Yağmurum ol hasret çöllerinde
bir tutam sevgi ol susamış yüreğime
yıldızım ol karanlık gecelerde
ılık bi rüzgar ol üşümüş tenime
ben senin sen de benim ol Meleğim aşkın en güzel yerinde...
Islak toprakta bir çiğdem
Kalbimin orta yerinde bir diğdem
Gözlerimin içinde bir alemsin sen
Hislerimi kağıtlara ufalasın kalem
Dudaklarına düşsün her hasret busem
Sevginle es yüreğime tek çarem
Şafak öncesi sönmüş mumlar gibiyim
Sığ sulara bırakılmış kağıttan bir gemiyim
Beni tekrar tutuşturan,ufuklarda yüzdürensin Bahar Yelim
Dibi boğladığım aşk denizim,esişinde ufalanan kuru bir yaprak,
Mağrur dalgalarına teslim olmuş kayalar misaliyim
Solmayan bi cennetsin kalbimin orta yerinde açmış
Bense yapraklarında hayat bulmuş bi arıyım yağmurda yolunu şaşmış
Gökkuşağısın sanki en güzel rengi saçlarına yansımış
Bitmeyen bir rüyasın gözlerimse seyrine dalmış
Bembeyaz bir sayfasın bense tek nokta koymaya kıyamamış
Bir meleksin yarim kirlenmeyen bir beyazla boyanmış
Kalbimse aşkına mumlar yakıp gölgesinde hayallerine dalmış
Seni Seviyorum dememe gerek mi var Meleğim?
Yıldızlara baksana,hepsi kalbimdeki aşkın ateşiyle yanmış
Bir anla başladı herşey ondan sonraki her an için
Gözbebeklerimde yıldızlar gibi hayallerin
Öylesine uzak öylesine parlak ve herşeyiyle benim yarim
Cümleler rüzgarlar gibi esip geçiyorlar TekDileğim
Dudaklarımdan şelaler gibi dökülüyorlar Hasretine Gelincikler Ektiğim
Ufuklarda bulutlardan hayallerini kurduğum sEVGiLiM biz senle rüzgarda çarpışmış iki toz tanesiyiz
Kokularına aşık olup birbirlerine sarılmış gibiyiz tut elimi Sevdiğim hiç bir rüzgar ayıramasın bizi...
Tut elimi Aşkıyla yandığım tut ki hiç bi hüzün bulamasın bizi...
Bir dilek ağacının yaprakları yerinde bağladığım aciz mendiller
Bir aşığın hasretle (gelincik) tarlalarına serptiği tohumlar söylediğim sözler
Bir dilek ağacı ve yaktığım yıldızların arasında bulunduğum yer
Bir de sorsana incitanem "Neresi Olmak istediğin Yer?"
Zaten ordayım,Olmak istediğim yerdeyim,Kalbinde,Aşkın en güzel yerinde senleyim
Belki senden uzaktayım Yıldızım ama gene de bu gece sensiz, gökyüzünün en güzel yerinde seni izliyor olacağım...
Sozluk Emekcisi
Gözlerinde Bir An
Gözlerinde bir an geçirmek
Cennetin en güzel bahçesinde hurmalar yemek gibi
Koyu kahve rengisinde ruhunu gezdirmek
O içten bakışların sağnağına tutulmak
Dünyanın en güzel manzarasında dilediğin gibi dolaşmak misali
Kirpiklerinin titreyişlerinde buldum hayatın o eşsiz ahengini
Anlam veremediğim bi melodi sanki
Dinlerken nehirde yüzen bi yaprak gibi
Dalgalara kendini bırakmış bir sandal gibi
RuhuM bedenimde inzivanın zirvesinde misali
Bir serçenin dalına konuşundaki narinlik
Bir vadi rüzgarının esişindeki nahiflik
Gözlerinin her yanına serpilmiş sevgi zerrecikleri...
Gözlerini izlemek,bir karadelik tarafından çekilmek
Bir fırtınada bilerek dibi boylamak gibi
Gözlerinde keşfe çıkmış bi kaşif misaliyim
Aşktan kıtalar adalar keşfetme hedefindeyim
Gözlerinde bambaşka Bi Robinson gibiyim
Ben burda kıtalar adalar değil! Hayatı baştan keşfettim...
