bugün

herkesin harcı değildir. herkes bir taht yapmaz sevdiğine kalbinde. götürüp saraylarına hapsetmez. ruhunla seviyorsan birini herşeyiyle hissedersin. zordur işin çok zor. gözüne , kaşına, parasına, kalçasına, kariyerine, göğsüne baksan işin kolay. kolay mı ki bir insanı gerçekten görmek? içten içe, ömürlük sevmek... her yiğidin harcı değildir. ruhuyla sevmek bir insanı gerçekten, gerçek bir aşkla sevmektir.
Hz. mevlana çok güzel bir şekilde açıklar ruhuyla sevmeyi. derki :
Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya...
Kalp durur...
Akıl unutur...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur...
(bkz: ruhsar)
karşınızdakinin benliğinde kendinizi eritmektir.
uzak sevgilerin tesellisidir.
ruhla sevmek; onun ruhunda ruhunu kaybetmektir. sevmek, kendini onda kaybetmeyi, onun sevgisinde yok olmayı ve yeniden var olmayı gerektirir. bazen sevmenin anlamı, yeniden doğmaktır. hayata yine, yeniden ama yalnız olmayan bir başlangıç yapmaktır. başkasının bedeninde, kalbinde ruhunu bırakmaktır.

ruhla sevmek, gerçekten sevmektir birini. sadece kendisi olduğu için sevmektir, sevilmektir. herkese nasip olmaz.
yoğun bir aşkla seven ve aşkı için her türlü fedakarlığı göze alan insan.
ruhla sevmek, cana can katmaktır. çoğu zaman acının etkisiyle hayattan yitip gitmektir. sevmek güzeldir de bir de ruhla sevilmek lazımdır.
sevdayı maddeden ayırıp mana boyutunda yaşayan insan davranışıdır...
can bedenden çıksana devam edecek olan sevgidir.
vazgeçilmesi güç ve asla bırakılmayan acı...
beyin unutur, kalb katmaz, ruh hep vardır, hic unutmaz silinmez.
ruh dediğin nedir? önce o nu bi halledelim. sonra severiz belki.
zargananın ruhuyla seviştiğini düşündüğüm başlık.

p.s. tanımam etmem.
yumdum gözlerimi, bıraktım ruhumu ruhunun derinliklerine. ama ne oldu hiç olmamış gibi çektin gittin. ve şimdi nasıl üşüyorum beni üşüten ney diye merak ediyorum. sadece acizliğimden alıştığım şeylerden vazgeçmenin bu kadar zor olması. benim aptallığım yine. yolun açık olsun şimdi bugün bıraktığın yerden bir adım ötede seni beklemiyorum artık. yalnızben varım be yalnızlığım var bi tek yanımda duran.
(bkz: besiktas in seyircisiz oynanan maclari)
(bkz: ruhumuz yeter)
ruhuyla sevmek seviginin en gerçekçi oldugu sevda yakamoz çiçekleri aksam güneşinde kapandıgında kollarında kalan hüzün bulurları gibi umarsızca vurur gonlune ruhu onundur cunku sevdam demek yetiyordur.garip bir cocuk edasıyla ayaklarını caddedeki tozlara tekme atarken bulur.belki sevdası o an bakıyordur ona.bası one eğik ve mahrur bi genç.belki ruhunun onun olması sevdasını renklendiriyordur.ama aşk zalimliğini gösterdiğinde dalgalara yenik düşer. damlaları yanaklarını nemlendirir. ruh ikizim acıyı yasatmıstır ve bu acı onu zevklendirir. ne aşk nede sevda hüzne engel değil.her gün agladım kimse duymasın istedim damlalarım kalbime dokuldu. ruhumla seviyorum ama sen coktan baskalarının olmuşun. ne mutlu sana ki acı cektirecek baskalarını bulabiliyorsun. ey zalim.
ruhunu teslim edene kadar sevmeye eş değerdir.
yalansız, çıkarsız, beklentisiz ve her şeye rağmen sevmektir. ama en büyük acıyı ruhuyla sevenler yaşar.
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethettiğinde bir süre orada kalır. idareyi eline alıp kendi hâkimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir. Bu sırada bir çadırda kalıyor. Çadırı süpürüp temizleyen, yemeği yapan Mısırlı bir cariye vardır ki, Yavuz Selim Han sabah çıkınca, cariye geliyor, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gidiyor, akşam olunca da Yavuz Selim Han çadırına dönüyor.

Cariye nasıl olduysa bir kaç defa Yavuz Sultan Selim Hanı görür ve Ona âşık olur. Lâkin umutsuz bir aşk. Zira bir tarafta koskoca Cihan Padişahı Halife-i Rûy-i Zemin, diğer tarafta basit bir cariye...

Fakat cariyenin aşkı dayanılmaz boyutlara ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde Halifeye açılmaya karar verir. Lâkin aradaki uçurum cariyeyi iyice çıkmaza sokar ve kararsız hale getirir. Bir yandan aşkının dayanılmaz baskısı, diğer yandan aradaki devâsâ farkın kendini engellemesi arasında bocalayan cariye Halifenin karşısına çıkma cesaretini kendinde bulamadığından, yazıyla ilân-ı aşk etmeye karar verir. Ve üç kelimelik bir not yazarak Halife hazretlerinin yatağına bırakır. Notta sadece üç kelime yazılıdır:

Derdi olan neylesin?

