Kinime kin katan kindarlar...
Kinime az mı kin kattılar...
Kin kustuğum şu tablolar
Kanıma az mı aktılar
Bir kıvılcım belirince gözlerinde
Ne hikmet bilmem
Titrer yüreğimin en sarp köşeleri..
Kız kulesi dikmiştim ruhumun en gizli köşesine
Yılan buldu
Kader yine işine koyuldu..
Belki de 'elma' dedik ve geçtik..
Kovulduğumuzu anlamadık bile..
inandırıldık bir yalana
Adına ask denilen safsataya
Biliyorduk hepimiz aslında
Ama neylersin..
Başka tatta yokki hayatta..
Leylekler getirdi aşkı..
Satamadan getirdi şeytan..
Bak işte çevrelemiş etrafımızı bir sis yumağı..
Çeker sinsice,eker merak duygusunu kalbimize..
Çağırır bizi son'a dogru..
Ve sordurtur içten yakan bir kıvılcımla
Nereye gidiyorum...
sen benim sarhoşluğumsun...
ne ayıldım, ne ayılabilirim,
ne ayılmak isterim.
başım ağır, dizlerim parçalanmış
üstüm başım çamur içinde
yanıp sönen ışığına düşe kalka giderim.
Daha az seviyorum seni..
Giderek daha az..
Unutur gibi seviyorum..
Azala azala..
Aramızdaki uzaklığın karanlığında..
Geceler kısalıp..gündüzler uzuyor öyle olunca..
Daha az seviyorum seni..
Kendini iyileştiren bir yara gibi..
Daha az..
Ve zamanla..
Sen geceyi tutuyorsun..ben nöbetini..
Uzak dağ kışlalarında..
Görmüyoruz birbirimizi..
Usul usul sis iniyor..
Kopmuş yollara..
Işığı hafif..uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin..
Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda..
Sevgilim sevgilim
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin
Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da..
Artık daha az seviyorum seni..
Unutur gibi..ölür gibi daha az..
Yeniden ödetiyorum kendime
Onca aşkın öğretemediğini..
Kolay değildi..
Yalnızca sevgilimi değil..evladımı da kaybettim ben..
Kaç acı birden imtihan etti beni..
Bir tek gece vardır insanın hayatında..
Ömür boyu sürer nöbeti..
Bu da öyleydi..
iyi ol..
Sağ ol..
Uzak ol..
Ama bir daha görme beni..
(bkz: Murathan Mungan)
Temiz kalan tek yerdir devrim
bütün bir yıl
kirlenen duvarda
ama görebilmek icin
asıldığı çividen indirilmelidir
yapraklari biten takvim
Zorbalara direnmektir devrim
bir çocuğun
annesinin çantasından aldığı paraları
altına gizlediğini
söylememiştir dövülen
hiçbir hali
içinde yaşamaktır devrim
dikiş kutusunun
ve toplu iğneler gibi
bir arada olmayı gerektirir
karşı koyabilmek icin zulmüne
makas denilen patronun
Gece ışıklar arasında koşmaktır devrim
ateş böceklerini
yakalamak isteyen çocukların
peşine takılır gün gelir
yanıp sönen mavi ışıkları
polis arabalarının
Kağıt bir gemidir devrim
bütün gemiler
hurdaya çıksa da sonunda
taşıdığı özgürlük şiiriyle
batmadan yüzer nicedir
dünya sularında
üstündeki elbise gözlerinin renginde
yürüyor yürüyordu arkasına bakmadan
onu kaybettim bir kış gününde
yağmur yağmur yağmur yağıyordu durmadan
ölü taşıyan bir araba
araya girdi galiba
koştum koştum yetişemedim
sanki önümü kapatan bir sütundu zaman
insanlar otomobiller dalgın habersiz zalim
alıkoyamadım onu meçhullere dalmaktan
boşunaydı artık çaba
boşuna mıydı acaba
dondum kalakaldım olduğum yerde
gözlerimi kaplıyordu duman duman duman
gönlüm ne geçmişte ne geleceklerde
bir mahkûmdum görülmemiş bir cezaya çarpılan
uğrayan bir azâba
sığmaz hesaba kitaba.
ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.
gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...
ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
gözler ki birer parçasıdır sende i̇lahın,
gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
vaslınla da dinmez yine bağrıdaki ağrı.
dinmez! gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
dinmez! ebedi özleyişin bestesidir bu!
hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.
dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
tek bendeki volkanları söndürse denizler!
hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'kaabil'
i̇mkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
mehtaplı yüzün tanrı'yı kıskandırıyordur.
en hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...
bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama ben ondan güçlüyüm, kal,
diyorum ona, kimsenin
seni görmesine izin veremem.
bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama viski döküyorum üstüne
sigara dumanına
boğuyorum,
fahişeler, barmenler ve
bakkal çırakları hiçbir zaman
bilmiyorlar onun orada
olduğunu.
bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama ben ondan güçlüyüm,
yat lan aşağı, diyorum ona,
ocağıma incir dikmek mi
niyetin? Avrupa'daki kitap
satışlarını sabote etmek mi?
bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama zekiyim, sadece
geceleri izin veriyorum çıkmasına,
herkes yattıktan sonra.
orada olduğunu biliyorum, derim
ona, kederlenme
artık.
sonra yerine koyarım yine
ama hafifçe öter
tamamen ölmesine de izin
vermiyorum
ve birlikte uyuyoruz
gizli antlaşmamızla
ve insanı ağlatacak kadar
güzel, ama ben
ağlamam, ya
siz?
--spoiler--
ne günlermiş, ne günlermiş
sus pus olmuş, puslu bir istanbul muydu yüzün, yoksa
çok bildik hüzünler mi taşınmıştı yüzüne
dolmabahçe`de, çay tadında...
divit ucuyla yazılmış bir aşkın sureti vardı avuçlarında,
tarih bir başka iklimin kıvamını gösteriyordu.
ben rehnedilmiş yelkovan gibi... hani akrep`i seven ama
yüreği takvim yokuşlarında...
sinemada elinin elimde terleyişinin bir anlamı olmalı,
sesinin sesimde yankılanmasının... sanki perdedekine
üzülmüş ya da sevinmişsin de tesadüfen akmış yüzün
içime... yalan! sen perdeye bakıyorsun, fikrin benim
seyir defterimde... ve ben amerikanca bir filmi kürtçe
seyrediyorum...
kadın, beyoğlu`nun bir kış akşamında,
üstündeki deri montun sahibine küs, soğukluğundan
muzdarip yürüyordu... adam da... yürümek hiçbir şeyi
çözmüyordu, bazı aralık akşamlarında... parmağında
yaralı bir öyküyü taşıyordu adam... kadının yüzünde
bir hüzün... hüzünlü aralık akşamında bir yüzük...
yüzüğün yüzünde dünya güzeli bir kadının kehaneti...
... soğuğun ve karanlığın vehameti!
hayatı, bir başkasının pantolonu gibi, küçültülmüş,
daraltılmış... ilk sahibinin o pantolonla yaşadığı şeyler,
yani pantolonu pantolon yapan anılar, bazı ilkbahar
bereleri yüzünden yapılan yamalar, ter tüketen
yazlar... hepsi daraltılmış... yaşananlara bir beden
büyük geliyor artık hayat!
bir aşkı paylaşmak için çok geç, bir paylaşıma aşık
olmak içinse erken... beni sevda yerimden vurdu yine
zaman... şimdi sana söylenecek tek cümle:
bende sana yetecek kadar ben kalmadı.
güçlü olmalısın çocuk...
ne kadar olumsuzluk yaşarsan yaşa;
insanlara en az yansıtmalısın
hatta elinden geliyorsa, hiç bilmemeliler
Sen öyle mutlu görünmelisin ki,
Tahmin bile edemesinler
Güçlü olmalısın çocuk
Bir damla gözyaşına şahit olmamalı kimse
Ağlama demiyorum, ağla
Ama sen bile bilme ağladığını
Eğer gülemiyorsan, tepkisizliği takın
Güçlü olmalısın çocuk
Haksızlığa da uğrasan,
en sevdiğini de yitirsen
hatta kimsesiz kalsan
cebinde beş kuruş paran da olmasa
sakat da olsan...
ne koşulda olursan ol, güçlü olmalısın
Sabit kalabilmelisin fırtınalarında dünyanın
Sen, kazanmak için varsın
Vazgeçmeyi düşünmek gibi bir lüksün de yok zaten
Beğenmiyorsan kuralları,
çekip gidemezsin evin kapısından çıkar gibi
istemediklerini de gönderemezsin üstüne üstlük
Kabullenmen lazım...
Herkesten farklı olduğunu düşünsen de sen
herkesten biri olduğunu unutmayacaksın
Kimsenin seni anlamadığını düşünüyorsan eğer,
anlatmaya çalışmayacaksın
Bir de gururun üstün gelmeli
Gururunu kişiliğin belleyeceksin;
Ne ayaklar altına alacaksın duygusal zayıflığına yenilip,
Ne de inciltilmesine müsaade edeceksin.
Güçlü olmalısın çocuk!
