özellikle şu kısmıyla okuyucularını derinden etkilemiş kitaptır.
--spoiler--
Fakat nasıl oldu bilinmez, galiba Allahın bir müdahalesiydi. Yargıtay, kararı kökünden
bozdu. Baska yargıçlar önünde yapılan ve pek çabuk bitirilen durusmada iki yüzbası asırı
disiplinsizliğe uyan maddelerden ikiser yıla mahkum edilip, vatana ihanetten beraat ettiler.
Fakat onların yüzü bunlara da gülmüyordu. Hapiste iki yıldan çok yatmıslar ve asker olarak
girdikleri tutuk evinden mesleksiz olarak çıkmıslardı.
ikisi birkaç defa bulustuktan, fakat hiçbir sey konusmayarak dalgın bakıslarla
sustuktan sonra yeryüzünde hiç kimsesi olmayan Seref, bir gün Pusata kısa bir yazı
göndererek intihar etti. Yolladığı kağıda Tiyatro bitti. Beklemeye lüzum görmüyorum
yazılıydı.
Pusat, arkadası için hiçbir tören yaptırmadı. Para ile tuttuğu üç kisiye kendisi de
katılarak onun tabutunu en yakın mezarlığa kadar bizzat götürdü. Tabut kabre konduktan
sonra üzerine küçük bir bayrakla bir kitap bıraktı. Mezarın toprağını tek basına doldurduktan
sonra bas ucuna bir tahta parçası dikti. Bunun üzerinde Arkadasım Seref kelimeleri
yazılıydı
--spoiler--
şu aşk kısmı da dikkatimi çekmedi değil.
--spoiler--
- Ask denen bir hal,yahut bir hastalık yok mu?
- Vardır ama, dediğim gibi asli sebep değil,tezahürdür. Bazı insanların bazı
yiyeceklere karsı alerjisi olur. Onu yedikleri zaman suralarında buralarında
kızartılar çıkar. Görünüse bakarsan adamın derisinde bir hastalık vardır, ama
hasta olan derisi değil, sindirim organı veya karaciğeridir. Ask da doğrudan bir
hastalık değil, bir hastalığın görünüsüdür.
--spoiler--
--spoiler--
Askın felsefesiyle uğrasacak vaktim olmadı, ama onu hiç de senin dediğin gibi
düsünmemistim.
- Felsefesi değil, tarifi Kesilmis bir koyunun kasap dükkanındaki manzarası hosa
gitmez,hatta bazılarına iğrenç görünür. Fakat usta bir asçının elinde nefis bir et
yemeği olduğu zaman,dükkandaki manzarasına bakmayanlar bile onu istahla
yer. Ask da böyledir. Aslında sehvettir, yani hayvani bir istek. Fakat romantik bir
muhayyele onu o kadar süsler ve güzellestirir ki,askın ilahi bir duygu olduğuna
inanırız. Yüzlerce yıldan beri bu sairane tarifleri dinleye dinleye askın insanüstü
bir sey olduğunu sanmısızdır. Gerçekte sehvet isteğinden baska bir sey değildir.
--spoiler--
--spoiler--
- Askın sehvetle aynı sey olduğunun kesin bir delili de vuslattan sonra ikisinin de
sönmesidir.
- Yıllarca süren asklar nedir?
- Vuslata erememenin,yahut çok geç ermenin, belki de asıktaki geç soğuma
karakterinin neticesi
Selim Pusat bu konusmalarla yavas yavas canlanıyordu:
- Hep sevenden bahsettin, dedi. Sevilenin bu ask illetindeki rolü nedir?
- Sevilen ne kadar güzel ve çekici olursa ask da o kadar siddetli ve uzun olur. Bazı
kadınlar veya kızlar bilmeden karsısındaki erkeği delirtir. Bazıları sanatkardır.
Bunu bilerek yapar. Kadın, oldukça iptidai bir yaratıktır,a ma erkeği sürüklemek
bilgisinde çok ustadır. Vuslattan sonra erkeğin bıkacağını sezdiği için onu daha
çok bağlayacak türlü hünerler gösterir. Böylece ask olgunlasır. Sözün kısası,
sairin dediği gibi: Mecnuna cihan dopdolu Leyla görünürmüs.