Gözlerin apayrı bi cennet
Sense bambaşka bi hasret
Şimdi dinleyemdiğim o melodi
Yiyemediğim o hurmalar
Uzakta olduğum o en güzel manzara
Sensizliğin gölgesinde anlatılmaz bi kıyamet...
Hayaller tutamaz yıldız parıltısı gözlerinin yerini
Gözlerim gözlerinsiz havada eşini arayan alpatros misali
Senden uzakta manalar manasız,tatlar tatsız,geceler rüyasız...
Sensizliğin gölgesinde herşey ayrı bir farksız...
Çölde yağmur bekler gibi
Bekelr gözlerim
Gözlerinden gelicek ufacık bir gülümsemeyi...
Gözlerinin neminde yüzdürdüm aşktan gemileri
Ufuktan ufka yüzmek gözlerinde bu aşığın tek hayali
Bir bulut misali dolaşmak istiyorum gözlerinin semalarında
izin ver yağdırıyım aşkımı hasretiyle yaşadığım, dokunamadığım sevgili...
yürümek;
yürümeyenleri arkasında boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
karanlığın gözüne bakarak yürümek..
yürümek;
dost omuzbaşlarını omuzlarının yanında duyup,
kelleni orta yere
yüreğini yumruklarının içine koyup yürümek ..
yürümek;
Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum
Şehre inerim bir sinema yağmura çalar
Otomobil icad olunur, Zarifoğlu ölür
Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
-Senegalliler dahil değil
Sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
Çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
O vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
Hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin
-Yoksa seni rahatsız mı ettim?
Sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
Ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
Elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
Elbette gayet rasyoneldir attan atlamak
-Freud diye bir şey yoktur.
Sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
Belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
Bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
Yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.
senin yaşın aşka tutmuyor hiç gelme
bükülmüş dudaklarına bükülmüş sözler büyük kaçar
on santim daha uzasan başın göğe çarpacak
göğsün diyorum göğsünden sözediyorum / sen
sen ölmeden beş dakika önce, düştün
mandallarından savrulup uçan beyaz bir gömlek gibi
havada uçarken ölüp savrulan beyaz bir kelebek gibi
hay aksi dengesini kaybeden bir cambaz gibi
virajı alamayıp şarampole yuvarlanan arabalar gibi
aklıma ilk gelecek birşey gibi
düştün
düşüşün bir rüyaydı
düşüşün yarım kalacak bir rüyaydı gecelerden bir gece
gecelerden bir gece aşkın üstüne yürüdün
delikanlı bir yanın vardı karanlıkta
söyle sert, söyle naif, şöyle öfkeli!
senin yaşın aşka tutmuyor çocuğum, hiç gelme
açıkta kalırsın
aşk insanı acıktırır
aşk insanı bir ölüme susatırsa aşk diye anılır
senin mahallende aşk masallara girmez
masala giren aşk çıkamaz o mahallelerde!
sevgilim yalan söylersem sana
kopsun ve mahrum kalsın dilim
seni seviyorum demek bahtiyarlığından
sevgilim yalan yazarsam sana
kurusun ve mahrum kalsın elim
okşayabilmek saadetinden seni
sevgilim yalan söylerse sana gözlerim
iki nadim gözyaşı gibi avuçlarıma aksınlar
ve göremesinler seni bir daha
__
(son şiiri..)
gelsene dedi bana
kalsana dedi bana
gülsene dedi bana
ölsene dedi bana
geldim
kaldım
güldüm
öldüm
__
"nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi hikmet.
nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
bir ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında amiral vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, amerikan amirali
amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi hikmet
nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, amerikan üsleri, amerikan bombası, amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev..
Yalnız kalmaktan daha kötü
şeyler de var hayatta
ama genellikle
bir ömür alır bunun
farkına varmak
o zaman da
çok geçtir
ve çok geçten
daha kötü
birşey yoktur
hayatta...
Yangınlar,
Kahpe fakları,
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
Pusatsız, duldasız, üryan
Bir cana bir de başa
Seher vakti leylim -leylim
Cellat nişangahlar aynasındasın.
