sabah erkenden uyanmıştım (rüyada). ağır adımlarla evimden çıkıp yine ağır ağır merdivenlerden indim. kafamı kaldırdığımda karşımda bir pembe bir de mavi panjurlu ev kümesi vardı. ** daha sonra pembe panjurlu bir evin kapısından içeri girdim... (bkz: censored)
kapanıyordum sözlük, ama gerçekte hep bunu düşünmüştüm biliyor musun, kapanmak bana hep biraz biraz güzel gelirdi. sıcakta pişecek de olsan sanki özelmişsin gibi hissettiriyordu içten içe. sanki içinde sana özel bir şeyler var, sanki karşı taraf içine girsin diye varsın ve onu asla karşı cinse göstermemen gerek, başkaları gösterse de o örtüyü başıma geçirmek böyle hissettirdi işte o an, çok mutluydum.
ve işin garip yanı inançlı biri de değilim.
acayip.
Birbirinden değişik rüyalardır,
Örneğin geçen gece yerde sürekli 100 Tl bulduğum bir rüya görmüştüm, sonra hayra yorup ( kafamı sikeyim) gittim sayısal oynadım.
Sonuç mu? 2 bile tutturamamışım.
rüyamda pınar altuğ u gördüm. o da ben de esra ceyhan ın sunduklarının muadili bi programa katılmışız. oturuyoruz.
dedim ki pınar hanım kusura bakma ama sen güzel bir kadın değilsin. normal bildiğin türk kızısın. allah aşkına yani bunu kabul et diyorum. ne zannediyosun kendini sen diyorum.
o da durup gülümsüyor ve kusura bakma ama benim de seni görünce midem bulandı diyor. suratın iğrenç diyor.
ben tam "ya yavrum iyi de ben ortalıklarda oyuncuymuşum, süper kadınmışım, allah ın bir lütfuymuşum gibi dolanmıyorum ki" diyecektim, programın sunucusu bayan, pınar altuğ u kovdu stüdyodan. onun programında kimse kimseye hakaret edemezmiş. ünlü-ünsüz fark etmez herkes aynı değerdeymiş. ayrım yapamazmış.
helal olsun dedim. bunu bunu alın burdan dedim. içimden.
bir kaç hafta önce gördüğüm ve aklımda kaldığı kadarı ile uyandığım anda not aldığım rüya.
hapise düştüm.
avukatımla kouşmak istedim. beni burdan hemen çıkar diye baskı yapmayacaktım. sadece tam olarak suçumun ne oldugunu hatırlamak istedim. çünkü suçumu hatırlamıyordum. rüyaya her zaman ki gibi baş olmadan girmiştim ama bu kez ilk defa rüyanın başını merak ettim.
karşılıklı kocaman odalardan karşı odadaki topluluğa ok ve mızrak atan 2 grup vardı. bir kaç okun beni sıyırdığını hatırlıyorum. yerden bir yay aldım ve bir de ok aldım. once baktım atanlara hayvan gibi geriyorlar. bendeki
yayın ise uzunluğu 40-50 cm biseydi. hatta bir detay olarak oku koyacağımız kucuk bir oyuk bile vardı yayın üstünde. neyse iki taraf da büyük kayıplar verdi. bunun mahkum sayısını azaltmak için yapılan bir kıyım olabileceğini düşündüm.
atış talimi diye hapishane terasına gittiğimizde nba 2013 motoru ile basketboll ortada sıcan oynadık.
hapishane yarı acık kasaba gibiydi. bir akşam sokaklardan birinde bir sarışın hemşire kılıklı yarı insan yarı robot bi hatun kucağıma aldım bir kaç adım saga sole one arkaya gittim.
bir yandan hatunu operken bir yandan etrafı kesiyordum. müdür neyim görürse göt altına gitmeyeyim diye. hatunla takılırken penetrasyon hakimiyetinin bende olmadığını ve
sikmekten ziyade sikilmeye başlarcasına engelleyemediğim bir hızla pompalanmaya başlandığımı farkettim. tam bunun karabasan olduğunu anladığım ve gözlerimi sıkıca kısıp uyanmaya çalıştığımda başarısız oldum.
sonra bir kopma noktası daha...
