Daha az seviyorum seni..
Giderek daha az..
Unutur gibi seviyorum..
Azala azala..
Aramızdaki uzaklığın karanlığında..
Geceler kısalıp..gündüzler uzuyor öyle olunca..
Daha az seviyorum seni..
Kendini iyileştiren bir yara gibi..
Daha az..
Ve zamanla..
Sen geceyi tutuyorsun..ben nöbetini..
Uzak dağ kışlalarında..
Görmüyoruz birbirimizi..
Usul usul sis iniyor..
Kopmuş yollara..
Işığı hafif..uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin..
Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda..
Sevgilim sevgilim
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin
Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da..
Artık daha az seviyorum seni..
Unutur gibi..ölür gibi daha az..
Yeniden ödetiyorum kendime
Onca aşkın öğretemediğini..
Kolay değildi..
Yalnızca sevgilimi değil..evladımı da kaybettim ben..
Kaç acı birden imtihan etti beni..
Bir tek gece vardır insanın hayatında..
Ömür boyu sürer nöbeti..
Bu da öyleydi..
iyi ol..
Sağ ol..
Uzak ol..
Ama bir daha görme beni..
ben
senden once olmek isterim.
gidenin arkasindan gelen
gideni bulacak mi zannediyorsun?
ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi, beni yaktirirsin,
odanda ocagin ustune korsun
icinde bir kavanozun.
kavanoz camdan olsun,
seffaf, beyaz camdan olsun
ki icinde beni gorebilesin
fedakarligimi anliyorsun :
vazgectim toprak olmaktan,
vazgectim cicek olmaktan
senin yaninda kalabilmek icin.
ve toz oluyorum
yasiyorum yaninda senin.
sonra, sen de olunce
kavanozuma gelirsin.
ve orada beraber yasariz
kulumun icinde kulun
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasiz bir torun
bizi ordan atana kadar...
ama biz
o zamana kadar
o kadar
karisacagiz
ki birbirimize,
atildigimiz coplukte bile zerrelerimiz
yan yana dusecek.
topraga beraber dalacagiz.
ve bir gun yabani bir cicek
bu toprak parcasindan nemlenip filizlenirse
sapinda muhakkak
iki cicek acacak :
biri sen
biri de ben.
ben
daha olumu dusunmuyorum.
ben daha bir cocuk doguracagim
hayat tasiyor icimden.
kayniyor kanim.
yasayacagim, ama cok, pek cok,
ama sen de beraber.
ama olum de korkutmuyor beni.
yalniz pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze seklini.
ben olunceye kadar da
bu duzelir herhalde.
hapisten cikmak ihtimalin var mi bugunlerde?
icimden bir sey :
belki diyor.
18 subat 1945
piraye nazim hikmet
--kişisel spoiler--
eski sevgiliden gelen,ve kafadaki 'o da mı seviyo lan yoksa' ışığını yakan bir şiir.artık hem en sevdiğim,hem de tamamını bir türlü okuyamadığım,yarısında düğümlendiğim şiir.
--kişisel spoiler--
1.sırtımda çıplak
islak nefesin
bi gidip bi geliyor
biz senlen yatmıyoruz ki
yaşamıyoruz da
hep yarışıyoruz
sen mi ben mi
önce kim
ölümü öldürecek diye
(can yücel)
2.bilmek acı çekmektir. ve bildik;
karanlıktan çıkıp gelen her haber
gereken acıyı verdi bize:
gerçeklere dönüştü bu dedikodu,
karanlık kapıyı tuttu aydınlık,
değişime uğradı acılar.
gerçek bu ölümde yaşam oldu.
ağırdı sessizliğin çuvalı.
(pablo neruda)
3.yalnızca benden kaçma yeter
boş sözler de etsen duymak istiyorum seni
sağır olsan gönlüm sözlerini ister
dilsiz olsan gördüğünü.
kör olsam, seni görmek isterdim
sen yanımda yol gösterici oldun
uzun yolun daha yarısı bile aşılmadı
bir düşün içinde yaşadığımız karanlığı
'bırak beni yaralıyım' desen de boşa
görevden dönülmez, yalnızca ertelenir
başka bir yerde değil, yalnızca burda
bilirsin özgür değildir gereksinilen kimse
gönlüm her şeyden önce seni ister
biz de diyebilirim, ben yerine.
(Bertolt Brecht)
Sevgileri yarinlara biraktiniz
Çekingen, tutuk, saygili.
Bütün yakinlariniz
Sizi yanlis tanidi.
