ay ışığının
bastıramadığı yoğunluğunda
ılık gecenin;
anlamlı bir şey arıyorum
yaşamaya dair.
Kafamı kaldırıyorum gökyüzüne:
yıldızlar...
Gecenin
dehşete kapıldığı bu an
bir yıldız kaıyıyor
ve
ben seni düşünüyorum,
yalnzı seni.
Boşluk. Ötesi yok işte,
uzanmıyor parmaklarım karın boşluğuna.
Kirlenmesin istiyorum üstelik, üzmesin bu seferlik.
Sen, sen en iyisi eski günleri getir;
Pazartesi sabahı uykularımızı
Salı akşam üstü dolmuş sıramızı
Bir de cumaları, kafir zamanlarımızı.
Eskileri işte bugünden sıkıcı olmayanları hani,
üstüne konuşalım bugün de muhabbet açılmışken.
Ama olmaz getir götür işi değil seninkisi; Gitme.
iyiydik böyle / gidiyor musun / gitme
Depreşti yine bir yanın, gitmek hevesin alevlendi.
Çay koyup geliyor musun / tamam
Böyle gitmeler değil, hani tası tarağı toplayıp gitmeler. Kayıp çocukların
öldüğü sokaklara henüz gelmemişken, bilir misin değnekçiler piyasasında
orasını burasını salım salım sallayan orospular
hep o orospular ön sevişmelerimizi hadım etti, kafam iyiydi
haberin yok sana söylemedim. Kırık döküktük zaten
biraz daha kırmak istemedim seni.
Çok şey istemişim..
Açken, susuzken, yatacak yer yokken olmayacak şeyler istedim, olmadı.
Ve şimdi istiyorum ki; dursun.
Zaman dursun, su dursun, sur dursun, ne biliyorsam ve ne öğrendiysem hepsi
bir kalemde dursun.
Demli seviyorum / biliyorsun
Devinimsiz bir dünya istiyordum kendime hep çocukken
büyüdüm kendime saklandım.
Alakası yok. Yani bunun seninle bir alakası yok,
suç yok ceza yok düzen yok sıra yok hiçbir şey yok herkes, yok.
Bir karın boşluğun var işte, bir de parmaklarım şimdilik
üzerinde gezindiği karın boşluğunun bir de izleri parmaklarımın
derine yapışan karnında duran sevinen ağlayan kızan.
Gülme; Komik değil hiçbirisi,
hesapladığım kadarıyla on üç asırlık drama
izle seyret ne bileyim işte ama umursama.
Biraz abur cubur ye, biraz şişmanla, biraz göbeğin büyüsün
miden büyüsün biraz, karın boşluğun büyüsün, parmaklarım
aynı kalsın tütün sarısında;
giriyor güneş etekliğinden
düş gören küçük kızın
geçiyor yasak bölgelerinden gölgenin
gizil güllerine dokunuyor göğsünün
ağzından giriyor
dolaşıyor karnını, bütün kanını
çıkıyor sonra
ipek bir yıldırım gibi
ayak parmaklarından kasılarak
bütün gördüğü; bir düş!
dönerken o uzun yolculuktan
şehirlerin sogumuş tenlerini okşamış
ve aylar sonra
çıkıp gelmiş özlemin burgazından
bakışlarında düş kıvılcımları
ölüme karşı bir duruş
dışarı bakıyor camdan, karşımda oturmuş
elinde sigarası
eski bir güneşle kamaşmış gözleri...
su ıslanmış gözlerinden taşanlarla
ki sönmemiş alevlerin
dumanlarında yokmuş ne acayip.
kıyamıyorum ki
parçaladım kendimi sızılarının acısına.
öpsem geçer mi?
her yaranın içinden yeniden doğurman beni
sancılı...
yeniden büyümeye çalışmak sonra sana.
zor.
ellerinin değdiği yerlere geliyor bahar
sen gülünce ne güzel gülmek.
