Gece sıcaktır, yağmur yüzü görmeyince,
Karanlıktır
Ve bir ateş çemberinden geçer,
Geceleri uyumayanlar.
Gece, karanlık bir ateş çemberidir.
Yağmur, bizi görmeyince.
Oysa güneşi ister yağmur,
Aydınlığı sever.
Ondandır bulutların güneşe siperi,
Ve ondandır
Gökkuşağının yedi rengi.
Günbatımında, gözlerin görmediği
Bir sis bulutu gezer etrafta,
Ellerde bir titreme...
Ve denizden gelen bir haberle,
Yüzlerde gülümseme.
Sevdalıların kavuşma vaktidir yağmur.
Denizden gelir,
Sokaklarda gezer geceleri...
Gece, karanlık bir ateş çemberidir.
Yağmuru getiren rüzgârı görünce
Yüzlerde bir tebessüm belirir.
Bir çocugun gözlerindeki umut olabilmek, bir kuşun kanadına değebilmek gibidir uçarken... 24 agustos günü bunu başarabilmiş, tüm yüregi güzel, çocuk ruhlara, saygılarımla...
Bugün bir çocugun rüyasıyım
Ellerinde çiçek
Saçlarında el
Gözlerinde ışık
Bugün bir çocugun duasıyım
Gökyüzünde güneş
Çölünde yagmur
Evinde şenlik
Bugün bir çocugun şarkısıyım
Yüzünde gülücük
içinde sevinç
Aklında huzur
Bugün ben bir çocugum
Gözlerim umuda değmiş
Çiçek açmış dallarım
Çığlığım göğü delmiş
hissedemedim
vücudumda dolaşan kanı
annemin bana dokunan merhametli ellerini
gözümde patlamak üzere olan damarları
acı acı bağıran iç sesimi
elimdeki kalbimi
hissedemedim.
yoktum çünkü
o yokken bende yoktum.
ve tutku kaçınılmaz bir sondu
hayat çökerken benliklere,
avunmak ve avutulmak
sevginin yaşamla birleşmeseydi.
hep sancılıdır var olmak
var olmayı başarırken,yalnızlaşmak
hep en kötüyü sevdin iyi olmak için
ve hep en olmadık anlarda türkü söyledin
kaçmak için...
benlikler yaşamak için; gülmek,ağlamak
bir kurşun sıksam yokluğa en hüzünlü babanın yalvarışını görürüm
büyük şehirde kaos;seni,beni büyütmek içindi,
gördüm ve yalnızım.
sorsalar her an
terkedilen neydi diye,
küfretmek için bir bekleyiş sanki yaşamak
ve edersin boş bir kurşun sıkarcasına,
mırıldan şimdi
tutku kaçınılmaz bir sondu...
iklimini hiç bilmediğim bir şehrin ,
kararsız mevsimini yaşıyorum.
Daha önce hiç görmediğim sokaklarda,
Nefes almaya çalışıyorum.
Yürüyebilmek !
Yabancı geliyor yürümeye alışmak,
Sokaklarında ,caddelerinde
Ve köşe başında, çiçekçinin önündeki
Arnavut kaldırımında bu şehrin.
Evet ,kendi yolumu arıyorum !
Gök gürültülerinin ,
Şimşeklerinin ardından,
Tekrar güneşin açtığı bu kararsız şehirde,
Kendi yolumu arıyorum.
Bu şehre alışmak zor !
Bazen çıkmaz sokaklarda gezinirken buluyorum kendimi,
Tanıdık simalara rastlıyorum çoğu kez.
Gülümsüyorum ,selamımı almıyorlar,
Bir yabancıymışım gibi dudaklarını hafifçe büküp ,
Arkalarını dönüp gidiyorlar.
Sesimi duymuyor sanki hiçbiri,
Arkalarından bağırmaya çalışıyorum,
Boğazımın zorlandığını hissediyorum,
Ama sesimi duymayı bir türlü istemiyorlar.