Bitmeyen isler yüzünden
Siz böyle olsun istemezdiniz
Bir bakis bile yeterken anlatmaya herseyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldi
Siz genis zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yillarin telaslarda bu kadar çabuk
Geçecegi akliniza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardi,
Gecelerde ve yalnız
Vermeyi az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.
aşkın öteki hali , kimsenin bilmediği
daha önce kimsenin, kimseye hissetmediği
kıyısına kadar yaklaşıp
kimsenin yaşamaya cesaret edemediği
aşkın öteki hali benimki
dokunanın yandığı
benim kül olduğum
aşkın öteki hali bu
senin bile bilmediğin.
Endülüs kokan şu kırmızı ellerimi
Kanayan meleklerin ağzına batırıp
Sana ezilmiş bir kentin gözünden
Çöl yangını sevda ile sesleneceğim
Ve ben seni düşündüğüm her saat
Ağız dolusu ağlayacağım ardından
Bilesin ey iklimler boyu andığım
Bu taş duvarlar bir gün dile gelecek
Üşüşecek yine bahçelere çocuklar
Sabahın elleri akşamı kör etmeden
Kandahar dağlarını güller donatacak
Ve sen güneşi avuçlarına hapsedip
Parmaklarında gezdireceksin geceyi
Bilesin ey sonsuzluğuna adandığım
Kanatlarında tüten cennet gülüşleriyle
Beyrut'ta gözyaşı döken güvercinler
Nasıl hasretse Filistin'deki sevdaya
Aynı hasretleri kalbime zincirleyip
Sana Yusufça bir aşkla geleceğim
Bilesin ey sahralarca yandığım
Kara gözlerindeki mülteci sevdayla
Sensizliğe hüküm giyen şu kalbim
Zindansı bir hüzne sırdaş olurken
içimin göklerinden süzülüp gelen
Mekke yağmurlarını sana hasredip
En çok seni susacağım karanlıklara
Bilesin ey cennetine kuşandığım
Yalnızlığın uçsuz bucaksız sahralarında
ismini kızıl kum tanelerine yazarken
Mecnunca bir çaresizliğe düşmeden
Sana Leyla demeye utanmayacağım
Ve saçlarımda parlayan çöl yalnızlığında
Sana Muhammedi bir gökyüzü sunacağım
Bilesin ey vuslatını firak sandığım
Yüzüme bulaşan bu kırılganlığı silip
Mahmur şiirleri ateşe döktüğümde
Gözlerinin kıblesine Kudüs'ü çizip
Seni Filistin gibi seveceğim.
Üç nokta; aşktır...
Her nokta gizli bir (ah!)tır.
Seviyorum diye haykıramamaktır.
Boğazda düğümlenen iki çift sözdür
Dilin lal gönlün melal olduğu andır.
Gözlerden süzülemeyen iki damla gözyaşıdır.
Hissedilen fakat bir türlü yazılamayandır.
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı andır.
Üç nokta; hayattır. Hüznüyle sevinciyle...
Üç nokta; bitmeyendir... Bitemeyendir...
Üç nokta; ölümdür... içinde sonsuzluğu barındıran sondur.
Üç nokta; dünün güzelliklerine duyulan özlem yarına duyulan hasrettir.
Geçmişle gelecek arasında kurulan köprüdür üç nokta üzerinden bugünün geçtiği.
Üç nokta; bir an durmaktır... Bir nefeslik moladır... Bazen korkudur heyecandır.Bütün duyguları içinde barındırandır.
Üç nokta; 'yar'dır her noktada bir harfin gizlendiği...
Üç nokta; bitmeyen duamdır ve hediyemdir sizlere!
Yaşanacak daha çok şeyiniz olsun diye.
Yan yana yürümeyelim diye dar yapılmıştı kaldırımlar.
Ve yine yan yana yürümeyelim diye dar kafalıydı insanlar.
Ve sırf dardı diye kafalar,
düşünmeyi bırakıp sevmeyi denedik,
sarılmak yakar bizi deyip aşkı hep uzaktan sevdik.
Binmediğim hiç bir otobüs
Beklemediğim hiç bir durak kalmadı bu şehirde
Gittikçe azalıyor hayat
Neyi erken yaşadıysam
Hep ona geç kalıyorum
Sana göçüyorum her sonbahar
Yolların çıkmıyor aşkıma
Unuttuğun yağmurların adı saklımda
Seni içimden terk ediyorum
Susmaktan yoruldum
Kuşlar ve şarkılar bu şehri terk edeli beri
Efkar demliyorum gözlerimde
yaşlarımı, yanağıma varmadan öldürüyorum
Tam sancağımdan yaralıyorum kendimi
Alnını yüreğime dayadığın güne bakıp
Seni içimden terkediyorum
Ne unutacak kadar nefret ettin
Ne hatırlayacak kadar sevdin
Yıkık bir duvar kadar bile pişman değilsin biliyorum
Beni hep bulmamak için aradın
Yanılgımdın
Yandığımdın
Yangındın
Sensizliğe yenilmek
Sana yenilmekten zor olsada
Ardımda bir sürü belkiler bırakarak
Seni içimden terk ediyorum
Şimdi
içimde öldürecek bir anı bile bulamayan
iki yarım kaldık
Tamamlayamadık bizi
Elinden tutamadık yanlızlığımın
Saçlarımıda uzaklarına gömdün
içimin mavisi senin okyanusundandı
Al! geri veriyorum.
