8 yaşındayken başlayan bulantım. En belirgin anım bu. Basit mide bulantısından çok öte. iğrenç durumları daha masum gösteren en uygun kelimeydi bulantı. Hala bulanıyorum. Çoğu duruma,insana ve ortama.
kasetlere anons yapılırdı eskiden, ben küçükken kendi sesimi kasette duyduğumda o şarkıyı söyleyen kişiyle beraber o kaseti kaydettiğimizi zannederdim.
ayrıca, beşiktaş'ı küçükken bizim aileye ait bir takım sanırdım, çünkü herkes beşiktaş'lıydı.
ilkokul 1 deyken öğretmenle konuşmaya utandığım için her sorduğu soruya anlasam da anlamasam da evet derdim. Bi gün yine bi şey sordu, ben anlamadım tabi, göremiyo musun sen demiş. ben de evet dedim haliyle. sonra ne olup bittiyse 3 sene boşu boşuna gözlük takmıştım. Bu da bendeki mallık.
yazmaya utandım be. ne malmışım hjahsh.
kardeşimle babamdan bisiklet istedik. alırım dedi almadı. bu sefer pes etmemeye karar verdik. ısrar, ısrar, ısrar... durumumuz vardı sözlük. babam gereksiz bulmuştu sadece. en sonunda patladı. canı başka bir şeye sıkıldı büyük ihtimal, öyle olunca zaten genel olarak bize bağırırdı. tuttu ikimizi de kolumuzdan, sürükleye sürükleye götürdü. biz ağlıyoruz tabi, korktuk. asabi adamdır ama ilk defa bu kadar bağırdı belki de. küfür ede ede eve döndü. "alın binin, ne bok yerseniz yeyin." dedi. ben o bisikletten nefret ettim. binmedim, kardeşim kullandı. lacivert bisan... böyle de bok bi çocukluğumuz vardı işte. sonra gel aklı başında adam olmayı bekle. neyse... ilkokulda derslerim iyiydi benim. bazı belediyeler, okul birincilerine bisiklet hediye ederdi mezun olurken. oradan kırmızı bi bisiklet aldım. bu da kendimle ilk kez gurur duyduğum andır. severim bisiklet sürmeyi..
ben çocukken her şeyi balkondan aşağı atarmışım. bütün oyuncakları, balkonda bulunan patatesleri, evde bulduğum yastıkları filan her neyse bize misafir gelmiş, misafirinde küçük bir çocuğu varmış. annem beni ortalıkta göremeyince meraklanmış. hemen balkona koşmuş. misafir çocuğunu balkondan atmak için kaldırmaya çalışıyormuşum. **
evdeki ayakkabilari yakmamdan mi bahsedeyim(ki bundan sadece babam etkilanmedi o da isteydi), misafir gelecekken butun yemekleri lavobaya dokmem mi, hollandadan gelen dayimin 0 arabasini kaydirak niyetine kullanip her tarafini cizmemden mi, resmi aracin megafonundan ondeki aracin soforune kufretmemden mi bahsedeyim. bu boyle uzar gider.
Daha kusun otmedigi zamanlar tv da pembe pembe brezilya dizilerinde birbirini oksayanlar elleyenler opusenler sabaha karsi show tv de kirmizi noktali yayinlar cine5 in cizirtiya girmeden once konuya girdigi yillar anlayacaginiz erotizm yuksek seviyede. Biz de etkileniyoruz tabi erkek cocuguyuz daha kus otmedigi icin osbir cekmek nedir bilmiyorum tabi. Tv da yine fazlasiyla erotik bi ablamiz cikmis amk ben de salak gibi tv nin ekranini yaliyorum kariyi opucem diye (mantigimi sikeyim) tv nin ekranini salyalara bogmusum deliler gibi yaliyorum sabahin 6 bucugu. Kapi sak diye bi acildi halamin kizi odaya bi girmesin mi! Ula nabiyon dedi. Yatiya kalmislardi bizde o gece. Kosarak kactim yanindan tuvalete girdim mal gibi bekledim. Sonra ciktim geri salona gectim halamin kizi tv nin ekranini siliyo ama gulmekten geberecek. Kimseye soyleme dedim tamam dediydi. Hala da soylememis kimseye iyi sir tutarmis ablam benim.