Oy sevmişim ben seni...
Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
He canım...
Çiçekdağı kıtlık, kıran,
Gül açmaz, çağla dökmez.
Vurur alnım şakına
Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
Küfrünü, Medetsiz, Munzur.
Şahmurat Suyu kan akar
Ve ben şairim.
Namus işçisiyim yani
Yürek işçisi.
Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,
Ne salkım bir bakış
Resmin çekeyim,
Ne kınsız bir rüzgar
Mısra dökeyim.
Oy sevmişem ben seni...
Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
Yaran derine gitmiş,
Fitil tutmaz, bilirim.
Ama hesap dağlarladır,
Umut, dağlarla.
Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
Düşün, olasılık, atom fiziği
Ve bizi biz eden amansız sevda,
Atıp bir kıyıya iki zamın
Yarının çocukları, gülleri için
Herbirinin ayvatüyü, çilleri için,
Koymuş postasını,
Görmüş restini.
He canım,
Sen getir üstünü.
Uy havar!
Muhammed, isa aşkına,
Yattığın ranza aşkına,
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!
Benim de boş yanım hançer yalımı
Ve zulamda kan-ter içinde, asi,
He desem, koparacak dizginlerini
Yediveren gül kardeşi bir arzu
Oy sevmişem ben seni
Henüz vakit varken, gülüm
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter rıhtımında dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü Notrdam'a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli,
incecikten bir yağmurla karışarak.
Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu Mayıs gecesi rıhtımdan geçmeliyiz
söğütlerin altından, gülüm,
ıslak salkım söğütlerin.
Paris'in en güzel bir çift sözünü söylemeliyim sana,
en güzel, en yalansız,
sonra da ıslıkla bir şey çalarak
gebermeliyim bahtiyarlıktan
ve insanlara inanmalıyız.
Yukarda taştan evler,
girintisiz, çıkıntısız,
birbirine bitişik
ve duvarları ayışığından
ve dimdik pencereleri ayakta uyukluyor
ve karşı yakada Luvur
aydınlanmış ışıklarla
aydınlanmış bizim için
billur sarayımız...
Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu Mayıs gecesi rıhtımda, depolarda
kırmızı varillere oturmalıyız.
Karşıda karanlığa giren kanal.
Bir şat geçiyor,
selamlıyalım gülüm,
geçen sarı kamaralı şatı selamlıyalım.
Belçika'ya mı yolu, Hollanda'ya mı?
Kamaranın kapısında ak önlüklü bir kadın
tatlı tatlı gülümsüyor.
Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm...
Parisliler, Parisliler,
Paris yanıp yıkılmasın...
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı,
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun oturmuştu
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullular
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydiki sevmek
Ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bırakasalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatrı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
Halbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk
Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak
Bir yandan toprağı sürdük
Bir yandan kaybolduk
Gladyatörlerden ve dişlilerden
Ve büyük şehirlerden
Gizleyerek yahut döğüşerek
Geyikli geceyi kurtardık
Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden
"Geyikli gecenin arkası ağaç
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
Çatal boynuzlarında soğuk ayışığı"
ister istemez aşkları hatırlatır
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
Şimdi de var biliyorum
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli
Hiçbir şey umurumda değil diyorum
Aşktan ve umuttan başka
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor
Biliyorum gemiler götüremez
Neonlar ve teoriler ısıtamaz yanını yöresini
Örneğin Manastır'da oturur içerdik iki kişi
Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
Koltukaltlarımız gitgide tatlı gelirdi
Geyikli gecenin karanlığında
Aldatıldığımız önemli değildi yoksa
Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
Gümüş semaverleri ve eski şeyleri
Salt yadsımak için sevmiyorduk
Kötüydük de ondan mi diyeceksiniz
