sözlük yazarlarını derinden sarsan şiirler

entry189 galeri0
    51.
  1. Hersey sende gizli..
    Yerin seni çektigi kadar ağırsın.
    Kanatların çırpındığı kadar hafif.
    Kalbinin attıgı kadar canlısın.
    Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç;sevdiklerin kadar iyisin.
    Nefret ettiklerin kadar kötü.
    NE renk olursa olsun kaşın gözün karşındakinin gördüğü kadardır renk.
    Gülebildiğin kadar mutlusun.
    Üzülme bilki agladığın kadar güleceksin.
    Sakın bitti sanma herseyi sevdiğin kadar sevileceksin.
    Yasadıklarını kar sayma yasadığın kadar yakın sonuna..
    Ne kadar yasarsan yasa sevdiğin kadardır ömrün.
    Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
    Ve sevgiliye hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
    Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın,
    Güneşin seni ısıttığı kadar sıcaksın.
    Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer.
    Ve karsındakine değer verdiğin kadar insansın......
    BiRGÜN YALAN SÖYLEYECEKSEN EĞER;
    BIRAK KARSINDAKi SANA GÜVENDiĞi KADAR iNANSIN....
    Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın..
    Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü,
    kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.
    iŞTE BUDUR HAYAT,iŞTE BUDUR YAŞAMAK....
    bunu hatırladığın kadar yasarsın.
    bunu unuttugun da aldıgın her nefes kadar üşürsün..
    ve karsındakini unuttugun kadar çaBUK UNUTULURSUN..
    çiçek sulandığı kadar güzeldir,kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
    bebek ağladığı kadar bebektir,
    VE HERSEYi ÖĞRENDiĞiN KADAR BiLiRSiN,
    BUNU DA ÖĞREN;
    SEVDiĞiN KADAR SEViLiRSiN..........

    Can DÜNDAR
    0 ...
  2. 52.
  3. Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
    Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
    Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
    Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.

    Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
    Koşar adım gitmeli onların arkasından.
    Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
    ileriye atılmak ve sonra dönmemektir.

    Yırtıcılar az yaşar... Uzun sürmez doğanlık...
    Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
    Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
    Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.

    Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
    Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
    Bunun için ölüme bir atılış gerekir.
    Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir...

    (bkz: hüseyin nihal atsız)
    2 ...
  4. 53.
  5. artık ne gelen, ne beklenen var
    tenha yolun ortasında rüzgar
    teşrin yapraklarıyla oynar
    yahya kemal beyatlı.
    0 ...
  6. 54.
  7. No Comment

    ikimizi bir bankta düşünüyorum
    ayaklarımızın altından boğaz köprüsü geçiyor
    karşımızda atlantis,ellerin ellerimde
    ayaklarımızı güvercinler yiyor
    hayır hayır aksine gözlerimizin rengi sadece siyaha çalıyor
    yüzyılın rengi seçiliyor siyah bizzat gözlerin tarafından
    bütün jüriler cehenneme...

    Başını omzuma yaslıyorsun,omzumda güvercinler su içiyor
    hiç birini kaçırmıyorsun, sesin dahil fenasın sen
    ama en çok kulakların başa bela
    şimdi bir kulağına birşeyler fısıldasam
    öteki kulağından çıkıp beni çarpar,ettiğin bütün küfürler incecik bir vahiy havasında
    ne olur bir daha geçmişime söv!
    saatler onikiyi gösterirken ben hep seni gösterdim
    benim için pazartesinden sonra sen gelirdin
    salı çok sonradan bir mevzuydu aramızda

    ikimizi bir bankta düşünüyorum
    dudaklarında temmuz kokusu var
    ağzını açsan sıcak
    bir kelam etsen belki ısınacağız
    bir cümle kursan
    ateşinde ellerimizi sıvazlıyacağız
    vakit,ayrılanların vakti
    ve bütün aşklar maliye bakanlığından onaylı
    oysa ben seni bedavadan sevmiştim
    yolda bulduğun bir ölü gibi
    dikenlerini damarlarına batırarak intihar eden bir gül gibi
    bit pazarında hayrına sunulan
    sahte gümüşler gibi..

