sanki bütün kelimeler eksik kalıyor
bağırmaya çalışıyorsun ses yok
yalvarsan anlayan dinleyen yok
uzun kısa soluklar alarak yaşamaya çalışıyorsun
yaşatacak soluk yok oluyor
her şey yaşanmışların arkasında kalıyor
bir oyana bir bu yana sallanıyor
sonra
bütün kötülükler saklandığı yerden çıkıyor
seni bir kere öldürüyor
seni bilmediğin uzaklara götürüyorlar
şimdi ben bilmediğim yerdeyim
ne bir ölü ne bir nefesim
ne senin bildiğinim
ne benim bilmediğinim.
zaman akmış yine su misali derinden,
saat sabahın bir körü olmuş,
kimse kalmamış ki anlayan halden.
burda boşa geçmez ki zaman ,
vardır her kelimede bir sihir bir anlam.
gel gör ki vize geldi çattı yine,
hoca kimseye sormaz dalgaya bakınca dalga büyür mü diye..
erken kalkar çalışırım der kandırırım kendimi
sabah oldu zaten ey mal hadi git yeme beni...
ezan okunur azizallah çekilir,
vicdan iki kıpraşır yine geri çekilir...
tasla hamam aynen yerinde durmakta,
can çıkmayınca huy çıkmamakta..
aşık özpandora der ki elbet bir gün sen de güleceksin
organikten geçtiğin gün sözlüğe dua edeceksin...
öyle bi an ki ne olduğu belirsiz
yatsan kalkman imkansız
dursan oturup düşünmen anlamsız..
kafa durmuş artık bi yerde
gel zorlama kasma kendini
iki gram aklın var zati.
yedin bitirdin yine gece gece beni,
hay sormaz olaydım açıldı çenen
kapanmaz artık mayasıllı büzük gibi..
sözlüktekiler de insan az merhamet et
azcık içinden düşün etme gözlere eziyet.
gün olur devran döner sen de bilirsin bunu
laf parayla değil ama herkes bulur sokmanın bir yolunu..
aşık özpandora der ki sen sen ol açtırma kutuyu
bu dünya geçici elbet senin de kazarlar kuyunu...
Kulaklarım Ölüyor
Akşamüstü, saat altı civarı,
Bir şiir olmuş balkonun dudaklarında vadi.
Uzun bir kurumuş dere,
Etrafı salkım söğüt.
Rüzgâr hafif, rüzgâr acı.
Kuleli'de evler sıra sıra,
Danseden çamaşır ipleri; bir oraya, bir buraya.
Hava bozuk, rüzgâr vuruyor enseme hafiften.
Ne var ki üşümedim bu ürkek esintiden.
Bir bakıyorum, kuşlar susuyor aniden,
Anlayamıyorum, soruyorum: Neden?
Ve sözümü bitiremeden,
Şakımaya başlıyor kuşlar.
Köpeğini gezdiren adamı görüyorum kavakların arasında,
On metre ötede harâbolmuş masalar sandalyeler.
Karşı evlerin perdeleri keder içinde.
Bir kadın camdan kafasını çıkarıyor,
Elinde sigara, saçları kıvırcık siyah...
Yüzü çökmüş, sövüyor gelmişe geçmişe!
Aynı korku bürümüş gözlerini
Ufak gülüşler var şu an korkuyu bastırmak için,
Et kokuları geliyor burnuma, alt komşu mangal yapmış.
Ağaçların dalları düzensiz sallanıyor,
Aynı korku itiyor onları yaşamaya...
Bir pazar günü işte.
Ve yaşama bakıldığında dikkatle,
Anlaşılıyor;
Korkumuz büyük...
Köpek havlamaları duyuyorum,
Kaçışan kuşlar görüyorum,
Ve anlıyorum...
Tüm düzen hayatta kalmak için içgüdülerden ibaret,
Ve biliyorum böyle geldi, böyle gidecek.
Korkulan başa geliyor eninde sonunda,
Bir kuş süzülürken yere yığılıyor birden.
Hep böyle olmamış mıydı?
Bir inilti duyuyorum, kulaklarım ölüyor bu kez... hayvanların en guzeli 29 haziran 2008/Ankara
Nedir Bu?
Bir kız gördüysen, şeffaf sözleri varsa,
Bir daha duyamamak ihtimalse eğer,
Gözlerin de nemlendiyse hafiften soru sormanın zamanı geçmiş demektir.
Ağlama gözyaşların kanatlanır senden önce...
Bir ki üç dört beş diye gidecek olan sayı dizisinin hazin sonudur bu,
Gittikçe artan yalnızlığına bir ihtardır bu!
Hafifçe çöken yalnızlığın rengi de şeffafsa eğer,
Daha fazla çağrışıma lüzum yok demektir.
Bir masalın tatlı sonudur bu,
Sen yeni başlamış sanırken... **
Bir ağaçtım ben.
karanlıklarda köklerim,
gövdem cesur,
ve tüm rüzgârlara siperdi.
dallarımda açan yapraklar
ve yanı başında kuşlar
gülerdi.
Güneş açınca şenlenirdi
gölgem bile.
çocuklar sarılırdı etrafıma,
el eleydi çocuklar;
ve yapraklar
çocuklara benzerdi.