Kilitleri hep yanlış kapılara vurdun
Devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim
Sana bensizliği terkediyorum
Yârime uzanmayan bütün dallarım kırılsın demiştin
Aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi?
Ne tuhaf değil mi?
içimi acıtan da sendin
Acımı dindirecek olan da
Ya öldür beni dedim
Ya da git benden
içi bulanık bir sevdanın ucunda
Seni kaybettim
Aldırmadın aldırmalarıma
Bir gecede yakıp yârini
Şafaklara sattın ihanetini
Küllerime basanlar bile utandı yaptığından
işte soluk bir ömrün son nefesi
Bağlanmayacaksın bir şeye
Öyle körü körüne
O olmazsa yaşayamam demeyeceksin
Demeyeceksin işte
Yaşarsın çünkü
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki
Çok sevmeyeceksin mesela
O daha az severse kırılırsın
Ve zaten genellikle o daha az sever seni
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen çok acımazsın
Çok sahiplenmeyince
Çok aitte olmazsın hem
Çalıştığın binayı
Masanı, telefonunu, kartvizitini
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları
Mesela kuzey yıldızı
Senin yıldızın olacak
O benim diyeceksin
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin..
Mesela gökkuşağı senin olacak
illede bir şeye ait olacaksan,
Renklere ait olacaksın,
Mesela turuncuya,
Yada pembeye,
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden
Çok ait olmadan yaşayacaksın
Senin değillermiş gibi davranacaksın
Hem hiçbir şeyin olmazsa
Kaybetmekten de korkmazsın
Onlarsızda yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın
Çok eşyan olmayacak mesela evinde
Paldır küldür yürüyebileceksin
ille de bir şeyleri sahipleneceksen
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat
ilişik yaşayacaksın
Ucundan tutarak..
Birgün sen de anlayacaksın..
Kalabalıklardan kaçıp,
Dizlerini karnına kadar çekip ağlayacaksın..
işte o an özleyeceksin..
Eski sevgilini değil,
Pili bitmiş oyuncak ayını..
Yanından ayırmadığın saflığını..
Sen de birgün anlayacaksın
Dizlerini karnına kadar çekip,
Çocukluğuna ağlayacaksın..
O küçük kız çocuğu değilsin artık..
Tel sarar kızıma tel sarar diyen babana
Benzemeyecek bazı erkeklerin gözleri
Ve özleyeceksin kendini
O küçük kız çocuğu değilsin artık..
Ama birgün sen de anlayacaksın
Saçlarını özene bezene
Yanlara ördüğün bez bebeğini
Nereye koyduğunu
Hatırlaman gerektiğini..
Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
Kapanır yatağına... çaresizliğine ağlarsın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,
Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
Duyarsın, ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
Niçin yaratıldığını, bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
O hiç beklenmeyen saat geldi mi?
Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
Uzanır, gökyüzüne ellerin, ama çaresiz, ama yorgun, ama bitkin.
Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın hayal kurmayı; beklemeyi, ümit etmeyi.
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
Lanet edersin yaşadığına... Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.
Gözlerin gözlerime değince
Felaketim olurdu ağlardım
Beni sevmiyordun bilirdim
Bir sevdiğin vardı duyardım
Çöp gibi bir oğlan ipince
Hayırsızın biriydi fikrimce
Ne vakit karşımda görsem
Öldüreceğimden korkardım
Felaketim olurdu ağlardım
Ne vakit Maçka'dan geçsem
Limanda hep gemiler olurdu
Ağaçlar kus gibi gülerdi
Bir rüzgar aklımı alırdı
Sessizce bir cigara yakardım
Kirpiklerini eğerdin bakardın
Üşürdüm içim ürperirdi
Felaketim olurdu ağlardım
Aksamlar bir roman gibi biterdi
Jezabel kan içinde yatardı
Limandan bir gemi giderdi
Sen kalkıp ona giderdin
Benzin mum gibi giderdin
Sabaha kadar kalırdın
Hayırsızın biriydi fikrimce
Güldü mü cenazeye benzerdi
Hele seni kollarına aldı mı
Felaketim olurdu ağlardım