Değişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
içinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.
Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.*
Takvimler eski bir kış akşamına asılı...
Gidelim buralardan ey kalbim!...
Nedir bu savruluş,bu talan,bu yalan...
Bu düş katili şehirler nedir?..
Gidelim buralardan ey kalbim!...
Ben bir hayal kurmuştum,çocuktum,bağışla beni hayat!
Kavgalara giriyordum,düşüyordum,kalkıyordum,seviyordum,sevdiğime yalanlar söylüyordum kırmamak için...
Bir hayaldi işte altı-üstü,mazlumları kurtarıyordum,çiçekler alıyordum çiçekçi kadınlardan...
Çiçekleri tanıyordum da,rüzgarı tanımıyordum,bağışla beni hayat!
Kara gözlü bir kızı seviyordum,"dâvâm" için vazgeçiyordum,ama o hep beni bekliyordu,hep beni...
Ne bileyim işte,böyle değildi...
Omzumuzda en ağır bozgunumuz..
Gidelim buralardan ey kalbim...
Hangi şehre gitsek,o şehir bize yabancı...
Hangi kapıyı çalsak,açan "o" değil...
Hiçbir plak bizim şarkımızı çalmadı...
Hiçbir yağmur ıslatmadı bizi,sırılsıklam...
Öfkemizi,sevgimizin beslediğini hiçkimse anlamadı.
Nereye gitsek gurbet,kime tutunsak hüsran,neyi sevsek kumdan bir kale...
Neresi olursa olsun,her ne olursa olsun,ama şimdi olsun,işte şimdi...
Gidelim buralardan ey kalbim!...
Bir varmış,bir yokmuş.Bir masal ülkesi varmış,bir masal ülkesi yokmuş..
Bir masal kahramanı varmış,halbuki masal varmış,kahraman yokmuş...
Herşey büyülü bir masalmış,ne güzelmiş,ne güzel...
Bu gömlek bize biraz "dar gelmiş",bizi sıkmış...
Bu şehrin kadınları bizi masallarla uyutamamış,ne kadar acı..
Cebimizde şarkılar,koynumuzda şiirler...
Gidelim buralardan ey kalbim!...
Takvimler eski bir kış akşamına asılı...
Bundan kaçamadım işte..Eski bir kış akşamı..
Gözlerimdeki yağmur,saçlarımdaki kar..Başka birşey yok,anneme söyleyin,üzülmesin...
Şimdi,"şimdi" yok..Herşey,masal gibi bir mazi...
Bu şehir bizi öldürecek,vallahi!
Gidelim buralardan ey kalbim!..
Gidelim....
nöbetler yağmur yağmur, bir ömür iki nefes
mahşeri dünya sanır, hep aldanır her bir nefs
kalpleri bir hırs sarmış dünya telaş içinde
kimse burda kalmıyor, gidiyor bir biçimde
birden sûr a üflenir, şimşek çakar beyninde
herşey yere çakılır, herkes donar bir yerde
zalim zulmünden bıkmaz, lanet eli her yerde
mazlumun sesi çıkmaz, gözleri kıyamette
zulme kıyamet yakın, gün doğmaz beklemekte
tek çare ölüm değil, serde var direnmekte
güneş tepeye iner, herkes bir gölge arar
mahkemeler kurulur, verilir en son karar
hesabı var dünyada her nefsin yaptığının
ve kudret elde iken neden yapmadığının
"sevgilim bir günün ortası şimdi
taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık,
ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde
uzat bana uzat ellerini
izinli askerler görüyorum,kırıtarak yürüyen işçi kızlar
istanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu
güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor
ben seni düşünüyorum seni
hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi
kalbim diyorum kalbim
daha dün tezgahtan çıkmış bir su sayacı gibi
aşkı anılar besliyor düşler kadar
bu yüzden diyorm ki aşk eskidikçe aşktır
sevgi eskidikçe sevgi
günümüz ekmeğimiz, türkümüz
çoluğumuz çocuğumuz
binalar yan yana yükselip gidiyor
vapurların ağzı köpük içinde
uzaklarda ne kapılar açılıyor
trenin biri bir istasyona varıyor
ordan çıkıyor biri.
her şey biliyor her şey
sen biliyor musun bakalım
seni nice sevdiğimi?
