kanalları değiştirirken ya da gezecekken mutlaka 0 dan başlamak ve kesinlikle geriye tuşlamamak.. çok garip ama hep artı tuşuna basarım. gerekirse 0 dan başlar ya da kanalın olduğu tuşa barasım..
şeftali yerken - ama özellikle şeftali, başka şeyler için geçerli değil- tek tek dilimlediğim şeftalilerin hepsini azıcık tadarım en tatsız olanından en güzeline doğru sıralayarak yerim. benimki de böyle bir şey işte.*
bakın okurken çok konsantre olun, çünkü anlatması bile 6 saat sürer.
şimdi birşeyi 3 kere yapma takıntısı var ama bu kadar basit değil.
diyelim ki 2 defa okudum küçük bi yazıyı sonra, bıraktım birkaç dakika sonra aklıma geldi 3 defa yapmadığım. içime kurt düşer. 3. yaparım. ama sonra "ulan şimdi bu son yaptığım yalnız kaldı, bi defa daha yapayım" derim, bi defa daha okurum. noldu? 2 bi yerde 2 diğer yerde oldu.
ama bu defa da "hadi lan toplamda 4 defa okudun, 5 yap düz hesap olsun" 5. defa da okurum.
bu defa da 2 bi yerde, 2 bi yerde, 1 de bi yerde olur. 1 defa daha okuyarak 3 tane okunmuş 2'lik yaparım.
uzun lafın kısası; böylece zamanımın, tabir-i caizse, mına korum.
çorapsız duramıyorum. yaz-kış, sıcak-soğuk, gündüz-gece, dışarısı-içerisi hiç farketmiyor.
utanmasam banyoya bile çorapla gircem, ama başka yolunu buldum terlikle yıkanıyorum.
denizde mi ? hani şu plastik deniz ayakkabıları var ya onlardan kullanıyorum.
yatarken giymelik çoraplarım ayrı, dışarda giymelik çoraplarım ayrı.
hani kimisi atlet giymeyince kendini çıplak hisseder ya, bende çorapsız öyle hissediyorum.
çırılçıplak kalayım ama çoraplarımı almasınlar o derece.
kaldırımda yürürken çizgilere basmamaya çalışmak. çizgilerin fazla aralıklı olduğu mekanlarda bu takıntımı dizginlemeye çalışıyorum lakin.
(bkz: ikiye ayrılma korkusu)
ay benim takıntım. hani dünyanın uydusu olan ay. bakar bakar dururum, saatlerce izlerim. göremediğim zaman çılgına dönerim. "ay yok lan" diye bağarırım. neden acaba.
Other'ın (bkz: #9134140) nolu entry'sine ithafen; film bittikten sonra kapanış jeneriğini sonuna kadar izlemeden oynatıcıyı kapatmamak. eskiden sinemada yapmaya çalışırdım bunu, kovarlardı ipneler.
kesinlikle tabela, trafik ışığı gibi bilimum şeylerin altında duramamak ve altından geçememek. bir noktadan sonra hayatınızı kabusa çevirmeye başlıyor. Mesela en son kabataştan motora bindiğimde galata köprüsünün altından geçerken gözlerimi sıkı sıkı kapadım ve lanet olsun niye bindim ki diye kendime söylendim. evet işte bu kadar beter hale gelebiliyor.
birisi evde bir yeri elektrik süpürgesiyle süpürüyorsa süpürge dışarıya hava püskürttüğü için o yerde bulunmamak.. kendim süpürüyorsam zaten, en sonunda eli yüzü yıkamak. takıntı sayılmaz, huy.