ilk okul birinci sınıfa başlamıştım küçüktüm daha neyse Neriman diye kız vardı sınıfta çocukluk işte kalemimi kaybetmiştim kalem istedim verdi bende bir anlık elektriklenme ile aşık oldum kıza bakmaktan derslerimi yapmıyordum annemden oklava ile dayak yiyordum ben gittim kıza seni seviyorum diyip yanagından öptüm kız tokat attı ittirdi beni hüngür hüngür aglamaya başladı müdüre götürdüler beni müdür elime sopayla 15 defa vurdu ellerimi oynatacak halim kalmamıştı babamı aradılar babam geldi olaya güldü tabi kızın babasıda ne gülüyorsun kardeşim diye bagırdı babamda ne bagırıyorsun lan kestane diye adama bagırdı babam adama kafa attı kavga çıktı okulda bende bir kız yüzünden okulumdan oldum başka okula gitmek zorunda kaldım amk üstünden tam 13 sene geçti o anım aklıma geldikçe çok gülüyorum işte çocukluk anılarımız çok güzeldi keşke o senelere tekrar dönsek tekrar yaşasak diyorum.
Mahallenin çocuklarıyla Teravi namazına diye evden çıkıp soluğu parka almamız. Hiç unutamam o günleri yirmi belki de daha fazla çocuk yağlı kemer oynayıp parkın altına üstene getirir. sonrada namazdan çıkmış izlenimi vermek için annelerimizi babalarımızı camiinin karşısındaki dondurmacıda beklerdik. Güzel günlerdi aradan onca yıl geçmesine rağmen her ramazan hasretini çekerim.
mahallemize apartmanların yeni yeni yapıldığı zamanlardı benim çocukluğum... arsalara kaleler çizdiğimiz, aşağı mahalle ve yukarı mahallenin maçlarını o arsalarda yaptığımız, kurban bayramlarında o arsa katledilen kurbanlık hayvanların mezarlığı ama çocukluğun anısı o arsalar.
müstakil bahçeli evlerle doluydu bizim mahallemiz, bahçelerde her türlü meyve ağacının olduğu, komşu amcaların, teyzelerin ağaçlarını tüketirken bizleri sopalarla kovalaması...
hele o büyük arsadaki kimsesiz sadece çocukların olan incir ağacı, ah çok mu tepesinde ballı incir aramadım. çok mu düşmedim o ağaçtan... incir ağacının yaprağını nasıl kaşındırır bilir misiniz? çocukluğumun tatlı yanlarından birisiydi. hele çocukluk aşkınıza o ağacın en ballı incirini koparıp sonra o inciri ortadan ikiye ayırıp birbirine ballandıra ballandıra sürtüp armağan etmek. bir kahramanlık gibiydi.
cins köpek almak da yoktu o zamanlar, sokak köpekleri kendiliğinden sizin bahçenizi korurlardı artık yemeklerin içine doğranmış ekmek karşılığında.
çocukluğumun kokusu tozdu, topraktı, çamurdu. ayrıca kumdu. yeni yapılmaya başlayan apartmanlarına ait kumlar...
biz büyüdükçe umursamadık, ama çocuklarımızın çocukluklarını aldılar. artık betonlar içinde kirlenmiyor çocuklar, ne güzel kirleniyorlar diye annesinden fırça yemiyor. ama ne acı, çocukluğunu yaşayamıyor. ağaç tepesinin keyfini bilmiyor. futbolu ya sokak aralarında zor bela arabalara çarptırmadan oynamaya çalışıyorlar ya da okul bahçelerinde. çocuklarımızın taşlardan kale yapıp top oynayabileceği bir arsaları bile yok.
çocukluğunu tabletlerle, telefonlarla, bilgisayarla ve teknolojiyle yaşayan bir nesil geliyor. ağaç aşkını bilmeyen.
bir ev için kestiler o ceviz ağacını. kesilirken gördüğümde çocukluğumun bittiğini anlayamamıştım. oysaki kahramanlık yaptığım çocukluğum vardı o ağaçta. o ağaç öldü ben büyüdüm.