Onurumu kaybettim..
Keyfim geri gelmez..
Zaman kurşun gibi çıkar namludan..
Adres adres dolaşır..
Başka tenleri yakıp kanlarını akıtır..
Sonunda dönüp dolaşıp yine beni vurur..
Sana değmez..
demedim mi geleceğin kara gözlü zalimlerindenim;
demedim mi ölümsüzlük nefesini üflerim: öteliyim, büyülerim diye;
demedim mi kerahet vakitleri bende yaşar ve gene bende çıkar güneş aydınlığa;
demedim mi yoksa sana hoyrat yaşanır bende hislerin en afillisi, diye.
demediğimi söyleme bana 'kusur benim imzamdır' diye.
demediğimi söyleme egonun fallosantrik çıkıntısının da dik alası bendedir;
demediğimi söyleme en mahçup boyun eğişlerin de efendisi benim..
demedim evet sende de bir ben var;
demedim kapılır giderim ılık illegal duyguların sularında..
dedin birçok şey ya; hangisinden itibaren 'ping pong masası'yım...(?)
kent yıkıldı bu gün
surlar sustu
kör kuyular açıldı birbir
derin dehlizlerin
karanlık ayar vermesi
derbeder etti artık bahriyelileri
sen öyle güzelsin ki
bu isranbulun
dolgun yüzündeki
solmuş gökyüzünün bursa mavisi
sen öyle iyisin ki
olmayan bir ütopyanın
eskişehir sıcaklığındaki
alaşehir ekmeğinin sıcaklığındaki
manisa mesir macunu tadındaki
sardalya kokusunun
olsa da olmaz
senden ayrı düşmek
ben ki bir şair uuser
ben ki hayatın aparkatını yemiş
kim demiş ki
ben hep gülerim diye
ben de en az zeyna kadar ağlarım
herkül kadar çağlar
içimin dehlizlerini
akdeniz mavisiyle buluşturdum bugün
bir anadolu kasabasıydın sem
kasabanın en güzeli miydin bilmiyorum
ama kasabın en güzeli sendin
beni doyurdun besledin emzirdin
kim kral kim soytarı belli değil yaşantıdan
ama anlat
neler oldu bana anlat
bir italya kasabasındaki
grabenleri nasıl sevdiysem öyle sevdim seni
tuttuğum uçurtma ipiydin sen
hani hatırlar mısın
tüm ünlem işaretlerini ters çevirir kulaklarımızı karıştırırdık
sonra pis yerini kırar kürdan yapardın
toplu iğneye bile muhtaçtık
ama onurluyduk
gururluyduk
günde bir ukteyi zar zor doldururduk
sabrinin sararmadan futbol oynama ihtimalini sevdik
futboldan anlamazdık ama futboldan dem vurduk lafa
sana ben sensiz ne yaparım demiştim ya
yapacak kaç şey buldum
buduncu olurum sensiz
yazarım duvarlara dünya şubuo olsun
afrikada bir yerli olurum
holo holo luka luka tanrısı olurum
abim gibi norveçli balıkçı olurum
güneşi balıkçıyla sıvazlarım
olmadı ben giderim aptuma
aptumun batağına
Sus dedi, susturdu,
Belki inanmadı,
Belki dinlemedi,
Belki hiç bilmedi...
Sus dedi, kendi de sustu zamanla,
Yalnızlığımdı suçlu,
Ne sarılacak biri vardı yanımda,
Ne ağlanacak bir omuz,
Belki umrunda değildi,
Belki görmek istemedi,
Belki de hiç sevmedi...
Sus dedi, sessizliği severdi,
Gürültülerde kaybolan kelimeler gibi,
Kalabalıkta kaybolan bir bedendi,
Belki bulunmak istedi,
Belki kaybolmak,
Belki son bulmak...
Sus dedi,
Sustum...
