlamsızlık tüketiyorsa
gidiş dönüşü kesilmiş yolcu bileti gibiydi sevdamız
ne zaman gelip, gideceğini bilerek;
sırf ayrılık vaktineydi yüklenişlerimiz
sen kendi payına, ben kendi payıma düşeni söylerdim
hep kırardık o güzelim ipincecik benliklerimizi.
bir anda siyahın matemine bürünür kalırdık
gözlerimizden yağmur damlaları misali yavaşca dökülürdü gözyaşlarımız
kaybolan yıllara, dönüşü olmayan yollara, yitirilmiş umutlara..
sen giderken
ellerim ayrılmak istedi kollarımdan
tutmak için seni
sen giderken
dilim haykırmak istedi
"gitme" diye binlerce kez
sen giderken
boğazım düğüm düğüm
gözlerim kan çanağı
sen giderken
beni de aldın yanına
habersizdin bundan
ve giderken sen
bunun bir kabus oluşunun
rahatlığındaydım ben
bir cenazeye gitmistim birzamanlar
imam bendim
cemaat bendim
mezar kazicilar bendim
mefta bendim
gömdüm kendi kendimi
musalla tasından alarak
mezarimi ben yaptirdim
mevlutlerimi ben okuttum
mezarimdaki cicekleri ben diktim
ve suladim
arada sirada o mezari ziyaret ediyorum
bir fatiha okuyorum
ondan hortlak gibiyim
ben ölmemis'miydim yahu?
o zaman burda isim ne?
bu herhalde ben degilim
ya dunya benle
ya da ben dunya ile
dalga geciyorum
lutfen biri
bunun cevabini söylesin bana
uyumayacağım
uyursam
biliyorum ki düşeceğim
çocuk ellerim nasır tutacak
bilmediğim bir güneşe uyanacağım
başımda bin davul
yorgun ayaklarım
yolum belli değil
saçmalıyorum
uyumaya tercih ediyorum saçmalamayı
varlığım ağırlaşıyor
kendimi anlamıyorum
gecenin sessizliğinde
yitik bir ben
bir de ihtimaller
uyumak ya da uyumamak
gidiyorum
sartre' nin akıl çağı
sönmeye yüz tutmuş bir sigara
kırık
ezik
sarhoş ümitler
bana arkadaş
iki yanımda
gidiyorum
vazgeçmiyorum
aydınlık öğle sonrası
isteğim
yapraktan damlayan güneş ışığı
rahat bir kafa hayali
kimsenin olmayan boş bir kumsalda
uyumaya gidiyorum
Uzun bir yolculuğa çıkıyorum,
sensiz ve yalnız..
Kimse olmasın istedim,
Hem de hiç kimse.
her zamanki gibi aslında,
her zamankinden çok farklı olsa da.
Hep bir yerlerde sakladığım seni,
almayacaktım bu sefer yanıma.
sen yokken hep yanımda olan,
yalnızlığımı da.
Ölüyordum kısacası işte,
Kalbimi bırakıp avuçlarına,
Terk ediyordum dünyayı, seni
Yalnızlığı bile.
Son kez şovumu yapmak için,
Çıkardılar kürsüye,
Ayakta değildim bu sefer,
Boylu boyuna uzanmış,
Elleri kalbindeki boşluğu,
Kapatmak istercesine
Kalbinde bağlanmış halde.
Biri geldi yanıma,
Tanımıyor beni belli,
Elinde bir kağıt parçası,
Üzerinde;
Adım, soyadım, belki birde
Doğum yılım yazıyordur
yüksek sesle, Okudu geçti.
Ömrüm boyunca yaptığım şovlar
Etkili olmamıştı sanırım,
Üç beş kişi vardı dinleyen,
Adımı söyleyen şahsiyeti.
Anons etti beni,
Alışkanlık herhalde,
Doğrulmak istedim doğrulamadım.
Ellerim ayaklarım bağlıydı.
Anons eden kişi bağırarak:
"Hakkınızı helal ediyor musunuz" dedi
O üş beş kişilik grup,
Cılız da olsa da gür ve net bir sesle
"ediyoruz" dediler
Ben çoktan helal etmiştim onlara.
Her şey şanıma yakışır oluyordu,
yolculuğuma omuzlarda başlamıştım.
Tertemiz bir şekilde beyazlar içinde,
Uzun süre taşıdılar beni omuzlarda.
Uzağa gidiyordum hem de çok uzağa,
Durduk, son durak burasıydı sanırım.
Önce omuzlardan indirdiler beni,
Sonra da kürsümden,
Şov bitmişti artık.
Kanatlarımı takıp uçacağım anı beklerken,
Sonsuz bir karanlık olan toprağa gömdüler beni.
Yalnız, sensiz ve kalpsiz olarak..
ağaç yapraklarının huzur veren hışırtısı,
yankılanır doğayı sahiplenircesine
dağın zirvesinden yaklaşan çığ
bozar bu ritimsel ezgiyi
çoşkuyla savaşan askerler gibi
hızlanır ve sarar ağaçların dört bir yanını
söker köklerinden birer birer
koparır hayatla olan bağlarını...
durdurulamaz devasa bir dalga
çarptı çarpıcak
tekne umutsuzca sallanıyor
bir aydınlığa bir karanlığa
***
dalganın şiddeti paramparça etti tekneyi
söndü tüm umutlar
ağır bir sessizlik çöktü
bulutlar çekilmeye başladı yavaş yavaş
güneş ışınları parlamaya başladı
suyun yüzeyinde gülümsercesine,
bir sonraki fırtınaya dek...
seni görmeye çalışıyorum
koyu bir sisin ardında kayboluyorsun
sana dokunmaya çalışıyorum
yabancı eller değmiş tenine
seni sevmeye çalışıyorum
kalp atışlarını duyamıyorum
yüzünden düşüyorum
göz çukurundan damlayan
çaresiz bir damla
korkuyorum