üstüne titrediğimi?
geldiği mi?
gittiği mi?
hadi!"
kırılgan bir çocuğum ben
yüreğim cam kırığı
bütün duygulardan önce
öğrendim ayrılığı
saldırgan diyorlar bana...
oysa kırılganım ben
gözyaşlarım mücevher
saklıyorum herkesten
ürküyorlar gözümdeki ateşten
ürküyorlar dilimdeki zehirden
ürküyorlar o dur durak bilmeyen gözükara cesaretimden
diyorlar: bir yanı sarp bir uçurum,
bir yanı çılgın dağ doruğu.
oysa böyle yapmasam ben
nasıl korurum
i̇çimdeki çocuğu?
bir yanım çılgın nar ağacı
bir yanım buz sarayı.
başka biri olacaksın istemesen de.
tenine başka bir ten dokunduğunda,
gövden buluştuğunda başka bir gövdeyle,
başka bir nefesle karıştığında nefesin...
başka biri olacaksın istemesen de.
gece uykunda ya da gün oratasında
irkileceksin apansız bir duyguyla,
bir uçurum kıyısında sendelemiş gibi.
başka biri olacaksın istemesen de.
bakışlarımın izini taşıyan giysilerin,
tüketicek ömürlerini birer birer.
değişecek yeri bir dolabın, pencere de bir çiçeğin...
başka biri olacaksın istemesen de.
dudaklarında benden sonraki bir çizgi,
tanımadığın bir ton gülüşünde
ve artık beni unutmaya başlayan gözlerin...
O Kadın
Ben güzel gözlü kadınları severim
Birde küçük ayaklı,Uzun boyunlu kadınları,
Hem nasıl severim öyle severim işte.
Terler avuçlarım,Kesilir soluklarım,
Ben mahzun kadınları severim,Hüzünlü bakanları,
Yavru ceylanca kadınları ürkekçe,
Hem nasıl severim,öyle... severim işte.
Bilemezsin ne güzeldirler öpüştükçe,
Ben akıllı kadınları severim,
Düşünen az konuşan çok bilen,
Her yerde her zaman nazı çekilen,
Hem nasıl severim,öyle severim işte.
içimde büyük sonsuz ateşler yanmalı,
Ölümüm bile o kadın yüzünden olmalı...
Ümit Yaşar Oğuzcan.
edit: bir kadının küçük ayaklı olması beni derinden etkiliyor..
unuttu sanma sakın hep aklındasın
dakika saniye her anındasın
ne kadar uzak olsan hep yanındasın
hala sırılsıklam hala aşığın
hala seni seviyor serseri aşkın
o kalbine başkası gelip girmedi
gözlerine yabancı hiç göz değmedi
senden başka kimseye boyun eğmedi
hala o asi çocuk senin tutsağın
hala sana kul köle serseri aşkın
en yakın dostuyla oldu bir düşman
senle ayrıldığına inan çok pişman
hayalinle kavgalı hali perişan
hala bir umudu var olsada kırgın
hala seni istiyor serseri aşkın
gördümki ağarmış siyah saçları
damarları çekilmiş kalmamış kanı
belki bugün son olur görmez yarını
dönmedin kahretti senin inadın
belki sensiz ölecek serseri aşkın...