Konuşmak istedim ama,
Belki susmak istedi,
Belki susturmak,
Ölmeyi denedi benim bedenimde,
Nefeslerim kesildi,
Kanım dondu,
Kalbim durdu,
Sus dedi bana,
Çaresiz... Sustum...
Durdurabildiğin kadar durdursan dünyayı, bir
iki üç saniye çok saniye
gücün yetse ilk günkü kadar. Hevesin
karanlıkta yittiğinde, son güne kaldığında durağanlığın,
dursan.
Hemen şimdi burada dursan,
gözlerin dursa biraz, kımıldamasa. Ses verse
ağrı yanların bel sokumundan yankılansa
onlar da dursa...
Bak.
Durmadın.
Bir köpek yalnızlığıdır düştü işte, peşimizde
bildiğimiz yollar kovalıyor çocukluğumuza dek
götürüyor bizi ağır ağır aynı yollarda,
düşüyoruz birbirimize.
Yine yasaklanacak anne baba odaları
karşı komşu penceresi de yasak
balkonda güneşe karşı boy veriyor umutlarımız
akşam sonraları hepten yasak...
Tamam.
De ki,
Katmasınlar bizi üç beş hesaplarına
kağıt kalem ellerinde ötelensek, kızsak, ağır aksak
öksürüğümüz balgam bulansa kan koksa tükürsek
sabaha dek saklı kalan yanlarımızı,
kezzap dökseler ilk gençliğimize kaybetsek ikimiz de birbirimize...
Olmayacak, sokaklara salmayacaklar -ki sokaklar bizim değil,
utansak da yarınları köşe başında unuttuğumuzdan
korkaklığımızdan utansak acemiliğimizden biraz,
biriktirsek tüm korkak yanlarımızı utangaç çocukluğumuza
sonra çıkarsak tümünü ergenlik yıllarından, elimizde sıfır
değil hiçbir şey kalmasa, gün batsa
gün doğsa bizi sorsa, arasa hepimizi, kayıp çocukları
fikoyu semayı, beni...
yemeden içmeden kesildim
sabahın beşindeyim
bilmediğim bir şehrin
bilmem neresindeyim
azcık form yedim zindeyim
formda kalamam anne
formda kalamam anne
ben yemek yeme rejimindeyim
tutki karnım acıktı
ben kime delleneyim
ben sizde kalmıcam
süleyman demirel deyim.
text tabanlı bir internet sitesiydi hayat
ve sık kullanılanlarımda
bobiler.org silüetiydi teyzemin oğlu
bizim eskiden internet mahirlerimiz var
acemiliğin html kokan yıllarında
ben seninle bir gün
mirc ta karşılaşabilme ihtimalini sevdim
icq da rakamlar yağıyordu o zamanlar
benimse rakamlarla aram hiç iyi değildi.
bulamıyordum eşi dostu.
ve sohbet öyle uzun sürdü ki
adam gibi guestleri özlemeye başladık
bizim netbul.com larımız vardı
google nun önüne geçemez deniyordu
ben senin adını yazınca google de çıkabilme ihtimalini sevdim
bir web cam ların buhusuna hoh yapıp yazı yazamama imkansızlığı
bizim ekşi sözlüklerimiz vardı
sol framelerde öğrendim
başlıkları alt alta okuyarak kafiye bulmayı
ben seninle bir gün aynı anda nickaltlarımıza yazabilme ihtimalini sevdim
hayat öylesine hızlı ilerliyordu ki yeni yeni sözlükler çıkmaya başlıyordu
abilerimizden öğrendik trollük yapmayı
ben yobaz oluyordum
sen laik
geri kalanlar moderasyon ve çaylak
sevgi kokan forumlara times new roman ikliminde harfler dokuyorduk türk dil kurumundan habersiz bir thürkçe ile
abilerimizden öğrendik : , ) işaretlerinden gülücük atmayı
ben seninle bir gün youtube a çıkma ihtimalini sevdim
text tabanlı bir internet sitesiydi hayat
ve sık kullanılanlarımda
bobiler.org silüetiydi abim
ben seninle bir gün msn de eğlence sekmesinde tavla oynama ihtimalini sevdim
ben seninle counter strike nin mistik ve demli çay kokan assault odasında terorist avlayabilme ihtimalini sevdim
ben senin bana cam açabilme ihtimalini sevdim
ben senin popmundo da fuckbadim olabilme ihtimalini sevdim
ben senin cam açabilme ihtimalini sevdim.