    ''evet muhalefetteydi ellerin bedenime karşı
    ne zaman gözlerin iktidara geldi
    artık bütün seçmenler çaresiz
    uygun adam bir iki bir iki
    bütün banklar yerle bir edilecek
    güvercin üstünde güvercin kalmayacak
    mevsim ölüm mevsimi
    son sevişmelerinizi tamamlayın
    birazdan ölüyoruz''

    Bir bank düşünüyorum üstünde ikimiz
    aşağısı cehennem
    zebaniler ayaklarımızı kemiriyor
    hayır hayır cehennem değil
    bildiğiniz dudak
    ve dökülen bir kaç kelime yerlere
    seni sevdiğimle ilgili ıslak ve soğuk
    şimdi bütün cümlelerim yerlerde
    üstünde güvercinler sevişmekte
    ne yalan söyleyeyim hiçbir güvercine adını ezdirmedim

    ikimizi bir bankta düşünüyorum
    akdenizden düşmüş bir park
    istanbul'un göbeğinde

    inzibatlardan dayak yiyiyorum
    feci
    neymiş ellerim bacaklarındaymış
    ayıpmış ayıp
    neymiş çocukların ahlakını bozmuşum
    hasssiktirin lan
    iyi ki erken geldiniz
    az kalsın seviştiğimizi düşünüyordum..

    Ozan Uğraş
    1 ...
  8. 55.
  9. iki bıçak seç kendine

    Biri yaralamak için

    Biri öldürmek

    Pusu kur gözlerinin

    Karanlık gölgesine

    Biri sevmek için

    Biri ihanet

    iki yürek seç kendine

    Biri yaşamak için

    Biri gizlenmek

    Bir korkak,
    bir kaçak,
    bir firar

    Kaç kişisin sen sevdiğim çocuk?

    içimdeki bıçak
    iki kere daha dönüyor

    Olduğu yerde

    Kalırsan
    sel basar yataklarımı

    Gidersen
    uçurum çiçekleri açar kalbimde

    Kimi zamanlar olur sevgilim

    iki bıçak bile yetmez bir tek ölüme...
    *
    3 ...
  10. 56.
  11. Ağlasam sesimi duyar mısınız,
    mısralarımda;
    Dokunabilir misiniz,
    gözyaşlarıma, ellerinizle?

    orhan veli
    2 ...
  12. 57.
  13. başkaları da var masada
    ileri geri konuşuluyor

    ötedesin o adamın duldasında
    göz kapaklarına bürünmüş adam

    eli her an omuzunda
    eğiliyor sigaranı yakıyor

    teşekkürler sigara dumanı
    sağolasın o adam !

    onunla gelmişin buraya
    yüzün yandan ve uzaklarda

    niçin sevmiyorsun duvar kağıtlarını
    hoş belkide seviyorsun

    herkes az buçuk sarhoş
    herkes bir şeyler söylüyor

    ama yalnız ikimizin sözcükleri
    sarmaşdolaş

    üzerinden sevişmek kadının
    sigaranın,asya'nın,omuzların,

    üzerinden aile fotoğrafların
    eller nasıl duygandır nasıl yalın

    iki ses, iki bakış, gelişir nasıl
    tek bir cümle gibi, sözlere karşın

    sivri topuklar nasıl ortasına
    gömülmüştür belleksiz halıların.

    cemal süreyya
    0 ...
  14. 58.
  15. 59.
  16. 60.
  17. 61.
  18. böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
    en uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
    laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
    birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
    ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
    sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
    bütün kara parçalarında
    afrika dahil

    aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
    yatakta yatmayı bildiğin kadar
    sayın tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
    boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
    ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
    her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
    bütün kara parçaları için
    afrika dahil

    senin bir havan var beni asıl saran o
    onunla daha bir değere biniyor soluk almak
    sabahları acıktığı için haklı
    gününü kazanıp kurtardı diye güzel
    birçok çiçek adları gibi güzel
    en tanınmış kırmızılarla açan
    bütün kara parçalarında
    afrika dahil

    birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü
    boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
    bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
    i̇ki adım daha atıyoruz bizi tutuyorlar
    böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
    zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
    bütün kara parçalarında
    afrika dahil

    burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
    kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
    padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
    aklıma kadeh tutuşların geliyor
    çiçek pasajında akşamüstleri
    asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
    bütün kara parçalarında
    afrika hariç değil

    (bkz: cemal süreya)
    (bkz: üvercinka)
    3 ...
  19. 62.
  20. köle sahipleri ekmek kaygısı çekmedikleri için felsefe yapıyorlardı
    çünkü
    ekmeklerini köleler veriyordu onlara;
    köleler ekmek kaygısı çekmedikleri için
    felsefe yapmıyorlardı
    çünkü
    ekmeklerini köle sahipleri veriyordu onlara.
    ve yıkıldı gitti likya.