Herkesten, her şeyden daha güçlü
Ölümüne seveceksin yurdunu mesela
yahut bir kızın kızıl saçlarını..
Ama ölümü sen seçmeyeceksin
Cesaretin ağır basacak
Korkmayacaksın kimseden!
Hiçbir olgu korkutmaya yetmeyecek seni!
En önemlisi de ne biliyor musun çocuk?
Çok acılara şahit olacaksın
Çok acılar tadacaksın
isyan sözcükleri günışığına çıkmak için
dilinin ucunda bekliyor olacaklar
Ama sen daima sabırlı olacaksın; olmalısın;
Çünkü güçlüsün sen;
Öyle olacaksın;
Kimse bilmeyecek, çözemeyecek seni
Sen anlaşılmaz olacaksın bir monalisa gibi
Belki natürmort yanında halt etmiş kalacak
Çözülemeyeceksin
Birileri seni çok az da olsa anladığında,
kaybettiğin süsü verdiğin savaşını kazanmış olacaksın
Güçlü olacaksın çocuk,
Yorulmayacaksın
Anlatmayacaksın
Her vurgunda daha da dik duracaksın
Güçlü olacaksın
Tüm kaybettiğim aşklarıma,
Sen sahip çıkacaksın...
en uzak mesafe ne afrika'dır, ne çin, ne hindistan
ne seyyareler, ne de yıldızlar geceleri ışıldıyan. en uzak mesafe; iki kafa arasındaki mesafedir
birbirini anlamayan.
Izdırabın sonu yok sanma , bu alemde geçer ,
Ömr-i fani gibidir , gün de geçer , dem de geçer ,
Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer ,
Devr-i şadi de geçer , gussa-i matem de geçer ,
Gece gündüz yok olur , an-ı dem adem de geçer ,
Bu tecelli-i hayat aşk ile büktü belimi ,
Çağlıyan göz yaşı mı , yoksa ki hicran seli mi ?
inleyen saz-ı kazanın acaba bam teli mi ?
Çevrilir dest-i kaderle bu şu'unun filimi ,
Ney susar , mey dökülür , gulgule-i Cem de geçer ,
ibret aldın , okudunsa şu yaman dünyadan ,
Nefsini kurtara gör masyad-ı mafihadan .
Niyyet-i hilkatı bul aşk-ı cihan aradan ,
Önü yokdan , sonu boktan , bu kuru da'vadan
Utanır gayret-i gufranla cehennem de geçer .
Ne şeriat , ne tariykat , ne hakiykat , ne türe ,
Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre
Cahilin korku kokan defterini Tanrı düre !
Ma'rifet mahkemesinde verilen hükme göre ,
Cennet iflas eder , efsane-i Adem de geçer .
Serseri Neyzen'in aşkınla kulak ver sözüne ,
Girmemiştir bu avalim , bu bedyi' gözüne.
Cehlinin kudreti baktırmadı kendi özüne.
Pir olur sakiy-i gül çehre bakılmaz yüzüne ,
Hak olur pir-i mugan , sohbet-i hemdem de geçer.
Kim der ki "Mukadderat sicimi beni bağlamaz"?
Askını, kaskını, maskeni taksan bile..
Namluların nazarı değdiği zaman
Azrail'in menzilinde kim sakarlaşmaz?
Kim der ki "Ebediyet kullanışsızdır"
üçüncü günündeyken üç günlük dünya
bana belki de sevap kazandırır
çocuklarım var diye sürdürdüğüm vardiya.
Kim der ki "Gençliğimi israf etmedim"?
Kim ne derse desin, ıslık değil parola çığlık
siperden mezara tepemdedir her daim
yüzbaşı güz, albay ölüm ve general ayrılık.
