zor topları uçarak da olsa fırlayarak da olsa mutlaka tutan, kolay topları ayağının altından yiyiveren, bir zamanlar türkiye'nin en iyi kalecisi olarak nitelendirilen, degajlarıyla kaleden kaleye futbolu bize göstermiş olan ve artık eski formunu kaybederek gözden iyice düşen kaleci.
onca yıl hizmet verdikten sonra son oynadığı maçın yine ''son'' 1 dakikasında oyuna sokulmuş ve girerken tribünlerden ne bir alkış ne de rüştü tezahuratı duyulmuştur.
milli takıma çok şey verdiğiniz rüştü reçber, teşekkürler.
kalecilik hayatındaki vazgeçemediği tek şey ceza alanı içinde topu tutmak yerine tokatlamak ve topun rakibe giderek gol olmasıdır. bu huyundan asla vazgeçememiştir.
edit: ben burada rüştüyü suçlamadım eksileyen muhterem. rüştünün böyle bir zaafının olduğunu nenem bile biliyor. mesela mondragon galatasaraya gelen en iyi kalecilerden birisidir ancak yan toplarda zaafı vardı. neye eksiledin hangı takımlısın merak ettim.
artık refleks mefleks kalmamıştır bu kalecide.çalıma girer top kaybeder elinin altından gol yer gözünün altına çektiği siyah çizgilerin artistliğine artistlik katacağını düşünür.bazen yanlışlıkla adı stada verilir(bkz. rüştü saraçoğlu)neyseki bütün bu kaosları önleyecek işler yapmaya başlamıştır 10 dk önce milli takımı bıraktı 5 yıl sonrada beşiktaşı bırakabilir.
en büyük talihsizliği türk olması olan, türk futbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük kalecisidir.
talihsizliği türk olmasıdır, çünkü yüzlerce maça çıkmış, kendi tarihinin en başarılı dönemini yaşamış milli takımın kalesinde hep o vardır. bugün oynanan ermenistan maçını bir kenara bırakın, futbol oynadığı müddetçe tercih edilen kaleci hep o olmuştur. onun kariyerindeki yabancı ekürilerinin hepsi, yerliler arasında tek maçta iyi oynadı diye yere göğe sığdırılamayanları efsane olarak tanımlanırken, onun istenmeyen adam haline gelmesini kabullenmek zor.
önünde doğru düzgün bir defans kurgusu varken kalesinde her daim devleşmiştir. şanssızlığı, kulüp takımının avrupa serüvenlerinde dibe vurduğu zamanda kalede yer almasıdır. çünkü gol yenildiği zaman kabahatli hep kendisi olmuştur. verdiği bazı kararlar konusunda hatalı olduğunu düşünüyorum; reklam seçimi konusunda, oynadığı kulüp konusunda mesela.
halbuki, yıllardır birçok futbol maçı seyreden ben, karşı karşıya pozisyonlarda ondan daha iyi bir kaleci dünyada görmedim. hala da yok, 2-3 maçını izleyerek dünyanın en iyi kalecisi gördüğnüz tüm yabancı kalecileri solda sıfır bırakacaktır bu konuda. fb de oynadığı yıllarda, göz altına siyahları çekip kaleye geçtiği zaman hangi gs li veya bjk li rahattı ki? fb de oynamaya başladığı yıldan beri milli takımda değişmeyen, yaşı geçmesine rağmen oynayacak durumda olduğu her seferde ilk 11 çıkan bu adama söylenen her türlü olumsuz yorumu kınayasım geliyor. (bkz: rüştü reçber hakkında söylenenler)
yıllar önce fenerbahçe taraftarından dayak yemişti. hadi ona bir anlık öfke diyelim. eee beşiktaşlılar da havaalanında * rüştü'yü bulsalar linç edeceklerdi. bu adam bir şekilde kendi taraftarından dayak yemeyi başarıyor. hep mi rüştü'dür, sorarım size. tamam kariyer filan var ama bir sıçtımı tam sıçıyor arkadaş. barcelona'dan da refleksleri iyi ama oyun okuma, oyun kurma gibi temel kalecilik bilgilerinden yoksun olduğu gerekçesiyle yollanmıştı. biz o dönemde yine milliyetçilik gazıyla türk futbolcusunun pasaportu başına bela, aaabi bizim topçuları dışarda eziyorlar, yavşak rijkaard, kova valdes muhabbeti yapmıştık.