Birden bir yıldız esti.
kimisi sağıma tutundu,
kimisi soluma.
el eleydi çocuklar,
bıraktılar ellerini.
oysa tutunsaydılar birbirlerine,
hiçbiri savrulup gitmezdi.
Sonra güneşin battığı yerden
bir oduncu göründü.
bir ışık yansıyordu dallara,
elindeki baltadan.
baltanın sapı
ağaçtan.
Tam ortadaydım ben.
sağımda solumda çocuklar
ve yapraklar vardı,
dallarımda
gülümseyen.
Bir dal kurumuştu;
ışığı gören bir yönden gelip
gölgeye bakıyordu.
bir şeyler anlatıyordu gölgeye
ama kurumuştu artık,
ışığını kaybetmişti.
oduncuya iş düşmüştü;
budandı.
yazık.
Yapraklar üzüldü duruma,
sonbahar gelince dökülen,
zaten dökülmeye
mâhkum yapraklar.
ve kızdılar bana:
"baltanın sapı ağaçtan!"
Oysa acıyı çeken bendim!
sadece titremişti yapraklar...
oysa ihaneti gören bendim,
bir kolumu kaybeden ben!
ve elbet çürümeye mâhkum
bir baltaydı nihayetinde,
bugün kolumu,
yarın canımı alacak olan.
Yapraklar ve çocuklar
ağaçlara küsmüştü;
bu topraklara
can veren ağaçlara.
ve şimdi büyüdüler;
hepsinde benden bir parça,
hepsinin elinde birer
balta.
Oysa her şeye rağmen
sarılacağım çocuklara.
öyle bir ağacım ki ben,
toprakta filizlenecek,
dallarımda yapraklar açacak,
kuşlar gülecek yanı başımda.
şimdilerde şiirler düşüyor içimden
yer çekiminin ahlaksızlığından arındırıp mısralarımı
hıncımı sayfalarından alıyorum
karalıyorum
son tren biraz önce gitti
aniden çevrildi kanlı bir tabela
dönüş yok yazdı gidenlerin ardından
söyleyecektim aslında
beş dakika geç kalmasaydım susmalarıma
bir tırtıl dönmeseydi aslına
ve aslı suretinden daha yorgun olmasaydı
içimde yanan ırmaklarıma kan akıtmayacak
irin dolu ölüm kuyusuna düşen çocukların tutacaktım
uçuverecek gibi duran serçe parmaklarından.
bak yine küstü bir çocuk babasına
nasılda çatladı tenim
nasılda sevdi damarlarıma dokunmayı yaralarım
anımsadım
doğduğum gün adımı kazımıştım kayıp listesine
bulamayışım kendimi bundan belli ki
çıplak bir ölü düşünde yıkanmıştım o gün
sonra gittim
dahası bir firarinin günlüğünde asılıydı.
ne kadar gün büyüttüysem dudaklarımda
hepsi bir intiharın salıncağında serpildi
dün bugündü
kör eskiciye bile satamayacak kadar
eskittim...
uykuyu öldüren masallar anlat bana
en kanlı yerinde düşsün önüme başım
susma...
kelimelerimi topla yerlerden
bağla bir uçurtmanın kuyruğuna
sonra sal rüzgarı avuçlarından
eşlik et kimsesiz çocukların rüyalarına. *
yirmi yıl ders çalışacaktı
neden ?
diğer yirmi yıl rahat etmek için.
hayat ancak bire bir verebiliyordu çünkü,
ama kafası karıştı aniden.
insanlar
neden bire sonsuzu göremek istemiyorlar,
neden bire bir için birbirlerini yiyorlar ?
sonra kendide vazgeçti bunları düşünmekten,
iyi bir mühendis olacaktı, kararlıydı.
Tükenmekteyken zaman girdapların pençesinde
Umutlarım zamana inat güller bahçesinde
Bıraktığın yerdeyim sessizliğin sinesinde
Arzuladığım düşler son buldu aşkımın busesinde
Tutanamadım sensiz karanlık gecelerde
Uyku tutmaz oldu hain düşlerimde bile
Bekledim bunca dem gelirsin ümidiyle
Arzuladığım düşler son buldu aşkımın busesinde
Tutku dolu gönlüm nicedir vuslata gebe
Uzaklardan seraba daldım birdenbire
Boşvermişlikle döndüm yine o eski hayale
Arzuladığım düşler son buldu aşkımın busesinde
unutulur, unutulur...
boşver...
hayatında kimseyi istemiyorsan unuturum..
hiç sorun değil..
ve bundan sonra ısrar bile etmem
bu konu hakkında konuşmam bile
aşkta neymiş derim
ve uzaklarda bir başınayken sen
ne zaman ihtiyacın olursa
konuşmak iste yeter.
ben hep yanında olurum...
unutulur, unutulur
sen bakma kırıklarına kalbimin
sen bakma hüzünle doğan güneşe
ben bir tek senin üzülmene dayananamam
bir tek seni ağlatamam bilirsin
ve düşünme kimseyi, umursama
hayallerinden başka hayalleri...
Kordonda bir şarkının içindeyim, denize nazır
Paramparça bir haldeyim, yok olmaya hazır
Kordon boyu neşeli yüzler arasında
işte benim bu dökük surat, o eski muzur