7 yaşları civarında yaşadığımı aklıma getirir. Etrafta çocuk kaçıran bir adam olduğu söylenirdi. Kırmızı arabalı, zengin bir tip derlerdi. Şimdi ki lorne malvo gibi bir şey işte. Dışarı çıkmaya korkardım. Her gece rüyamda o kırmızı arabanın bagajında bulurdum kendimi. Sonradan öğrendim ki böyle bi adam yokmuş. Ailem beni evde tutabilmek için böyle bir yalan söylemiş. Psikolojim falan bozuldu hep. Böylesine saçma bir anı bile kaybolmuyor dostlar.
beş yaşında mini minnacık sarı saçlı tatlı mı tatlı bi kız çocuğuyken sinirli bir horozun saldırısına uğramıştım.. çok korkunçtu.. çığlıklarıma mahalle ayağa kalkmıştı * neyse ki rahmetli dedem zalim horozun elinden kurtardı beni * ama gagaladı heryerimi dev horoz....
99 depremi zamanı. 4 yaşımdayım. Birden sallanmaya başlıyoruz babama koşuyorum düşüyorum anneme koşuyorum düşüyorum ikiside beni tutmaya çalışıyor, en son birisi tuttu indik hep beraber aşağı. Sonra Cümbüş curcuna çok şükür can ve mal kaybı yaşanmadı bizim mahallede.
O gece tabii kimse eve çıkmıyor hatta Günlerce dışarda Çadırda kalanlar olmuş. Bahçede kömürlüğün yanında odunluk olarak kullanılan bi sığınak var, kurmuşuz yatakları göt göte yatıyoruz. Ev üç katlı biz kiracıyız alttaki iki katta ev sahipleri. Tabi millet akraba olduğundan sorun yok o yüzden bizimkiler gece evde kaldı bende alt kattakilerin Çocuklarıyla uyuycaktım. Biri 5 diğeri 3 Yaşında ikisi de birbirinden sidikli. Yorganlar çarşaflar her yer sidik kokuyor yıkansada çıkmamış kokular. Millet horul horul uyuyo oraya dön buraya dön derken yok uyuyamıyorum en son Kafamı yastığa gömdüm o da sidik kokuyor arkadaş. Bide bunlar beni ortaya almış zaten gece kesin işicekler. En son Kalktım çıktım bahçeye annee babaa diye Kısık sesle bağırıyorum, en son duydular aldılar beni çıktık Uyuduk.
Depremde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah rahmet eylesin.
aylardan haziran, müthiş bir izmir sıcağı var. henüz 10 yaşlarındayız. her hafta mahalle turnuvası düzenleriz. 2 mahalle arasında kıran kırana 5'de devre 10'da biter maçı yapıyoruz. tabi ki de kolasına (şu 25 kuruşluk olanlardan). maçı biter bakkala giderdik. önce kolalar alınırdı ardından 2 kişi bakkalcıyı oyalardı ve herkes bir şey -genelde kek- yürütürdü. o kolayla yürütülen kekin bir hazzı vardı anlatamam.
not: buradan o bakkalcı amcaya hakkını helal etmesini temenni ediyorum.
Çocukken yaz ayları çok güzel geçerdi be. Balkona otururdum hep, insanları dinlerdim. Her evden farklı muhabbetler, farklı insanlar. Sıkılırsam geçerdim salona, anneme sokulurdum hemen. Kafa da ne dert ne tasa ne gelecek kaygısı ne yaşam mücadelesi. Sadece huzur. Şimdi bakıyorum da insanların evlerinden gelen tek ses televizyon sesi. Çıt çıkmıyor evdekilerden. Sanırsın televizyonu açık bırakıp gitmişler.
Sonra küçükken yazlığa giderdik bütün kuzenler. Her yaz deli gibi denize girer,oyun oynar eğlenirdik. Akşamları iskeleye gider bir kafe'de oturup bir şeyler içip kendimizi büyük sanırdık. Şimdi ben yazın 1 hafta belki gidebiliyorum. Diğerleri de sınavdı, iş güçtü. Yazlık bizim ufaklıklara kaldı, onlarında denize girmeleri için telefonlarının şarjının bitmesi gerek. Sürekli oflayıp puflayıp sıkıldıklarını söylüyorlar.
Çocukluğunu yaşayan son nesil olduğuma sevinsem mi üzülsem mi inanın bilmiyorum sözlük. iyi akşamlar.