üstü beyaz örtü örtülü e$yalar gördüm
son piyesimde oynayan kadının göğsünde,
öyle alımlıydı ki bakı$larındaki $ahin
bir an yüzümü alsam çevirsem yüzünden
içimdeki filinta rüzgar, o masum hain,
dudaklarındaki mumları bir bir söndürürdü
hiç ku$kusuz buna inandım;
yava$ça kalkıp oturduğum dağdan
hoyrat yaradılı$lı adamların dövdüğü
güzel asuların yanından geçerek
ruhumda cemaatsiz kalkan bir cenazenin
ikindi ezanı
ruhumda daha ruh bile olamamı$ bir tela$
ve nisan gülümsemeli bir ürpertiyle
elleriyle, bir tek elleriyle bana uzattığı
balkonlardan
o hep üstünkörü anılıp unutulmu$ balkonlardan
bir kentin en hırçın su kenarlarına indim.
bir söz söylesem, söyleyebilsem, cesaret etsem
yaz sonsuza kadar geri çekilirdi
yaz sonsuza kadar geri çekilirdi ve
yazın bıraktığı bo$luğu hiçbir mevsim dolduramazdı
yaza ait ne varsa
yazı yaz yapan kim varsa, ne varsa
apaçık ortada kalırdı
hiç ku$kusuz buna inandım;
hırpalanmı$lığımı anlatmak istedim ona
e$kıyaların talan ettiği büyüyü
benden çıkartılıp ba$kasına ta$ınan uykuyu
uykuların oğlu rüyayı, rüyalarımı, oğullarımı
beni
beni seslendiren hisleri
beni çizen, rengimi tayin eden ressamları
ve beni kaldırım yapan mimarları anlatmak
ona yalnızca bir$eyler anlatıyor olmayı istedim;
oysa o
yorgun ve ormansızdı! oysa onun
bineceği ve uzakla$acağı atlar hazırdı;
doğaya takılmı$ bir nazar boncuğuydu bedeni
kıvrak
ye$il
faziletli
hala yanmakta olan, hiç sönmeyecek bir cadı;
suya eğilmi$ örümcekti gözleri;
seven insanın gözleri geçit vermezdi;
seven insanın gözler, vakte pusu kurardı;
bir çiçek koparttım avcumdan
yakla$tım
yakla$tım
çiçek beni ona verdi buna ku$kusuz inandım
ve dedim ki, ve diyebildim ki ona:
- ben ölüyorum sevgilim
sen bir el daha oyna!
böyle gülebileceği aklımın ucundan bile geçmezdi
aklımın ucunda çocukluğum duruyordu
hafifçe dokunsam çocukluğuma
aklımın ucundan a$ağı dü$ecekti
tutamayacaktım, hakikaten dü$ecekti
o orada
tuhaf, büyük kahkahalar atarken
annem sıkı sıkıya kavradı babam kesti bileklerimi
seven insanın gözleri geçit vermezdi;
seven insanın gözleri vakte pusu kurardı;
kan olmu$ akıyordum
tüm varlığım kana dönü$mü$tü akıyordum
ben $imdi kim bilir nerelerden nerelere akıyordum
kurumayacaktım
kurusam leke olacak hiç çıkmayacaktım
onun alnına sürülmü$ kurban kanı olacaktım
parmaklarına kanım kına diye yakılacaktı
bunu istiyordum artık, buna ku$kusuz inandım
patlattığım tokatla savrulup yığılırken yere
çekip aldım göğsündeki e$yaların beyaz örtüsünü
kendi gözlerimle gördüm kendi gözlerimle bunlarla
kadının göğsünde yatan di$i yılanın ölüsünü
yılanla boğdum o kadını sonra
yılanla asıp
yılanla sarkıttım le$ini balkonlardan
o hep üstünkörü anılıp unutulmu$ balkonlardan
haykırdım!
haykırdım!
haykırdım!
çağrılı olmayan hiç kimse
gelmesin artık açılı$ıma!
gelmesin bir an olsun bile!
Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabildi o korkunç simetrini?
Hangi uzak derinlerde, göklerde
Yandı senin ateşin gözlerinde?
O hangi kanatla yükselebilir?
Hangi el ateşi kavrayabilir?
Ve hangi omuz ve hangi beceri
Kalbinin kaslarını bükebildi?
Ve kalbin çarpmaya başladığında,
Hangi dehşetli el? ayaklar ya da
Neydi ki çekiç? ya zincir neydi?
Beynin nasıl bir fırın içindeydi?
Neydi örs? ve hangi dehşetli kabza
Ölümcül korkular'nı alabilir avcuna?