ilk maçında 3 gol yemesine hatta devre arasında yollanmış olmasına rağmen avrupa'Nın vasat takımlarına bile kaeci gönderemezken avrupa'nın üst düzey takımlarından birine barcelona'ya seçim vaadi olarak gelmiştir. laporta'Nın 3 vaadinden biriydi rüştü, beckham ve ronaldinho ile birlikte.
Türk futbol tarihinin yetiştirdiği en büyük kalecidir.
Fazlasıyla duygusal olması, üstüste gelen, inanılmaz şansızlıkları sebebiyle hüsranla geçen bir barcelona macerası olmuştur. azıcık futbolcu şansı olsaydı; barcelona kalesini en az 6-7 sene koruyacak kalitede bir kaleciydi. Şu andaki barcelona kalecisi ile arasında da rüştü lehine açık bir kalite farkı vardır. (bkz: victor valdes)
la liga'da AB pasaportu tasımayan 3 oyuncu oynatma hakkı vardı barcelona'ya gittiği zaman. ronaldinho ve marquez transfer edildiği zaman, kadroda kendisine şans bulamaycağını görmeliydi. onu barcelona'dan daha çok isteyen manchester city'e gitseydi şimdi kimsenin ne eleştirisini çekerdi, ne de ıslıklarını işitirdi.
ab pasaportu taşımamasının ceremesini en çok kendi ülkesinde çekmiş olan kalecidir. öyle ki iki günlük yabancı kaleciler daha bir el üstünde tutulmuştur rüştü yanında. uzun yıllar boyunca sağlam bir defans kurgusu olmayan fenerbahçe de savunma adına en önemli isim olmuştur, ama başarısızlıklarda aslan payı hep ona ayrılmıştır. 2002 dünya kupasında takımımızın açık ara en önemli ismiydi bence. sadece brezilya maçlarında çıkardığı füzeleri gözünüzün önüne getirirseniz anlarsınız. euro 2000 e nasıl gittiğimizi hatırlayan var mı peki hafızanızı tazeleyin bi. ama yok; o dünya starlarının ayaklarından aldığı toplarla değil hatalı çıkışlarıyla, hırvatistan maçında çıkardığı şut, penaltı, frikiklerle değil, semih e yaptığı asistle değil yediği golle hatırlanacak.
ve tüm bunlar dahilinde rüştü her zaman klasik bir türk kalecisi profili çizecek, bir kaç kişide belki onun zirveye çıktığı zamanları hatırlayacak. teşekkürler rüştü.
türk futbolunun gelmiş geçmiş en iyi kalecisidir, ilerde daha iyisi gelir mi görüceğiz, eskileri bilenler hatırlar, hayrettin lerden, engin lerden sonra rüştü gelmiştir futbola, ulusal takımın 8 tane yediği günler çok uzak günler değildi, bana kalırsa hayretin de engin de iyi kaleciydi ama rüştü türkiye de bir devrimdir, trabzon fenerbahçe 96 şampiyonluk maçını izlesin yeni nesil ondan sonra klavye kullansın bir zahmet.
şu sıralarda ntvsporda katılmış olduğu programda yayınlanan eski görüntüler üzerine fenerbahçeden hala biz diye bahseden, yüreği hala fenerbahçede olan, fenerbahçe'li rüştüdür...
kafası iyice güzelleşmiş, artık gelen şutları kafayla çıkarmaya çalışan, bir zamanların efsanesi. zico olmasaydı şu anda yedek de olsa fenerbahçe kadrosunda yer alıyor olacaktı.