Leyla adı geçince Pusat irkildi. Yüzü değisti ve bütün bunlar Doktor Cezminin gözünden
kaçmadan devam etti:
- Sehvet, hayatın en büyük prensibidir. Đnsan neslinin tükenmemesini sağlar. Đnsan,
akıl ve duygu bakımından çok üstün ve ileri olduğu için bu prensibi de
olgunlastırmıs,güzellestirmistir. Yiyeceğini, giyeceğini,barınağını güzellestirdiği
gibi. Sehvet,ask haline geldikten sonra artık insanlar arasında yarıs baslamıs ve
beyinler, muhayyeleler gerçekte olan güzellerle kanmayarak onları icad etmek
yoluna gitmistir. Sevgiliyi asık yaratır,sonra tapar. Onda essiz güzellikler ,
büyüklükler bulur. Aslında alelade bir kız veya kadındır,ama Mecnunun Leylayı
görüsü gibi onu ilahlastırdıkça artık ask denilen tezahür baslamıstır. Bununla
beraber ask lüzumlu bir seydir.
Selim Pusatın ilgisi artıyordu. Sordu.
- Neden?
- Yasamayı tatlı bir hale getirdiği, ihtiras olduğu için lüzumludur.Đhtiraslar çok defa
parlak ve olumlu neticeler doğurur. Siyasette , ilimde, sanatta ihtiras olmasa
belki de bugünkü medeniyet olmazdı. Ask bir nevi anormal duygudur,asıklar da
anormal hastalardır,ama ruh hekimliği bakımından her büyük insan da az çok
anormal sayılır. Bütün insanlar tam normal olsa insanların akıllı ve suurlu
hayvanlardan farkı kalmaz.
--spoiler--
türk edebiyatındaki en iyi romanlardan biri kesinlikle. fazla bilinmez, bunun nedeni biraz da nihal atsızın ideolojisinden kaynaklanıyor ancak önyargıyı bir kenara bırakıp mutlaka okumak gerekir.
sırf tanrının karşısında hesap verdiği kısım için bile bir kere okunmayı hak ediyor.
bazı kitaplar vardır anlatılmaz, okunur. eser bu kategoridedir.
yalnız şunu diyeyim; bu kitabı da epeyce nadasta beklettim, sonra bir gecede okudum. bunun ardından tutunamayanlara geçtim.
ruh adamda; selim pusat, güntülü
tutunamayanlarda; selim ışık, günseli var.
bence oğuz atay, ruh adamdan etkilenerek yazmış tutunamayanları. iki eser de 72 yılına ait görünüyor.
iki yazarın ölüm tarihleri de atsız 11 aralık 1975, atay 13 aralık 1977.
2 isim 2 yıl 2 gün arayla bu dünyadan ayrılmışlar ama bence çektikleri acılar 1 idi.
bu adamla ilgili okuduğum ilk şey oğluna yazdığı söylenilen vasiyetiydi. Sonra makarasına ruh adamı okuyayım dedim öyle çok bi beklentim yoktu yani o vasiyeti yazan yok kafatasını mezurayla ölçüyo türklüğünü ölçmek için falan denilen bi adamdan...Soktu sonra o kitabı bi taraflarıma kapak diye...onlar nasıl şiirledir hacı abim, romanda geçen diyaloglarda verdiği düşünceler doktarun selim pusata yaptığı aşkın tanımı, tasavvufla ilgili yapılan konuşmalar...hemen hemen tüm eserlerini okudum çok büyük bi DÜŞÜNÜRSÜN sen atsız atam bu zamanda eşine rastlayamacağımız bir DÜŞÜNÜR ve TARiHÇiSiN sen.. o vasiyeti senin yazdığına falan da inanmıyorum ben...şanssızsın çünkü ATSIZ GENÇLiĞi diye anılan ufku dar, fikir sahibi olmaktan aciz ergenlerin faşist önderi durumuna düşüedüler seni bu ülkede..
