gönderirim seni fezaya,
sinir ediyorsun beni beni
sen sinir ettin beni beni
seni fezaya fe fe fe
gö gö gö gönderirim
hahayt
ajdardır benim idolüm
anık anıktır libidom
herkes tanır beni
ben süperstarım
tarım tarım starım
haydi tarım yapalım
sen sbeze ek ben meyve
şapır şupur yiyelim!
Yıkıldı yüreğimdeki bentler
Çağlayanlar gibi akıp gitti sevgiler
Bir boş kalp kaldı geride
Birde anılar
Dönüp bakılmayacak yeniden geriye
Ama anılar asla terk etmeyecek hafızaları
Meğerse ayrılık dost
Anılarsa düşmanmış bize
Neden mi?
Hatırlatır her gecenin sessizliğinde
Seni bana
Yorganım olur acılar benim
Kıvranır dururum sabahlara kadar
Başlar hiç sevmediğim keşkeler
Keşke dökülseydi anılar yerlere
Kalsaydı sevgiler
Paylaşmak isterim acılarımı
Atarım kendimi gecenin buğulu karanlığına
Yakamozlar dans eder benim için hüzünle
Dalgalarsa söyler ayrılılık türkülerini
Dilek tutarım yıldızlardan
Ama kaymaz yıldızlar bana inat
Uzanırım kayalıklara beklerim sıcak bir sevgi
Belirir güneş gökyüzünde yavaş yavaş
Beni ısıtmak için bir yudum sevgi gibi
Isıtır sadece dışımı belki
Ama yüreğim kutuplar gibi
O güneş var ya sıcak bir dost
Kaybeder yakamozları
Susturur denizin ayrılık türkülerini
Sorarım ona kaç yürek boşaldı yine bu sabah
Benim görevim sıcaklık der güneş
Sen onu gecenin sessizliğine sor
Acı çeken yüreğinle
Gel yine sahile bu gece
Anlatsın yine dalgalar türkülerinde
Yıldızlar kaymasın dilekler için sana inat
Ve yakamozlar hüzünle dans etsin
Ayrılıklar için
Ama geceler olmasın ayrılıkların sebebi
Yaşanmasın sevgiler ayrılık olacaksa
Yaşanmasın sevgiler anılar kalacaksa
uçsuz bucaksız gök
mavi ve yeşilin seviştiği deniz
sapsarı bir çöl
uzaklar
sessizlik getirdi hepsini bana
gözlerim ararken
taze bir hayali
gözlerime perde indi
özgürüm
anlıyorum
uzun yolları
hayallerin kovaladığı
acı bir tonda
nereden baksan
o kadar uzak
sevgili
artik uyku mechul gemiyle giden bir yolcu
ruyalar ise onun yaninda bir valiz
uyku gider bilinmez bir istikamete
uzerinde bir mezar tasi ile şaşar bu ahvale
şaşmasin da ne yapsin?
hayatin kanunu nizami bu
masallar anlatip uyutamazsin
gayya kuyularinda merdivensiz kalmis uyku
önce rüyalar ölür
sonra da uykular ölür
en son insan ölür
bulutlardan damlayan kanla
ıslanan karanlık bahçem
harekete geçmek için uyumamı bekler.
kanla beslenir çiçek kamuflajlı kelebekler.
ben uyuduğumda beynimdeki kıvrımlar
vampirlerin tecihi konforlu tünekler.
uyumak istemiyorum artık anla.
aslolan nedir? diye sordum.
sorma, dediler.
neden? diye sordum.
elime bir boru verdiler.
dedim ki, nedir bu boru?
cevap verdiler
sordun ya soruyu. al bu da, bonusu...
katı kurallar
bitmeyen depresyon
yalancı güneş
aslında yok
kayıp bir şehrin sokaklarında
kuru gürültü
temiz hava
sarhoş edici
acı verici
yıkıp geçen
yalancı kasırga
sigara dumanını alıp götüren
benliğimden bir parça
martılar bana ilham kaynağı oldular
uçmayı öğrettiler bana
avlanmayı da
şiir yazmayı öğretmediler ama
ne bilsin şiir yazmayı
çiğ balıkla beslenen kuşlar
m harfinden başka bir şey bilmez onlar
edebiyat hakkında
şiirler tutar ellerinden
gün yüzü görmemiş toprakların,
çiçekler renkli bir libas diker,
üstü kan, irin, toz ve toprak kaplı
makyaja muhtaç vücutların
kamuflajı olsun diye dikenlerden,
tene değdikleri yerlerde
onun yerine acı çeker.
gerçek şu ki şiirler
kandan beslenen çiçeklerdir,
acıyı çekip alırlar beyninden,
onu renkli, kokulu ve derin
soyut bir resme çevirirler,
periyle tanıştığım rüyam gibi.