Bir simulasyon görevi gibi canavarları oldurmemiz gereken bir operasyonda biz mahkumları kullandılar.o operasyonda bir kaç kaplan öldürdüğümü hatırlıyorum fps gibiydi.
başımıza biraz kasket ve birer elektronik tüfek verdiler. ben pompadan dolayı( o sebeple oldugunu hatırlıyorum) geciktiğimden mekana girerken yetkililerden biri elime bir tüfek verdi. ee kasketim yok dediğimde sırtımda
bulunan sarı yağmurluğun kapsonunu örtmemi soylediler. ilk önce arabaların üzerinden atlayan kaplanlar öldürdük. ölüm korkusuyla fps oyun keyfi bir aradaydı. ondan sora
işler değişti. uzun tırlar dolusu uniformalı adamlar gelmeye başladı. benim de silahım değişmişti. 3 tane ufak bazuka atan bir silah vardı elimde. ilkini bir tırın arkasına gömdüm. fanta tırıydı net aklımda. ikinciyi ise uzaktaki bir baska tırın acılan arka kapağından
içeri gonderdim. fakat icinde mazot vardi ve hayvani bir patlama yasanacaktı. hemen bulunduğum binanın içine bir arkadaşımla girdim. kalın bir kapının arkasına geçerek patlamadan korunmaya calıstım.
orada bekleyen bir görevli (yapımcı ekipten olsa gerek amına koduğum) oyun alanı dışına çıkmayın vururum ikinizi de diye içeri gönderdi bizi tekrar.
bir baktım bütün mahkumlar kaçışıyor. o üniformalı adamlar katliyam yapıyor.
ne yapacağımı bilemedim. bir yandan ulan bu nasıl gerçeklik amk diyip o anda yaşamakta olduğum marjinal hayatı sorguluyordum, bir yandan can korkusuyla gerçek anlamda bir sağa bir sola koşuyordum.
hızla yaklaşan ayak sesleri duydum. altıma edecektim.
bilen bilir counter strike oyunu assault isimli map'ta rehinelerin tutulduğu büyük binanın hemen karşısında, ön(büyük) kapıya bakan köprüye girişin hemen yanında vasıfsız bir binanın kapı girişi vardır pusmalık.
heh tam oole bi yerde ümitsizce götümü dönüp sessizce bekledim.
arkamı bir baktım benim gibi bi mahkummuş. sevindim tam 'kaeşim' dicem kafasını sağa çevirdi ve uzaktaki bir kaç adama gelin gelin burda adam var diye ispiyonladı. tipi bile aklımda tam orospu çocuğu tipi vardı.
o adamın baktığı tarafa bile bakmadan ordan fırladım ters tarafa. sonra bi kanalizasyon sistemine girdim. her yer yollarla kaplıydı. arada mahkumlar kaçışanlar, orada tezgah açıp su falan satanlar, neler neler...
birden aklıma sağa sola değil de daha dibe gitmeyi denemek geldi. aksiyon filmlerinde aşağı doğru inen merdivene kenardan atlarlar ya. öyle basamaktan tasarruf edercesine üç dört kat aşağı gittim ve bir yöne daha kaçmaya karar verdim. birden karşıma yaşlıca
bir adam çıktı. yanında da yukarı çıkan bi merdiven vardı. bu merdiveni bilmem kaç yıl önce kapanan bir binaya doğru yapmışlar ve bitirmişler gibi bişeyler dedi.
kaçış oradandı yani. hemen tırmandım ve kendimi bulutların üzerinde kocaman, hayvani büyük bi kapının önünde buldum. bulgaristan sınırıydı. önümde küçük bir kız vardı. yanında da amcası. kızın kafası önde doğru eğik
saçları da yüzünü kapayacak şekilde aşağı sarkmıştı. kızın dikkatini çekebilmek için omzuna işaret parmağımla dokunurken çok sert bi parmak darbesiyle kızın canını yaktım.