Ne iyiydik ne kötüydük
Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
Başta ve sonda ayrı ayrı olduğumuzdandı
Ama ne varsa geyikli gecede idi
Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
Büyük otellerin önünde garipsiyorduk
Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
Yahut bir adam bıçaklasak
Yahut sokaklara tükürsek
Ama en iyisi çeker giderdik
Gider geyikli gecede uyurduk
"Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
imdat ateşleri gibi ürkek telaşlı
Sultan hançerleri gibi ayışığında
Bir yanında üstüste üstüste kayalar
Öbür yanında ben"
Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
Eskimiş şeylerle avunamıyoruz
Domino taşları ve soğuk ikindiler
Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
Gölgemiz tortop ayakucumuzda
Sevinsek de sonunu biliyoruz
Borçları kefilleri ve bonoları unutuyorum
ikramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
iyice kurulamıyorum saçlarını
Bir bardak şarabı kendim için içiyorum
"Halbuki geyikli gece ormanda
Keskin mavi ve hışırtılı
Geyikli geceye geçiyorum"
Gözlerin gözlerime değince
Felaketim olurdu,ağlardım
Beni sevmiyordun,bilirdim
Bie sevdiğin vardı,duyardım
Çöp gibi bi oğlan,ipince
Hayırsızın biriydi fikrimce
Ne vakit karşımda görsem
Öldüreceğimden korkardım
Felaketim olurdu,ağlardım
Ne vakit Maçka'dan geçsem
Limanda hep gemiler olurdu
Ağaçlar kuş gibi gülerdi
Sessizce bir cigara yakardın
Parmaklarımın ucunu yakardın
Kirpiklerini eğerdin,bakardın
Üşürrdüm,içim ürperirdi
Felaketim olurdu,ağlardım
Akşamlar bir roman gibi biterdi
Jezabel kan içinde yatardı
Limandan bir gemi giderdi
Sen kalkıp ona giderdin
Benzin,mum giderdin
Sabaha kadar kalırdın
Hayırsızın biriydi fikrimce
Güldü mü cenazeye benzerdi yüzü
Hele seni kollarına aldı mı
Felaketim olurdu ağlardım...
ÇıRıLÇıPLAK
Küstahlığıma nezaketim oturdu
Saadete kendime bakakaldım.
Kararsızlık bir an sürdü
Gizlenen insanların ortasında ben kaldım,
Çırılçıplak
Selamımı tanıdıklar oturdu.
Saygı bekleyince alçaldım.
Kararsızlık bir an sürdü
Kendini beğenmişler ortasında ben kaldım,
Çırılçıplak.
Ağlamayı ölenler oturdu.
kendimi ölmez sanınca ufaldım,
kararsızlık bir an sürdü.
Ölülerle dirilerin arasında bir ben kaldım,
Çırılçıplak.
Sonsuzluğu ufuklar oturdu.
Yarattığım dünyaların içinde daraldım.
Kararsızlık bir an sürdü
Başlangıç ile bitiş ortasında ben kaldım,
Çırılçıplak.
Aydınlığı bulutlar oturdu,
Yıldızlara doğru yol aldım.
Kararsızlık bir an surdu:
Varanlar ile duranlar arasında ben kaldım,
Çırılçıplak.
haliçte bir vapuru vurdular dört kişi
demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
dört bıçak çekip vurdular dört kişi
yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu
deli cafer, ismail, tayfur ve şaşi
maktul'ün onbeş yıllık arkadaşı
üçü kamarot öteki aşçıbaşı
dört bıçak vurdular dört kisi.
cinayeti kör bir kayıkçı gördü
ben gördüm kulaklarım gördü
vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü
hiç biriniz orda yoktunuz.
demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
onüç damla gözyaşını saydım
allahına kitabına sövüp saydım
şafak nabız gibi atıyordu
sarhoştum kasımpaşa'daydım
hiçbiriniz orada yoktunuz.
haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
polis katilleri arıyordu
deli cafer,ismail, tayfur ve şaşı
üzerime yüklediler bu işi
sarhoştum kasımpaşa'daydım
vapuru onlar vurdu ben vurmadım
cinayeti kör bir kayıkçı gördü
ben vursam kendimi vuracaktım
susarak
Güneş altında söylenmedik söz yokmuş..
Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi..
Ne gece ne gündüz yokmuş söylenmemiş söz..
Bende söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde..
Hiç bir biçim kalmamış dünyada denenmedik...
Bende susuyorum sevgimi saklayıp içimde....
Duyuyorsun değil mi suskunluğumu nasıl haykırıyor...
Susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim ...
Ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde .....
aziz nesin