    köleler felsefe kaygısı çekmedikleri için ekmek yapıyorlardı
    çünkü
    felsefelerini köle sahipleri veriyordu onlara;
    felsefe sahipleri köle kaygısı çekmedikleri için ekmek yapmıyorlardı
    çünkü
    kölelerini
    felsefe veriyordu onlara.
    ve yıkıldı gitti likya.

    felsefenin ekmeği yoktu
    ekmeğin felsefesi.
    ve sahipsiz felsefenin ekmeğini
    sahipsiz ekmeğin felsefesi yedi.
    ekmeğin sahipsiz felsefesini
    felsefenin sahipsiz ekmeği.
    ve yıkıldı gitti likya.
    hala yeşil bir defne ormanı altında…
    1 ...
  21. 63.
  22. Yalnız Bir Opera

    ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
    yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
    oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
    Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

    imrendiğin, öfkelendiğin
    kızdığın ya da kıskandığın diyelim
    yani yaşamışlık sandığın
    Geçmişim
    dile dökülmeyenin tenhalığında
    kaçırılan bakışlarda
    gündeliğin başıboş ayrıntılarında
    zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
    Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, biraz daha
    fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.

    Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, ratsgele bir ilişki
    gibi başlayıp, gün günden hayatıma yayılan, büyüyüp kök salan ,
    benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren bir aşka bedellendin.
    Ve hala bilmiyordun sevgilim
    Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
    Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
    Bütün kazananlar gibi
    Terk ettin

    Yaz başıydı gittiğinde. Ardından, senin için üç lirik parça
    yazmaya karar vermiştim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
    Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
    Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.

    Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
    yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
    kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
    çerçevesine sığmayan
    munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
    lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu

    Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti
    Mayıs. Seni bir şiire düşündükçe kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
    uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, belki de
    ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
    Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı,
    değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? "Eylül'de aynı yerde ve
    aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00
    diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.

    Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
    Takvim tutmazlığını
    Aramızda bir düşman gibi duran
    Zaman'ı
    Daha o gün anlamalıydım
    Benim sana erken
    Senin bana geç kaldığını

    Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
    Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik
    kalmıştı.
    Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış
    arkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk.
    Sanki ufacık birşey olsa birbirimizden kaçacaktık.

    Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
    Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.

    Gittin.şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.

    Şimdi biz neyiz biliyor musun?
    Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
    Birbirine uzanamayan
    Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
    Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
    Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
    Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
    Ne kalacak bizden?
    bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
    Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
    Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
    Bizden diyorum, ikimizden
    Ne kalacak?

    Şimdi biz neyiz biliyor musun?
    Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları
    gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada bir
    şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi.
    Artık hiçbir duygusunu anlamayan çocuklar gibi
    Ve elbet biz de bu aşkla büyüyecek
    Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz

    kış başlıyor sevgilim
    hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
    bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
    oysa yapacak ne çok şey vardı
    ve ne kadar az zaman
    kış başlıyor sevgilim
    iyi bak kendine
    gözlerindeki usul şefkati
    teslim etme kimseye, hiçbir şeye
    upuzun bir kış başlıyor sevgilim
    ayrılığımızın kışı başlıyor
    Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.

    Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, yazıya oturup sonu
    gelmeyen cümleler kurmak, camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...

    Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
    çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
    içinizdeki ıssızlığı doldurmaz hiçbir oyun
    para etmez kendinizi avutmak için bulduğunuz numaralar
    Bir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
    çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar, eşyalar
    gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
    korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
    çağrışımlarla ödeşemezsiniz
    dışarıda hayat düşmandır size
    içeride odalara sığamazken siz, kendiniz
    Bir ayrılığın ilk günleridir daha
    Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkla

    Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
    kulak verdiğiniz saatin tiktakları
    kaplar tekin olmayan göğünüzü
    geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
    suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
    bakınıp dururken duvarlara
    boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
    kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar
    gibi
    yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutukluluk haline, bir trafik
    kazasına, başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye, ameliyata
    alınmaya
    kendimizi hazırlar gibi
    yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
    ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
    ve kazanmış görünürken derinliğimizi
    Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
    bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
    o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
    hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar

    denemeseniz de, bilirsiniz
    hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar

    Bana Zamandan söz ediyorlar
    Gelip size Zamandan söz ederler
    Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
    öyle düşünürler.
    Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden
    karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek,
    uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.
    Zaman
    Alır sizden bunların yükünü
    O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar
    dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir
    yerlerden
    bulunup yeni mutluluklar edinilir.
    O boşluk doldu sanırsınız
    Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir

    gün gelir bir gün
    başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
    o eski ağrı
    ansızın geri teper.
    Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten
    Bitmişsinizdir.

    Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır, anlamları
    önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini
    kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.

    Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
    Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
    Herşeye iyi gelen Zaman sizi kanatır

    ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
    günlerin dökümünü yap
    benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
    kim bilebilir ikimizden başka?
    sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
    bir ilişkiyi, duyguların birliğini, bir aşkı beraberlik haline getiren
    kendiliğindenliği
    yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi
    bir düşün
    emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
    şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor orada
    ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
    Bunlar da bir ise yaramadıysa
    Demek yangında kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda

    Bu şiire başladığımda nerde,
    şimdi nerdeyim?
    solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerden
    ikindi yağmurlarını bekleyen
    yaz sonu hüzünlerinden
    gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
    geçti her çağın bitki örtüsünden
    oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
    bakarken dünyaya
    yangınlarda bayındır kentler gibiyim:
    çiçek adlarını ezberlemekten geldim
    eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
    unuttuklarını hatırlamaktan
    uzak uzak yolları tarif etmekten
    haydutluktan ve melankoliden
    giderken ya da dönerken atlanan eşiklerden
    Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
    Bütünlemeli çocuklarla geçti
    gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
    dokunmaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.

    Bu şiire başladığımda nerde,
    şimdi nerdeyim?
    yaram vardı. bir de sözcükler
    sonra vaat edilmiş topraklar gibi
    sayfalar ve günler
    ışık istiyordu yalnızlığım
    Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
    ilerledikçe... Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
    Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü
    daha şiir bitmeden. Karardı dizeler.
    Aşk... Bitti. Soldu şiir.
    Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden

    Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
    Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
    Aşk yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir gece
    uyudum, hiç uyanmadım.
    barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
    her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
    el kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
    birlikte çıkılan yolların yazgısıdır:
    eksiliyorduk
    mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
    her otelde biraz eksilip, biraz artarak
    yani çoğalarak
    tahvil ve senetlerini intiharla değiştirenlerin
    birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
    ağır ve acı tanıklıklardan
    geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
    Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
    maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
    linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
    korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
    ve açık hayatları seviyordu.
    Buraya gelirken
    uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
    atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
    ödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi
    çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için
    panayır yerleri... panayır yerleri...
    ölü kelebekler... ölü kelebekler...
    sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.
    Adım onların adının yanına yazılmasın diye
    acı çekecek yerlerimi yok etmeden
    acıyla baş etmeyi öğrendim.
    Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?

    ipek yollarında kuzey yıldızı
    aşkın kuzey yıldızı
    sanırsın durduğun yerde
    ya da yol üstündedir
    oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
    ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
    ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı

    AŞKIN BiR YOLU VARDIR
    HER YAŞTA BAŞKA TÜRLÜ GEÇiLEN
    AŞKIN BiR YOLU VARDIR
    HER YAŞTA BiRAZ GEÇiKiLEN
    gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
    gözlerim
    aşkın kuzey yıldızıdır bu
    yazları daha iyi görülen
    Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
    ilerlerim
    zamanla anlarsın bu bir yanılsama
    ölü şairlerin imgelerinden kalma
    Sen de değilsin. O da değil
    Kuzey yıldızı daha uzakta
    yeniden yollara düşerler
    düşerim
    bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
    ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
    Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
    yaşamsa yerli yerinde
    yerli yerinde her şey

    şimdi her şey doludizgin ve çoğul
    şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
    şimdi her şey yeniden
    yüreğim, o eski aşk kalesi
    yepyeni bir mazi yarattı sözüklerin gücünden

    Dönüp ardıma bakıyorum
    Yoksun sen
    Ey sanat! Her şeyi hayata dönüştüren...
    murathan mungan
    2 ...
  23. 64.
  24. 65.
  25. bir eflatun aşk