özür diledim ağlar gibi olunca ve kapıdan geçmek istediğimi söyledim. geçebilirsin dedi. kapının yanında bir hatıra defteri vardı. oraya ilk önce istanbulun 1453' te türkler tarafından alınacağını yazmak istedim, sora ulan şimdi bunu yazarsam
2013te okudukları zaman götleri düşecek tarif yer yerinden oynayacak diye düşündüm. (bi nevi zaman karmaşası içindeydim. normalde yıl 2013 farkındaydım ama o kitaba onu yazmayı düşünürken geçmişteydim.)
başka bir şey yazmak isterken birden koyu koyu 'ya rab' yazdığımı hatırlıyorum. sonra aşağı baktım, bulutlarla karışık sokaklarda askerlerin mahkumları öldürdüğünü gördüm.
kapıdan içeri girdiğimde, kendimi istanbul'da küçükçekmece' de amcamların evine pencereden girerken buldum. içeride babam da vardı ve her zamanki gibi internetten briç oynuyordu.
ilk cümlem 'bana iş lazım' oldu. artık rüya olmadığını kabullenmiş ve Yalova'daki işten de muhtemelen kovulmuşumdur bunca zamandır diye iş bulmaya karar vermiştim.
amcam 'hallederiz, sana iş mi yok yeğenim' dedi.
laptop da orada kaldı diye üzüldüm. babam da kinayeli bir biçimde 'al' dedi uzattı önündeki laptopu 'bunda face de var oyun da'
o anda uzun zamandır istanbul' da potansiyel pompa için bekleyen bir arkadaşım geldi. tam ona yardıracaktım ki yalova'daki patronum aradı. elimi cebime attım.
'ana telefon duruyo' diye şaşırdım ve açtım telefonu.direk ' küs müyüz, küs değil miyiz?' dedi. fakat yaşananlardan dolayı dilim tutulduğündan.doğru dürüst bir kelime edemedim her cümlemin yarısının sesi var yarısının ise kabuslardaki gibi sadece kendi duyduğum fısıltılar şeklinde.
ve sonra uyandım...
gerçek hayatta hiç yapmadığım, daha önce de rüyamda görüp görmediğimi hatırlamadığım bir rüya. kısa ve net. kadınla halvete giriyorum, arkadan verecek eğilip tükürdüm deliğine löp diye soktum. çok hoşuma gitti.
Teoman'ı ramazan davulucusu olarak gördüğüm rüyadır. Bilinç altım çok tuhaf. Daha başkalarıda vardır. Dinlediğim bir şarkıyı cover yapan yakışıklı birini öpüyorum sonra uyanıp şarkının coverlarına bakıp o çocuğu bulamayıp üzülüyorum.
boğazımda ne varsa ağzıma gelmişti. kopup gitmedi garip bir şekilde kulakla bir bağlantısı vardı ve o tutuyordu, ağzımda hissettim onları, onlar yerli yerine gelince de uyanmıştım.
Bir ilkbahar günü çayır da çimenler de dolaşıyorum. Bir ağaca doğru tek sıra olmuş insanlar görüyorum. Gözlemlerime göre sırası gelen insanlar, zıplayarak ağaçtaki bir çift beyaz güvercine dokunuyor. Dokunduktan sonra da güle oynaya oradan ayrılıyor.
içimden "vay amk bu kadar kolay mı mutluk olmak" diye geçiririyorum. Velhasıl herkes mutlu-mesut ayrılıyor, sıra bana geliyor. Zıplıyorum Zıplıyorum güvercinlere dokunamıyorum.
dun gece gordugum ruyadir. fenerbahce'nin gundemindeki tum teknik direktorler bir odadalar ve herkes iclerinden birinin secilmesini bekliyor. derken bir haber aliyorum paul le guen'le anlasilmis ve ertesi gun aciklanacakmis. gidip bu haberi odada bekleyen antrenorlere iletiyorum. iletmek derken bildigin piclik yapiyorum bosa beklemeyin falan diyerek. adamlarin yuzunde garip ve saskin bi ifade le guen nereden cikti hiammuna der gibi. odada bekleyenler arasinda le guen yok zaten fenerbahce'nin gundeminde de yoktu. icimden ben de nereden cikti bu diyorum.
iste boyle bir ruyadir. sonra uyandim fanatik'in sitesine baktim anasayfada paul le guen'i gordum sok gecirdim. neyse ki haberi acinca rahatladim. besiktas'in gundemindeymis.
rüyamda elimde satırla kendimi doğruyorum. Önce bacaklarımı sonra kafamı kesiyorum sonra sol kolumu da kesip satır sağ elimde kesmeye devam ediyorum. Bu da böyle bir rüyamdır.