Kireç badanalı duvara,
kömürle adını yazdım
bir gemi resmi çizdim üstüne
balıklarını dizdim
gemi aldı götürdü seni
tükürdüm mavisine,
sildim denizlerini bozdum
mutluluğa hep geç kalırım
hep erken giderim mutsuzluğa
ya herşey bitmiştir çoktan
ya hiç bir şey başlamamış
öyle bir zamanına geldin ki yaşamın
ölüme erken seviye geç
yine gecikmişim bağışla sevgilim
seviye on kala ölüme beş.
seni düşünmek güzel ümitli bir şey,
dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi..
fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben şarkı dinlemek değil,söylemek istiyorum..
izmir sessiz,
izmir yorgun,
izmir durgun..
izmir halimi biliyor sanki!
O yüzden ne yazı yaşıyor bugün, ne de kışı..
Bulutlar şubattan kalma silik,
Yakıcı güneş temmuzdan..
Biri yalnızlıktan hüzün getirmiş,
Öteki aşktan bir tutam ümit..
Yalnızlığımla daha anlamlı,
Ayrılığımla daha yorgun bir izmir...
***********
Kimin yazdığını bilmememe rağmen çok sevdiğim bir şiirdir..
--spoiler--
ağlasam sesimi duyar mısın mısralarımda. dokunabilir misin. gözyaşlarıma,ellerinle? bilmezdim şarkıların bu kadar güzel. kelimelerinse yetersiz olduğunu
--spoiler--
ben
senden önce ölmek isterim.
gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
ben zannetmiyorum bunu.
i̇yisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
fedakarlığımı anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
toprağa beraber dalacağız.
ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
ben
daha ölümü düşünmüyorum.
ben daha bir çocuk doğuracağım
hayat taşıyor içimden.
kaynıyor kanım.
yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
ama sen de beraber.
ama ölüm de korkutmuyor beni.
yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
içimden bir şey :
belki diyor
Hani söz vermiştik,alemi ervahta,
Belâ demiştik elestü Birabbiküm sualine,
Yaratıcı,rızık verici ve yegane kanun koyucu olarak
Allahtan başka ilah , önder olarakta onun resulünden başkasını tanımıyacaktık.
Hani söz vermiştik...
Hani söz vermiştik,
Erkamın evinde hangi şart ve ortamda olursa olsun,
ilayı Kelimetullah misyonunu yürütecek,
Musibetlerden yılmayacak
Hiçbir tehditten korkmayacak,
Gerekirse ölümlerin en güzeline talip olacaktık
Hani söz vermiştik Akabe tepesinde...
Kendimizi ve ailemizi koruduğumuz gibi,
Kanımızla,malımızla ve canımızla koruyacaktık resulullahı,
Hani söz vermiştik akabe tepesinde...
Doğru olan herşeyde resule itaat edecektik.
Rabbani davayı elden ele gönülden gönüle
Balçıkla sıvanmayan hakikat güneşini cihadsız ve şehadetsiz bırakarak lekelemeyecektik...
Hani söz vermiştik medinede ,
Dünya kardeşliğinin en güzel teşekkül etmeye başladığı medinede,
Kıyamete kadar tüm müslümanlar kardeş olacaktı ve bizler,
Ve Bizler muhakkak ki müminler kardeştir fermanı ilahısına gönülden bağlanacak,
Vücudun azaları gibi,birbirimizin derdiyle dertlenip sevinçlerimize ortak olacak,
Komşusu açken tok yatan bizden değildir düsturuna ,
Evrensel komşuluk bildirisine
Kardeşliğin en alt eşiği olarak bakacaktık.
Hani söz vermiştik rıdvanda,
Başımızı tutamayan ellerimizi kökünden kurutacaktık.
Nemlenmemiş bir gözü,
Yara almamış ,çile çekmemiş bir bedeni mevlaya sunmayacaktık
Mücadelesiz ve vuslata özlemsiz geçen bir günü yaşanmamış kabul edip,
Doğarken nişanlandığımız ölümle ,
Cihad masasında şehadet gömleğini giyerek,
Nikahlanacağımız günün hasretiyle yanıp tutuşacaktık,
Hani söz vermiştik...