edit: şiirin % 68 i allahsız kitap hırsızına aittir. sayaç koyduk o ayırdı geri kalan benim, burada benim kelimesinden çok biz rey kılarız arz ederiz.
başını yastığa koyduğunda,
istinasız herkes birisini düşünür.
ben seni düşünüyorum,
sen onu, o da bir başkasını...
bildiğim birşey varsa,
o da bu ekosistemin en alt basamağında olduğum.
ben istiyordum ki;
bu döngü sadece ikimiz arasıda dönsün.
bunu sana bir kez dedim ve sen gittin
bekledim, sadece bekledim,
ama sen yoktun.
önce sabrım tükendi,
sonra umudum.
ve sonunda ben tükendim,
sen yoktun...
çok güvenme yeni dostuna,
girer ayı postuna.
samanlık seyran olur,
bir gün seni de satar
bir sonraki dostuna(!)
tutar tutar ahım tutar
beddualarım yakanı tutr.
sabah kalktım ben ölmüşüm
rüyamda azer bülbülmüşüm
ulan abi sen ne götmüşün
imdu urek urtulur
garbın afakını sarmışsa
metal alaşımlı duvar
ben bu gün gelemem
yarın da işim var
en sevdiğim kanal
süveyştedir
bir ekmek yedim
vakf-i kebir
abi allasen bana
cd getir
film getir
içinde kuşlar ve balıklar
kurtlar ninja olsun
şeker de mal
kitapsızım hiç bir şey kalmaz rafta
zaman okudum yapıştırmadım yafta
yarın kayıt olacam fettullah yurdunda
allahsızlar adamı * etmeyin hasta
dövdürüm sizi ajdar anık'a
köksalan engin deneyimlerim
yerel bir kanalda ucuz şovmendi
ama yaş ama tutunuyordum
kuru ama tutamıyorum
hayat bir paradoxtur ey sevgili
karanlık odaların kerpiç dehlizlerinde kaybolan
ve bir sevda kiremitinde sıyralacak kadar savrulan
lafla sevişen peynir gemisi değilim ben
ful metal uzun havalar dinlerken
justin timbirleyk ağıtlar yaktık sokaklarda
hiç bir şey orhan gencebayın sazı gib ses vermiyor
artık zaten çalmıyor gencebay açık havalarda
şimdilerde usumu yitirdim beynim kolbastılarda
salatalık olmuş beynin hiciv matarasında sallanan
bir yaşlı punkçuyum şimdilerde
solgun bir güneşi uğurlarken
saydam düşlerin yitik boğusundan kaybolan
yassıadalı bir çocuk gürültüsüyüm
hicaz makamında aretha franklin dinleyince
kendini kurbağa öpen gay prens sanarak
dağların insana verdği o derin
imgeyi ağzından jilet diye sallayan
tarlabaşı punk projections dan
kadifekele musiki cemiyetine kaydını aldırmış
ve yaş amın tüm gizli dehlizlerinde yara açmış
çıplak dolaşırken bile üstünü kaybetmiş
muholland çıkmazındaki bir papağanım aslında.
ipek gibi saçların tel tel dökülsün,
öksürdükçe ciğerlerin dökülsün.
herkes mutlu iken senin boynun bükülsün,
bahtsız biri desinler beni yaktığın için...