Benim yalnızlığım köpek yalnızlığı
Sürer bütün sokakları boyunca dünyanın
Nereye varsam
Orada yalnızlığı beni bekler bulurum
Her sabah evler boşalır
Bir sel akar sokaklardan caddelere
Ben kendi içimde kaybolurum
Ne gidecek yerim vardır ne bekliyenim
Gökyüzü saltanatım, dünya soframdır benim
Zamanlar geçer, mevsimler değişir
Değişmez benim kaderim
Görür yüzüme bakanlar ilk aldanmışlığımı
Söyler köpek yalnızlığımı gözlerim
Ne zaman ellerin elime değse
insan yüreğim o zaman çarpar
Yalnızlık bir o zaman terk eder beni
Tutar eşsiz gözlerin dağınık saçlarımdan
O ışıktan dünyasına sürükler beni
Ellerin bir bir ayıklar
Eski halimden ne kalmışsa
Doldurur sevgiyle, umutla, aşkla
Suyum çekilmişse, içim boşalmışsa
Verdiğin mutluluktan, sunduğun aydınlıktan
Bir anda değişir bakışlarım
Çözülmüş bir yumağı
Yeniden sarmaya başlarım
Işıkların demet demet
Denizlerin dalga dalga gelir üstüme
Yokluğun ölüme
Varlığın aşka çağırır bir yandan
Bilirim biraz sonra gideceksin
Saatleri durduramam
insanları öldüremem
Ne çare ben de güçsüzüm bir yerde
Kadere karşı duramam
Ve işte çirkin alınyazım
Sensizliğe mahkum eder
işte o zaman
Yıkılmış bir şehirdir kalbim
içinde baykuşlar öter
Dünyaya gelişimin
Kırkıncı yılına bir basamak kala
Bütün basamakların çöktüğünü hissederim
Dünyaya gelişimin
Kırkıncı yılına bir basamak kala
O kırk kuruş etmez kaderim
Her adım başında beni bir kere boğmaya başlar
Gözbebeklerim sönmeye
Ellerim soğumaya başlar
Taşlar yağar üstüme gökyüzünden
Uzun, sivri iğneler saplanır tenime
Bir kere daha içim isyanla dolar
Bir kere daha lanet ederim dünyaya geldiğime
Kapını açık tut, pencereni kapatma
Yarın evinin önünden ben geçeceğim
O zaman
Duvarların ağladığını duyacaksın
ilk çağırışımda gel
ikincisinde çok geç olabilir
Ve ben ilk çağırışında geleceğim
ikincisinde çok geç olabilir
Kimbilir nasılım ve nerdeyim
Bulursan ne olur beni bırakma
Bulamazsan aradığın yerdeyim
Hani o toprakla denizin kesiştiği
Kumların üzerine yorgun gölgelerin düştüğü
Sevenlerin ürkek adımlarla buluştuğu o yerde
Yoksul rıhtımlarda köhne gemiler
Benden bir parça koparıp gider
Ben hep böyle yarım, ben böyle kırık dökük
Ne olur beni bırakma bulunca
Ve ilk çağırışımda gel
Sarsın krallığım yeryüzünü bir uçtan bir uca
Elini uzatsan tutacaksın
Yakındayım
Baksan göreceksin
Görsen seveceksin
Aradığın benden başkası değil
Farkındayım
Benim yüreğim değil
Kayan bir zamandır avuçlarından
Uzat ellerini susadım
Güzelliğin
Bir eski şarap gibi sızıyor parmak uçlarından
Gel diyorum
ilk çağırışımda gel
Gel ki
Aydınlığında
Bütün geceler gündüz olsun
Dinle, uzak bir saat onikiyi çalıyor
Ne güç anlamıyor musun
Bir ömür boyu arayıp da seni bulmamak
Ben yokluğunda böyle yok, böyle yoksun
Ben yokluğunda böyle paramparça
Sensiz olmak hiç olmamak
bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
ve bunun sebebini senden bildikleri zaman,
sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen,
eğer sana kimse güvenmezken, sen kendine güvenir
ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen,
eğer beklemesinin bilir ve beklemekten de yorulmazsan,
veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
ya da senden nefret edilirde sen kendini nefrete kaptırmazsan,
bütün bunlarla beraber ne çok iyi, ne de çok akıllı görünmezsen,
eğer hayal edebilir de hayallerinin esiri olmazsan,
eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen,
eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
ve bu iki hokkabazıda aynı şekilde karşılayabilirsen,
eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından,
ahmaklara tuzak kurmak amacıyla eğilip bükülmesine katlanabilirsen;
ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
ve kırık dökük aletlerle onları yeniden yapabilirsen;
eğer bütün kazancını bir yığın yapıp
ve bir yazı tura atma rahatlığı içinde kaybetmeye tahammül edebilirsen ,
ve kaybettikten sonra bir tek kelime etmezsen
ve kaybın hakkında bir kelimecik olsun bir şey söylemezsen ;
eğer kalp, sinir ve kaslarını eskidikten çok sonra bile işine yaramaya zorlayabilirsen,
ve kendinde dayan diyen bir iradeden başka bir güç kalmadığı zaman
dayanabilirsen
eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen,
ya da krallarla gezip halktan birisi olabilirsen,
eğer ne düşmanların, nede sevgili dostların seni incitemezse,
eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilir,
eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı,
altmış saniyede koşarak doldurabilirsen,
dünya üstüyle ve altıyla senindir.
ve onun ötesinde sen insan sayılırsın oğlum