Ayaklarımızı vura vura mekkeye girerken,
Dinime namusuma göz diken zalimler tekrar iş başına gelirse,
Mukaddes beldelere ebreheler tekrar saldırırsa,
Bizde kanatlanıp uçacak,mevlamızın ebabil kuşları olmaya talip olacaktık.
Hani söz vermiştik veda haccında resulullaha,
Cahiliye adetlerini bir daha diriltmemek üzere kökünden kurutacaktık,
Miras bırakılan emanetlere sımsıkı sarılacak,
Ahkam-ı kuraniyyeyi tüm dünyaya hakim kılacaktık,
Ahde vefa gösteremedik ALLAHIM,
Zihinlerdeki hatırasını çoktan silmiştik,
Şehadet mi?
Çok uzaktı bizden,tanımıyorduk onu,
Sözlüklerimizden bile çıkarmıştık.
Çile çekmeye yanaşmadık,öyle eğildik,öyle eğildik ki,
Doğrulacak ne bir belimiz,kaldıracak ne bir başımız kaldı,
Utanıyoruz ALLAHIM.
Nemlenmemiş bir gözle yara almamış bir bedenle huzuruna varmaya
Utanıyoruz,...
Ahde vefa gösteremedik ALLAHIM bunu biliyoruz,
Ama şunuda biliyoruz ki
Rahmet deryanda ufacık bir damlayız,
Yüzümüz yerde ama
AFFET ALLAHIM AFFET.....
I love your eyes, my darling friend,
Their play so passionate and brightening
When a sudden stare up you send
And like a heaven-blown lightning
It'd take in all from end to end
But there's more that admire;
Your eyes when they're downcast
In bursts of love-inspired fire,
And through the eyelash goes fast
A Somber, dull call of desire..*
Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten
Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen
gözükara cesaretimden
Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum içimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı ...
Ayrılık ne biliyor musun?
Ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.
insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
ipi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.
Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin.
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya.
iki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı,
hüznün arması ayrılık.
O küçük ölüm!
Usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.
Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından gidip ağzını yıkadığında başlamıştı.
Ben bulutları gösterirken,
bulmacanın beş harfli yemek sorusuna; yanıt aramanla halkalanmış,
Aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı
türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş,
Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip,
bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı?
diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan.
Şimdi anlıyormusun gidişinin neden ayrılık olmadığını,
bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu.
Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını.
Boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında....
Ne mi yapacağım bundan sonra?
Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce.
Şiir yazmayacağım bir süre,
Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye.
Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim.
Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim.
Falcı kadınlara inanmayacağım artık.
Trafik polislerine adres sormayacağım,
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye....
Ne yapacağımı sanıyorsun ki?
Tenin tenime bu kadar sinmişken,
ömrüm azala azala önümden akarken,
gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.
anlatılanı bire bir yaşamasam dahi bana, sanki önceden bir fahriye ablam varmış da ondan uzaklaşmışım hissi veren ilginç ve bana göre hüzünlü* bir şiirdir.**
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Nazım Hikmet.
ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda
dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle,
bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
kelimelerinse kifayetsiz olduğunu,
bu derde düşmeden önce.
bir yer var biliyorum
herşeyi söylemek mümkün
epeyce yaklaşmışım, duyuyorum
anlatamıyorum.
bunca yil ölümün kulaginda sakli kalmis masal
hep dünmüs gibi zamanin kalbinde tasinan karanlik takvim
sayfasini açar, saatini seçer
büyük konusmasin hiçbir sifre
hayat kelimelerden daha büyük
günes saatiyle döner bir gün
herkesin yasaminin zeminine dösenmis agir, yekpare kilit tasi
kendi elimizle açilir kaç yildir esiginde bekledigimiz büyük kapi
herkes intihar ettigimizi sanir