    1.
    benim o hep firtinalarla bogusan ruhum
    yorulmuyor yasamaktan

    midyat'li bir gumus ustasidir, suryani
    ve yuzundeki ciban gibi
    yureginde yaralar
    tasimaktan

    yorulmuyor yorulmuyor
    agir isci
    kadere ve aska calismaktan

    kiminde peceli bir gulus cagiriyor
    kiminde kovuluyor kapilardan

    2.
    bak sabah yaklasiyor birazdan ufuk
    moraracak
    sevgilim ciplak sokaklarinda
    ayak seslerim dolassin
    yasak
    irmaklarinda yikanayim
    avuclarina karli opusler
    birakayim

    ruzgar
    unutulmus
    bir dag cesmesine
    gotursun bizi

    zamanin saatleri unuttugu
    savkiyan bir dag cesmesine

    3.
    ey eflatun ask
    bana eflatun yagmurlar
    yagdirabilir misin

    getirebilir misin gecen gunleri geri
    tutup yildizlari yanima oturtabilir misin

    sana neyi anlatayim
    her sarnic kuflu bir yagmuru
    her sevda bir ayriligi yasar

    behçet aysan
    0 ...
  26. 66.
  27. Derim bazen bazı kişilere içimden,
    Siz;
    Siz ikiniz,
    Döndünüz dolaştınız çevresinde
    Aşkı rezil ettiniz..
    ...
    özdemir asaf.
    2 ...
  28. 67.
  29. büyüklerle ben yapamıyorum
    çocuklar da almıyor beni oyunlarına
    devlet dairesinde
    yangından kurtarılmayacak
    sıkışmış bir çekmece gibiyim
    açılamıyorum sana

    kardeşiyle sokaklarda hep
    bir örnek giydirilen sen
    nasıl sevmezsin eşitliği
    yürürken düşen çoraplarını
    aynı hizaya getirmek için
    annen değil miydi önünde diz çöken

    öpüşme sahnesinin tam ortasında
    içeri girdiğin yazlık sinemanın
    yer göstericisiyim
    yürüyorsun fenerimin ışığında
    yer:kız kulesi
    ve sonu ayrılıkla bitecek
    hüzünlü bir aşk filmini oynuyor
    beyaz duvarında

    bir kez olsun çıkmazken ağzından
    seni sevdiğimi
    her gün söylememi yadırgama
    bil ki bu şehirde
    iskelenin verilmesini
    beklemeden atlarım vapurlara

    son karesi gibi red kit'in
    batan güneşe doğru
    sürerken atımı
    gitme kal demeni bekliyorum
    ama yalnızca
    rüzgar çekiştiriyor atkımı

    sunay akın
    2 ...
  30. 68.
  31. 69.
  32. böyle zamansız güneşli,
    umulmadık mavi günlerde
    bir bekleme salonu yalnızlığına
    bürünüyorum...
    iliklerimdeki yitik aşkı
    sarhoş bir unutkanlığa ilikliyorum...

    sanki şiirini bilmediğim
    bir fransız akşamında
    kaldırım taşlarını sayıyorum kalbimin...
    içimde ayak izlerin,
    aylak bir yaz geçiyor avuçlarımdan...

    ve ben ne zaman,
    kiminle sevişsem,
    hâlâ seni aldatıyorum.
    4 ...
  33. 70.
  34. duy yüreğim bölündü
    en günahsız gecelerimde özledim seni
    özledim toprak çatladı
    özledim yağmur yağmadı
    hepseni bekledim
    telefonlar sensizlige sevindi de
    ben sevinemedim.



    boydan boya sızladı durdu gecem
    hep seni özledim
    sığındım da
    dalga sesleri
    martı ötüşleri arasında yalnızlığıma
    seni akılsız sevmelerden uzak
    delicesine sevdim...

    olgun şensoy
    1 ...
  35. 71.
  36. gözlerimde parıltısı bir bakır tasın
    kulağım komşuları ayak sesinde
    varsın bir yudum su veren yine olmasın
    başucumda biri bana "su yok" desin de.
    **
    0 ...
  37. 72.
  38. nasıl da istemiştim
    savaşa gitmeden
    sevgilimle evlenmeyi
    ama nereden bilebilirdim
    ki silahın
    demirine çarpıp
    saklandığım yeri belli edeceğini
    parmağımdaki yüzüğün...

    *
    1 ...
  39. 73.
  40. sözlük yazarlarının okuduklarında çok etkilendikleri şiirlerdir. *
    (bkz: biliyorum sana giden)
    2 ...
  41. 74.
  42. halet-i ruhiyesinde ve hayata bakışında değişiklikler meydana getiren şiirlerdir.

    ör: necip fazıl kısakürek, utansın şiiri
    0 ...
  43. 75.
  44. bilerek mi yanına
    almadın giderken
    başının yastıkta
    bıraktığı
    çukuru
    güveniyordum
    oysa ben sevgimize
    vapur iskelesi
    ya da tren istasyonundaki
    saatin doğruluğu kadar
    beni senin gibi
    bir de annem terketmişti
    ki göbeğimde durur
    onun yokluğundan
    bana kalan
    çukur..

    *
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük