kavlettim, şeytanla bir tek şey için,
ıssız geçen gecelerden sığınmaktı, tek isteğim
ızdırapla dolu şu günlerin,
bir sonu vardı biliyordum...
hani geçilemez denilen nehrin,
soğuk sularındaydım şimdi,
ve derin sularındayken nehrin,
kaybolmuştum sensizliğin yakarışlarında...
hangi yöne baksam, hangi yöne gitsem,
sen yoktun...
Aptallıksa eğer sevilmeden sevmek, karşılık beklemeden Ve eğer aptallıksa kendini karşındakinin kollarına bırakmak - üzüleceğini bile bile, ama korkusuzca O zaman aptal ol dostum, en sağlamından bir aptal ol O kadar aptal, dar görüşlü ol ki - tutun aşkına ve vazgeçme. Asla!
Bakıyorum sana - aşağıya ve yukarıya Arkadaşların belki ama onlar yanında Ve hatta bazen sarılıyorlar sana, belki arkadaşca Ama çıldırıyorum; belki senin için bir şey ifade etmese de o küçük yakınlaşma Onlar sana değil, sarılıyorlar benim dünyama
Binlerce kelime var aklımda, senin adına Ama eğer sorsalar , onu anlat deseler bana Ve bana tek kelimelik bir hak verseler Düşünmeden farklı derim senin için aşkım Neden mi farklı derdim? Çok basit! Çünkü gözlerinde kaybolduğum, ellerinde boğulduğum Ve yine korkarak yaklaştığım. Aşkım.! Sen farklısın.! Benim için.!
üstüme birikenlerden çok,
pervanenin vurupta,dağıttığı acılar bıraktıklarım
gidişinin,yeni doğan güneşimin batışı anlamına geldiğini biliyordum
ama anlamaktan öte sezilerimle anladım,
hayatın hep gerisinde kalmış sana yaptıklarım..
Sokaklarda aradım umutlarımı,
aradım mahalle taşlarının altında
gözlerine bakarken ki sarhoşluğuğmu,
anımsamak istedim ölürken ki ağzımdan çıkacak olan isminin baş harfini,
yarısı toprak olmuş enkaz da
beni gamzene hapsedecek demirleri bulmaya çalıştım,
kısacası BEN SENi ARADIM..
baktığımda;
Bir ayna gördüm seni bana gösteren
bir ayna gördüm seni benden sakınan
bu kez çırpınmak yerine gitmek istedim,gittiğim yere bakmadan
ve girdim içeri,hayatın mağarayı andıran kapısından..
girmiştim ya tezatlıklar apartmanının bodrum katına bir kere
amacımın,sebebimin,nedenlerimin,sevmelerimin ne olduğunu bilmeden
sürüklenen son şiirim,son nefesinini vermeliydi SEN gelmeden...
Seni Seviyorum..
Yırtılmış bir resim misali,parçları yerlerde
içimdeki telaş,acı,hırçınlık niye?
Gidiyorsun diye...
inatla tutuluyorum yüreğine uçurum misali,
Telaşla kayıyor ellerimden,kalan sadece hayali.
Durma git,hatta birdaha git!
Ellerim,dudaklarım,gözlerim alışır seni görmemeye.
Ne çelişkidir ki kalp dayanmaz gidişine,
inatla git sen yinede.
Ziyanı yok bir cesetin daha yüreğime..
bazen tutulursun...
aklın almaz birşeyleri,
dalıp gidersin aslında hiç derin olmayan o saçma denizlere...
ellerinden, kollarından tutup kımıldatmazlar,
ki o denizde boğulmaktır onların da istedikleri.
bazen...
bazen durursun öylece,
kalırsın olduğun yerde
hani ilerlemek istersin de tutar bir şeyler,
ellerin ayakların oluverir, gözlerin bir anda miyop,
yakını göremessin ama uzağı görürsün...
bir anda herşey ters çevrilir...
bazen...
bazen hayat duruverir,
ama sen durmazsın...
kapanıverir kolların soğuklara, sen sıcak memleketlerin insanısın...
bazen,
gitmen gerekir.
herşeyini toplarsın...
kırıntılar, kıvılcımlar, kuruntular...
herşeyi silip atmalısın.
sıcak memleket insanısın sen,
üşürsün en küçük poyrazlarda...
sen poyrazların olduğu yerden uzak durmalısın...
hadi gel yanıma...
ne yaparsan yap
ister çocuğunu okuldan al
ister balık tut
ister gözlerini devir
ister bir sigara yak
senin insafına kalmışız
ellerin boşlukta
sazın sözün bozuk
kimi görsen avluda
bir ışık sızıyor
bilmediğin kelimelerin
paslı sessizliğinden
görünüyor uçuca
cehennemî bir sabahta
şehir senden alacaklı
öyle ölçüsüzce ölmüşsün ki
iki rekat ve boylamasına
kuş sesleri
ve kavun içi bir gök
akıtıyor kanını
iki yüzlü fahişe
çanlar kimin içinde
akıl almaz eziyet
masumiyet uçucu
seyir kaskatı
ne yaparsan yap
ister beton dök
ister redifle gövdeleri
ister bir halt ye
senin insafına kalmışız
bazen öyle oluyor ki
ikiz benim ters evrende
sanki acınacak hallerime
basarak ilerliyor
kamburum bembeyaz hem de
bir sauna ikilemi
dizlerimde çözülüyor
halsizim, kırılgan
ve neft bir bağbozumu
serserice
ki çocukken sarıydı
eski bütün kaldırımlarda
tenhası yavaş açan
puslu güneş
dövüle dövüle
olmuş muyum ben
ki kendine yorgun
ki kendine bozgun
bu hiçbükey merdiven
sonsuzluğum oldu
bazen öyle acıyor ki
aşkıyan yerlerimin
derin sahipsizliği
yer demir bir çığlık
çekiniyor kendiyle
bakışın altında
hemhal bir derece
ki biz buna gülüp geçiyorduk
ki bir nevi saydamlıktı
ne gül gecesinde laleye tutul
ne o aşkın ateşinden kurtul
iç şerbetinden ölümün
boşan zincirlerinden göğün
bazen öyle oluyor ki
ikiz benim ters evrende
sanki acınacak hallerime
basarak ilerliyor
kamburum bembeyaz hem de
bir sauna ikilemi
dizlerimde çözülüyor
susamış cevapların
hayalet sorularına
takılıp düşüyorum
birden çıkınca
ve sebepsiz kalıyorum
bu yalan mevsiminde
bana düşen
şimdi en acı
meyveyi vermek
çünkü buydu demek
bakın ektiğim gece
gündüze dokunup öldü
enteresandır
adımız geçmiş.
şairlere ilham,
şiirlere konu olmuşuz.
"aşk" deyivermişler bir çırpıda kabaca
kalp figürü içinde
isimlerimizin baş harflerini kazımışlar yaşlı bir ağaca.
otoban çizgileri,
kaç tane var aramızda,
uzun ve kısa olanlarından.
uzunları sevmiyorum
sollamak yasak.
hep kısa olsa,
biraz daha çabuk,
çabuk sarılsam sana.
uzaksın.
hangi mısra, hangi kelime,
hani cümle,
koyu bir gecenin sahipsiz sokaklarında,
ıssız bir adamın labirent benini,
sevilesi altından saçlarını,
bakır bir yüreğin,
mat gözlerinin önüne getirdiğinde,
tuzlu damlalar akıtır.
yanımda ol,
ama uzakta yanımda,
özlenme sevgili,
dokunma bana,
bir de dudaklarıma
susamasın dudaklarım,
uzakta ol.
çatlasın, kanasın, çürüsün
sahipsiz dudaklar.
ve lanet olsun kurallara,
sahipsize sahip cıkanın sahiplenileceğine dair.
dudaklar sahipsizlendiğinde,
kurumuyor.
ve kurumayan dudaklar,
yalan söylüyor.