Dün bana gülümseyen her biri,
Sanki bugün bir yabancı olmuş bu şehirde.
Ben hala küçük bir çocuğum !
Annesini kaybetmiş yolunu bir türlü bulamayan,
Küçük bir çocuk gibi hissediyorum kendimi bu sehirde yürürken.
Korkuyorum,
Ağlamaya çalışıyorum ,
Göz yaşlarım akmıyor,
Hepsi kuruyor yanaklarımda,
Tıpkı içime akıttığım üzüntülerim
Ve haykırışlarımın kalbimde kuruduğu gibi.
Kendime giden yol,evim !
Artık yürüyecek gücüm kalmadığında,
Evime dönüyorum,
Başka gidecek hiçbir yerim yok,
Bir tek evimin yolunu biliyorum.
Kapıyı açıyorum,
içeri giriyorum,
Işıklarımı kapatıyorum.
Camımı aralayıp,
Penceremin önüne oturuyorum.
Toprağın kokusunu tüm benliğimle içime çekiyorum,
Yağmurun huzur veren sesini dinliyorum.
Karşı kaldırımdaki ,caddede yalnız başına duran sokak lambasına gözüm takılıyor biran.
Etrafta hiçbir ışık olmadığı halde tüm caddeyi tek başına aydınlatıyor.
Gözlerimi kapatıyorum,
Kendime bakıyorum ,
Kendimden bile uzaktan,
Karanlıkta yolunu bulamayan küçük kızı görüyorum,
Küçük kız büyümeye çalışıyor,
Caddede yalnız başına duran sokak lambasında,
Kendimi buluyorum.
Biliyorum !
Kalabalıklar içinde kendimi yalnız hissetmeye alışmak zor,
Karanlıktan korkan küçük kızı koruyacak tek kişi benim,
Yolumu aydınlatacak,
iklimlerimi değiştirecek,
Kokusunu içime çekip ,nefes almaya çalıştığım bu şehri,
Benim şehrim yapacak
Tek kişi sadece benim...
bir sehirden gecerken ayagim takildi.
sonra,
kirk yil orada kaldim.
kirk yil boyunca,
kirk haramilerin corbasina
pirinc saldim.
kirkayak geldi mutfaga,
iste o zaman ayildim.
sonra da cabucak bir bayildim.
kendimi hep baska yerli sandim.
bir uyandim ki,
elimde firca, sehrimi boyuyordum,
o vakit anladim.
bu sehre bu kadar boya yetmez.
benim bu yurek bes para etmez...
sehir hala gri,
ruhum hala yolcu.
fircamdaki bu pembeyi,
nereye sureyim, sen soyle be burcu?
cnbce türkiyenin açık ara en iyi kanalı neden mi
anlatayım
bir kere saçma sapan diziler yayınlamaz
her şeyi renkli ve orjnal
izliyorum izlemeye devam edeceğim
uludağsözlükteki şair bünyeleri ortaya çıkaran şiirlerdir. hepsi öpülesidir. artı oy verilesidir. bir anlık duygu ile yazılmıştır. yazıya döküp, paylaşıldıkları için tebrik edilmelidir.
ayrıyeten; (#3229734)
kış
elimde başka bir ilacın prospektüsü,
yerlerde bembeyaz
sessizliğin örtüsü
oyuncak bebeğin saçlarında
karlar var
elbisesi ipekten
teni solmuş sevilmekten
hiç gelmeyecek bir aşkı
bekliyor gibi
o da bir iki satır karalıyor bazen
karakuşlar
uzaktakiler için
parkları boyuyorlar
siyanürle...
A$ka küsmü$ken rüzgar gibi girdin hayatıma..
Ve yine rüzgar gibi çıkıyorsun...
Biliyorduk ikimizde, bitecekti, bu sadece bir rüya.....
Neden sen benden daha çok aglıyorsun...?
En güzel anları ya$adık.. Mutluyum ne olursa olsun!
Ağlama sen de... Bensizken hatırla anıları.. N'olursun!.