dudaklarının ucundaki peri
yakar yıldızdan tacını
dudaklarının ucundaki peri
söyler uğultuyla acını
her gece bitmez mesailere çıkar
gölgelerde uzayan sözsüz bilmece,
ağlar gökden düşmüş gibi yar,
ağlamak zevk olmuşsa
boğazda düğümlenmise tek hece,
her gece bitmez mesailere çıkar
gölgelerde uzayan sözsüz bilmece.
gökten düşen parçalar örter
açık kalmış üstlerini çocukların,
bir rende tutar gibi şefkatli eller
çocukların kafasını taşlara sürter,
tarifi varsa tarifesiz kaçakların,
gökten düşen parçalar örter
açık kalmış üstlerini çocukların.
sen olduğum gün anlarsın belki
acıtan harflerin muhtaç eden varlığını,
ve bir kuş nasıl intihar eder?
çaresiz mahkum balık
nasıl boğar ki kendini?
senle arama giren yalnızca
şu şarlatan düalite sanrısı,
ama sen olduğum gün anlarsın belki
acıtan harflerin muhtaç eden varlığını.
elimde çok eskilerden kalma bir mektup
içinde kayıp bir aşk gizli
satırlara dökülmüş bir hayat
güzel sözlerle bezemişsin bana olan aşkını;
yazarken mürekkebine gözyaşlarını da eklemişsin
yüreğindeki umutları,
gün ışığını, hayallarini dökmüşsün satırlarına
yıllar geçmiş ardından,
geriye kalan ne bir söz
ne bir umut..
sadece;
sararmış bir yaprak, kenarı yırtılmış..
Senden bana doğru sert bir poyraz esti;
Biliyor musun, her şey birden eskidi...
Gözlerimden karla karışık yağmurlar aktı,
oysa yaş yerine sendin düşen gözümden...
Her şeyi bekliyorum artık senden;
Ve aslında hiçbir şey beklemiyorum...
'asla yapmaz' dediğim her şeyi yapabilirsin, hazırım;
Ve aynı zamanda ne acı;
Benim için ne yapsan, fark etmiyor artık... *
bir gün o kapıdan çıkıp gelsen
ellerin arkanda, o masum utancınla
''bak işte döndüm'' deyip boynuma atılsan
ben de şaşırıp birden ağlamaya koyulsam
sen o inceci parmaklarınla yanağıma dokunup gözyaşlarımı silsen
ben de minicik ellerimle sevgini kucaklasam..
yağmur yağıyor yine
gözlerimde damlalar
şimşekler beynimde çakıyor
dokunsan bulutlara, yağmur yağıyor
o siyah bulutlar
nasıl da pamuk gibi bembeyaz oluyorlar bazen,
herşey güzel sanarken
dokununca
bulutlara
sen öyle usulca gel geç
ömrümün kıyısından
en ortasına doğru
ve soyun tüm düşlerinden
çıplak bir hayalin ortasında
en güngörmez yerine
beni koy
ve tüm susmaları anlat
gözlerimden
gözlerine kurduğum köprülerle
sen öyle
hüzzam makamında
şarkılar dolayıp diline
yaklaş
ömrümün en deli yanlarına
gün doğmuş
batmış
umursamadan
bas üstüne
tüm kazanılmadan kaybedilmişlerin üzerine
golyatlari dize getirdim
teker teker geldiler
perisan ettim
topluca geldiler
tarumar ettim
kah cıktım bulutlarin üstüne
kah indim yerin dibine
kötü yasamadim
az bucuk bir işleri becerdim
bazi zamanlar neseyle geçtiğim yollardan
kederle ve ufunetle geçtim
söyle arkama bakinca
biraktiğim yolda
bir çok golyat leşi yatiyor
hayat bir golyati yenip
diğerleri için aportta beklemek mi
diye kendime çok soruyorum
ama hala bir cevabini bulmadim bu sorunun ama,
hayatin esasi mucadeledir
ödülün olsun yahut
olmasin
ister hava al
ister madalya taksinlar sana
adam gibi mucadele etmektir önemlisi
gerişi fasarya...
beklenen öğle sonrası
acı bir başağrısı
kırık bir depresyonun
güneş vuran yaprağı
zafer sesleri kırık kalplerin
özgürlük yolunda
yaralı adımlar
uzak ülkelerin
bitmeyen baharlarına
uzun bir yolculuk
Tarifi yok gözlerinin, benzeri yok
Onlara bakmak bile benim gibisine çok
Saçların, kokusu bile başka güzel
Okşamasın onları benimkinden başka el
Dudakların var ya, o öpülesi dudakların
En ballısı en tatlısı tüm tatlıların
Yanakların, al al ve sımsıcak
O kadar güzel ki insan öpmeye kıyamayacak
Ellerin, pamuk gibi yumuşak ve şefkatli
Değdiğinde yüzüme vuru sanki sam yeli
Kalbin sevgi dolu ama kırılmış bana
inanmaz olmuş Gökhan'ın sevgisine, aşkına