Akşam çadırına gelip de yatağının üzerinde küçük bir kağıt parçası bulan Yavuz Sultan Selim Han, kağıdı okuyunca bu notu yazanın, çadırını süpüren cariye olduğunu anlar. Ve kâğıdın arkasına cevabını yazar:

Derdi neyse söylesin.

Kâğıdı aynı yere bırakır. Sabah olunca da çıkıp gider. Bir müddet sonra Cariye temizlik için çadıra geldiğinde ilk iş olarak kâğıdı arar. Kâğıdı bıraktığı yerde duruyor bulur. Kaparcasına kâğıdı alıp okuduğunda heyecanı bir kat daha artar. Halifenin cevabından cesaretlenen cariye, kâğıdı çevirip dünkü notunun altına şu cümleyi ekler:

Korkuyorsa neylesin?

Akşam olur. Halife çadıra döner. Kâğıdı okur ve cevabı yazar:

Hiç korkmasın söylesin.

Sabah bu cevabı okuyan cariye artık kararını vermiştir: Aşkını bu akşam halifeye söyleyecek. Ne olacaksa olsun artık. Ve o gün temizliği bitirdiği halde gitmeyip Halifeyi beklemeye başlar. Yavuz Sultan Selim Han akşam çadıra dönünce cariyeyi kendisini bekler bulur. Cariye, Halifeyi görünce hemen ayağa kalkıp temenna durur. Yavuz Selim Han "Buyurunuz, sizi dinliyorum" deyince, cariye tüm cesaretini toplamaya çalışırken, titreyen ellerini gizlemek için elleriyle dirseklerini tutarak kollarını kavuşturur. Heyecandan yüzü kıpkırmızı olmuştur. Kalbi yerinden fırlarcasına atarken, titrek ve mahcup bir sesle: "Efendim...der. Cariyeniz... Size..." ve cümlesini tamamlayamadan yığılıp kalır.

Kalbine sığmayan aşkını söyleyemeden ruhunu teslim eden cariyenin, bu tertemiz aşkı karşısında Koca Halife gözyaşlarını silerek etrafındakilere şöyle der:

Gerçek aşkı şu cariyeden öğrenin. Zira âşık, mâşukunun yolunda olur ve o yolda ölür.
Tüm benliğini poker masasında ortaya koymak gibi bir hadisedir. Bir anda herşeyinizi kaybettirebilir.
içten, doyasıya sevmek bütün ruhuyla kalbiyle tamamen sevmek. ruhuyla seven çok yok belki ama bulundu mu kaybetmemek gerekir böyle insanları..
tam zamanında gelmişiz dünyaya
neyse ki kendimize yaraşır bir kavga bulduk
güzel bir küfür gibi yerleştik aşka...
şimdi sen orada oturuyorsun ya..ve aramızda bir masa bir kaç da sandalye var ya..akşam olmak üzere ve pencerelerde aralık kalmış ya.. içimi ürperten birşeyler var ya..anlatamıyorum sanırım.. diyorum ki; tenini görebildiğim tek noktan boynun ve omuzbitimin arasındaki o kızıla yakın yer ama ben sanki uyluklarını da, kasıklarındaki kemikleri de, titreyen göğüslerini de, dizkapaklarının ardındaki gamzeleri de görebiliyorum.. ve içimi en çok birtürlü görmeyi, gözümün önüne getirmeyi beceremediğim sırtın ürpertiyor.. biliyorum uykusuzsun iki gecedir.. biliyorsun ağır bir gribi yeni atlattım ben de.. ve biliyoruz ki dokunmamalıyız tenlerimize..bu büyük bir yangının başlangıcı olabilir.. içim ürperiyor.. bahar belki şimdi başlıyor ikimiz için..cemre belki odamızın tam ortasında biryerde.. içim üşüyor.. sırtın kamaşıyor.. göremesem de titriyorum sırtının ortasındaki çukura benzer çizgiye çarpınca düşlerim..

güneş batmak üzere sevgilim.. aramızda şimdi bir masa, birkaç da sandalye var. ve içimde büyüyen dokunma isteği giderek dayanılmaz bir hale bürünüyor. aramızdaki bütün duvarlar titriyor en az içimin titrediği kadar. ve ne yazık ki senin ölüm yıldönümün bugün.. aramızda bir mezar, bir kara tabut, binlerce selvi var..ve hiç gelmeyecek bir yaz var..üstadın dediği gibi ayrılığımızın kışı başlıyor sevgilim. sırtında gezinen solucanlar var.. göğüslerinde emzirdiğin başka ölü aşıklar var..şimdi sen orada çürürken sevgilim; içim ürperiyor.. ve seni yıllar öncekinden daha çok istiyor tenim.. ve kokun daha bir sarhoş ediyor düşüncelerimi. seni çok istiyorum sevgilim.. ve aklımdan çıkaramadığım bir şey daha var; sen de orada üşüyor musun, senin de için ürperiyor mu sevgilim.. *
(#1584744)
yürekte başlar , anlık sıradan bir sıcaklık değildir o, alev alev yanar, gözlerinden okunur hiç durmadan.