Biliyorum.. Daha güçlüsün benden... Hep söylüyorsun;
Öyleyse neden sen benden daha çok ağlıyorsun?
Hiçbir rüzgar sonsuza kadar sürmez... Biliyorduk...
Güneşte çıkacaktı birgün...istemeden bekliyorduk...
Hiçbirşey önemli değil...ikimizde çok seviyorduk..
Öyleyse neden sen benden daha çok ağlıyorsun?
Güçlü ol...Ben de ölmüyor muyum sanıyorsun?
Unutmamam ki bende..Kolay değil..Biliyorsun...
iyi ki geçtin hayatımdan güzel rüzgar!!!...
Kalan benim burada..Sen ise gidiyorsun...
Öyleyse neden sen benden daha çok ağlıyorsun?
nedensiz yere hep yollara bakıyorum,
hiç gelmeyecek birisini bekler gibi,
eminim okey olmamasına rağmen okeye dönenlerin umudu benden çok daha falzadır,
hem çekin şu güneşi üzerimden,
korkmayın yarasa falan değilim,
yalnızca kaçıyorum,
senden, benden ve herkesten,
ve denize yüzmek için girenleride bir türlü anlayamıyorum,
o güzeliliği seyretmek yerine içine giriyorlar,
ben o güzeli uzaktan seviyorum başkaları ise eline değiyor bir de utanmadan aşkım falan diyorlar,
anlayamıyorum şu insanları,
bazen deli diyorlar bana,
belki de çok haklılar,
belki de insan kalbinde demokrasi falan geçerlidir,
kimbilir ?
tam 2 yıl oldu be baba!
çok zormuş be baba!
bu kapanmayan yara,
neler aldı götürdü bu candan,
bu hayattan, etten, tırnaktan.
neden baba neden!
aslına bakarsan 2 yıldır tek cümlem,
hiç yakışmadı sana o alçak kefen,
kara toprağamı karıştı şimdi o beden?
o gün tutup elinden,
seni çekip çıkarmayı ne kadar istedim bir bilsen,
meğer kanatsız kuş olmuş ruhun,
farkedemedim gökyüzünden selamlarken.
acının terazisi yok ki be baba!
bana göre melhemsiz bu yara,
duyar gibi oluyorum,
sana göre ufak bir ara,
ebediyette buluşmaya.
artık eskisi gibi tadı yok be baba!
evin, işyerin geçerken önlerinden o sonbaharda,
görmüş olmalılar seni ay yıldızlı tabutunda,
eşyaların bile kokmuyorlar eskisi gibi, sen gibi
her özlediğinde gardıroba koşan oğluna.
kokunu buldum be baba!
seni içime çekiyorum her yudumda,
belki de bir an önce gelebilmek için yanına,
biliyorum çatacaksın yine o kara kaşlarını ama,
sigaram seni hatırlatan son şey artık bana.
içim parçalanıyor be baba!
bak yine gözyaşlarım fazla geldi cana,
sen üzülme hiç, çok mutlusun belki de orada,
gelicem en kısa zamanda yanına,
toprağını okşamaya,
mezar taşını yıkamaya,
oğulun babayla olan cevapsız konuşmasına.
yalnızlık bana kol gibi koyarken
sensizlik bacak gibi koyuyor
bunun tek nedeni zeytin gözlerin
dağın eteklerine benzettiğim saçların
belki de ilk hecelerimdeki saçmalıklarım
senden bukadar uzak olmam
belki de ilk kez sevgimden kaçmam
sensiz yağan yağmurlara alışamam
oysaki tek gerçek var
sen gelene kadar kapalı bu can
asil
sen
ah... sen
simsiyah danteller içinde yaslı
iyot kokusunu içime çekerken devamlı
öpmek istedim
bilmediğim halde...
sen...
kim olduğunu bilmeden tutulduğum
gözümde hep gizemli olan
asil yalan
bir bıçak gibi saplanan
meleğim!