Yıldızlar mızrakların' aşağıya atınca,
Göğü sulayınca gözyaşlarıyla,
Güldü mü o, görünce eserini?
Kuzu'yu yaratan mı yarattı seni?
Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabilir o korkunç simetrini?
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.
Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Islığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
Acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Sevindiğim anda sen üzülürsün.
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum...
desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır,
rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
sende tattım yemişlerin cümlesini.
desem ki sen benim için,
hava kadar lazım,
ekmek kadar mübarek,
su gibi aziz bir şeysin;
nimettensin, nimettensin!
desem ki...
inan bana sevgilim inan,
evimde şenliksin, bahçemde bahar;
ve soframda en eski şarap.
ben sende yaşıyorum,
sen bende hüküm sürmektesin.
bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
günlerden sonra bir gün,
şayet sesimi farkedemezsen,
rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
bil ki ölmüşüm.
fakat yine üzülme, müsterih ol;
kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
ve neden sonra
tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
hatırla ki mahşer günüdür
ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...
gecede yürüyen
ben miyim yoksa dilenci mi
gizli gizli gezinen bahçemde
akşamın karanlığında?
etrafıma bakındım ve anladım ki her şey
eskisi gibi ya da değil eskiden olduğu gibi...
pencerem açık mıydı?
çoktan uykuya dalmamış mıydım?
bahçe solgun yeşil değil miydi?
gökyüzü açık ve mavi
ve bulutlar var
ve hava rüzgarlı
ve bahçe karanlık ve sıkıntılı.
saçlarım siyahtı sanırım,
gri giyinmiştim...
ve şimdi saçım gri
ve siyah giyinmişim...
bu benim yürüyüşüm mü?
bu ses, içimde şimdi çınlayan,
eski sesimin ritminde mi?
kendim miyim yoksa dilenci mi
gizli gizli gezinen bahçemde
akşamın karanlığında?
etrafa bakındım...
bulutlar var ve hava rüzgarlı
bahçe, karanlık ve sıkıntılı.
gelirim ve giderim... gerçek değil mi
çoktan uykuya dalmış olduğum?
saçım gri ve her şey
eskisi gibi ya da değil eskiden olduğu gibi.
Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava
o.veli
Bu kıvırcık ateşten yalanlar
300.000
Kimi sularca inanıyorum kimi zulüm yakıcı
Çocuksu, deli deli zincirler boğuntusu gök
Elimde kolumda senin seslerin var gel de aldırma
Kadınları çıplak görüyorum koşup seni soyuyorum
Bir açıcı gerdanlık görsem boynun aklıma geliyor bilemezsin
Seni kentlere seni bankalar seni seni
300.000
Seni zamansız ölümlere karşı koyuyorum hep aklımdasın
Yükün ağır, bir irisin bir ufaksın yetiştiremiyorum 300.000
Kapattığımız sağnak akşamları açtığımız sabahları
300.000
Elimden tut beni acar balıklara alıştır
Tekin durmayı öğret acıkmış aç kayalarda
Gel anasız pencereme perde ol kurtulayım
Kalk ellerini yıka bize gidelim
Soyunur dökünür odalarda konuşuruz
Bir o kaldı
300.000
Odalara kapanmak odalarda konuşmak odalarda ölmemek
Canımız çekerse sevişiriz dövüşürüz
300.000
Benim yırtıcı kuşlara tutkum işte bundan ötürü
Yadırgamadan gökyüzüne aşka acıkmaya alışkın Zamansız gelme elim kolum dağınıksa sarılamam
Senin ağustos çeşmeleri yüzüne özlemle eğiliyorum
Bir karşı durulmaz istek bir telaşla kendiliğinden
Bir serin renk anlıyorum aydınlık gözlerinden sorma
Sen zenginsin alırım tükenmezsin
Allah gelene kadar sen olursun şiirlerimde bu bir
Boş ver kavgalara kuruntu sorunlarına boğuntuya gelme Ben adını demesem de anlıyorsun
300.000
Ü ç y ü z b i n
Cümbür cemaat aşka abanıyoruz