her adını duyduğum da yukarıdaki dizeleri aklıma gelen psikolojik roman.roman da aslında bu şiirin başlığı yoktur. lakin geri geldiği için geri gelen mektup adıyla bilinir. türk edebiyatının en iyilerinden biri diye biliriz. insan kendi kendine hesaplaşmaya koyulduğu an selim pusat aslında bizim iç hesaplaşmamız demekten kendini alamıyor.
güzel bir atsız romanıdır. sona bıraktığım romanı ruh adam'dı atsız'ın. her romanında bir büyülü aleme götürdüğü romanında gene aynı şeyi yaptı. aşk imrenilecek duygu. ancak ayşe pusat gibi olabilmek daha güzel bir şey sanki.
askerliği, en ince sanat olarak benimsemiş ve tüm hücrelerinde yaşatan orta yaşlı, evli (harika bir eşi olan) eski bir subayın, bütün ilkelerine, kişiliğine aykırı düşerek, sevmesi yasak olan genç bir kıza sırılsıklam aşık olması ve bu bağlamda kendisiyle yaşadığı büyük içsel mücadeleyi mükemmel şekilde aktarmış nihal atsız romanıdır. Böyle bir kara sevda, kara toprakla biter dedirtir insana...
ruh adam hakkında çok şey yazılıp söylenmesi gereken bir eser. ama ne yazıkki bu ülkede kimse hakketiği değeri göremiyor. orhan pamuk gibi kendi milletine küfür edersen aydın olursun. nobel alırsın.
ayrıca selim pusatın güntülüye olan aşkını ve selim pusatın sahip olduğu o muazzam eş ayşe pusatı o kadar çok kıskandım ki anlatamam.
tekrar tekrar okundukça tekrar tekrar kendine hayran bırakan Türk romancılığının yüz akı romandır. Siyasi görüşlerinden dolayı bu romanı okumayacak kadar yoz ve yobazlar ise çok şey kaybetmektedir. Gerçi romanla alakalı bir önceki girdimde de belirttim. Bu romanı anlamak için Türk kültüründen oldukça nasibini almış olmak lazımdır. Herhalde Atsız'a siyasi görüşlerinden dolayı ön yargıyla bakacakların Türklüklerinden şüphe etmek oldukça olası olacak ki kitabı okumamaları da kayıp sayılmayabilir.
selim pusat'ın aşkı kutsanırken, bir yandan da ayşe pusat'ın sadakati ve hoşgörüsü ayakta alkışlanır. ayşe pusat gibi bir hayat arkadaşı olan bir adamın ( eğer selim gibi amı götü dağıtmamışsa) sırtı yere gelmez. kitabı okuduktan sonra ayşe gibi bir eşin hayalini kurdurtur insana, oda olmadı leyla olsun. *
nihal atsız'ın türk edebiyatına bozkurtların ölümü ile birlikte en büyük armağanıdır.
ne yazık ki rafları dolduran popüler çok satanlara gösterilen ilgi, bu esere nihal atsız'a yapılan saldırılardan , kendisine karşı beslenen önyargıdan ötürü gösterilmemekte.
istisnasız kitabı okuyan herkesin kitabı çok ama çok beğenmesi eserin ne kadar nitelikli olduğunu gözler önüne koyuyor.
içinde etkileyici şiirler de barındıran, önyargıya kurban giden enfes bir kitaptır.ruh adam, türkçülük fikrini benimsemiş bir yazarın romanı değil de, sol görüşü benimsemiş birini romanı olsaydı, mütiş bir popülariteye sahip olacaktı muhakkak.
ayrıca şöyle bir yaşanmışlığa vesile olmuştur
kitap, liseye giden kardeşime, edebiyat öğretmenince ödev olarak verilmiştir. bu durum diğer öğrentmenlerce büyük tepkiyle karşılanmıştır.edebiyat öğretmeni, öğrencilere ırkcılık fikrini benimsetmeye çalışmakla suçlanıp, kitabın okunması engellenmiştir. durumu haber etmeye çalıştıysak da başaramadık.ne yapalım artık, burdan kınıyorum bu öğretmenleri.