--spoiler--
kariyeri boyunca her takımda olduğu gibi beşiktaşta da sürekli sakatlanmaktadır.
--spoiler--
bkz şekil 1'a (bkz: kaynak kıçım)
sorsanız adamın en son sakatlığını kimse hatırlamaz. canavar gibi futbolcudur, vurdun mu yıkılmaz. ama yıkanından. bu yüzden kariyeri boyunca hiçbir zaman bir kaç aylık bir sakatlık geçirmedi.
ki bu adama her maç insanlık dışı hareketler yapılıyor. adam antalyaspor maçında tam 27 darbe aldı. ertesi 2 gün vücudundaki ezilme ve darbelerden - bakın herhangi bir kas, kemik sakatlığı değil - acıdan antremana çıkamadı.
ondan sonra denyo kafalar gelip yok sakatlanıyor da bilmem ne de,
ulan adam 5 dakika daha oynasa 6 ay futbol oynayamayacaktı buna rağmen "ben arkadaşlarımı 50 bin kişi önünde yalnız bırakamam, iğne yapın bana" diyen bir adam.
yürekli futbolcu görmeyince, beyinde şaşıyor olsa gerek,
yoksa işkembeden yorumların en afillisi bu adam için biçilmezdi.
porto'luların forumlarda hala kendisinden "prens" diye bahsettikleri oyuncu.
4 kasımdaki maçı beklediklerini söylüyorlar, sebebi de adamı tekrar "dragao"da görebilmek.
sakatlanmadan önce rakip kaleciye bir zarar gelmesin diye kendini feda etmiş civanmert oyuncu. olay anında adelesinden bir ''çıt'' sesi geldiğini işitmiş. işte o an fark etmiş durumun ne kadar mühim ve önem arz ettiğini. sakatlığı sadece türkiye'de değil, ülkesi portekiz'de de duyulmuş. e kötü haber tez yayılır. kulüp doktorlarının seferber olup kendisini porto maçına yetiştirmesini istiyor, zira bu zorlu maçta kendisinden verim alamamak talihsizlik olur.
antalyaspor maçında saymış, yaklaşık 25 kere direkt darbeye maruz kalmış. kasapların acımasızlığından dert yanıyor adam. bir an evvel sahalara geri dönüş yapıp, savunmaları darmadağın etmesini dilediğimiz.
muhtemelen porto maçında sahada olacak yıldız, zira wien maçında yanda otururken yüzündeki ifadeden bile çok ağır bir sakatlığı olmadığı anlaşılıyordu, kendiside porto maçını beklediğini söylemiştir, böylece taraftarın içi rahatlamıştır.
çekemeyenlerinden çok sevenleri vardır. bir alex değil ki sadece türkiye'de tanınsın. o quaresma'dır. tüm dünya onu tanımaktadır. doğal olarak dünya çapında sevenleri vardır. sadece türkiye ile sınırlı kalmayalım.
--spoiler--
Perşembe günkü Rapid Wien maçının 26. dakikası, aslında pazar günü Avni Aker Stadında oynanacak Trabzonspor-Beşiktaş karşılaşması hakkında bir ön bilgi vermişti bize... Quaresmanın sakatlanarak çıkmasının ardından Siyah-Beyazlılar yaklaşık 25 dakika kendine gelememiş, tartıya konduğunda yarısı kadar etmeyecek Rapide karşı Quaresmasız neler yapılması gerektiğinin kararını uzun süre verememişti. Bu durum, bir takım için belki de en büyük tehlike... Yani bir adama bağlı kalmak, bir adama bağlı oynamak... (Şimdi Fenerbahçedeki Alex problemi de aynı değil mi diyenler ve yazdığımız Alex yazılarına gönderme yapanlar olacaktır. Fakat iki olay arasında dağlar kadar fark var. Bu ayrı bir yazı konusu...)
Üstelik Quaresmanın Beşiktaşa verdiği en büyük değer, bana göre futbol yetenekleri de değil. Quaresma, ruhundaki anarşizmi isyanı yenilgiyi kabullenmeme dürtüsünü ve kaybetmemek için ne gerekiyorsa yapmalısın mantalitesini katarak büyüyordu Beşiktaşta... Herkes durduğunda o çılgınca koşular yapıyor, onun koştuğunu gören takım arkadaşları da kendini koşmak zorunda hissediyordu. Hırsı, futboluyla o kadar orantılı ilerliyordu ki, yeşil zemine konan bir martıyı ikinci hamleye gerek kalmadan kelepçeliyor ve saha dışındaki martıdan korkan görevliye teslim ederken, hem Schustere hem takım arkadaşlarına hem de inönüdeki taraftarlara aynı mesajı veriyordu: Kazanmak için vakit kaybetme...
Quaresmasız Beşiktaşın Trabzonda kazanmasının mümkün olmadığını, maçtan bir gün önce gazetedeki arkadaşlarımla paylaşmıştım. Çünkü Quaresma bu takım için sadece bir büyük futbolcu değil, aksine, bu kulübün en büyük taraftar grubunun armasına dahi kazınan o isyankâr ruhun temsilcisidir.
Tıpkı Pascal Nouma gibi... Bir gün, Herkes gol atıyor, sen de gol attın, fakat seni neden bu kadar çok seviyorlar diye sormuşlardı Pascala...
Çünkü demiş, elini sol göğsünün üzerine götürüp aynen şu cevabı vermişti: Benim kalbim var, benim yüreğim var...
Pascal Nouma ile Ricardo Quaresmanın Beşiktaşa getirdiği, verdiği ve bundan sonra vereceği şeyler aslında üç aşağı beş yukarı aynı...
Şundan emin olabilirsiniz ki; bundan 10 yıl sonra da Quaresma bu ülkeye gelecek, inönüde maç izleyecek ve şu an tıpkı Pascala duyulan sevgi gibi, bu takımın artık unutulmaz isimleri arasına girecek. Çünkü birinin adı Quaresma diğerinin ise Pascal ve aslına bakarsanız aralarındaki tek fark da belki de sadece bu!
--spoiler--
sakat olmasına rağmen milli takım kampında olan, orada özel tedavi gören, cuma günkü maçta arkadaşlarına tribünden destek veren adam.
teknik direktör bento'nun açıklamasına göre sebebi, quaresma'nın milli takımın önemli bir parçası olması ve takım arkadaşlarının ve kendisinin ısrarla onu yanlarında görmek istemeleriymiş.
adam sadece iyi futbolcu değil, çevresi tarafından çok sevilen "iyi bir insan."
ayrıca bugün gazetedeki habere göre tedavisi çok iyi gidiyormuş ve beklenenden 15 gün önce, 21 ekimde porto karşısında sahada olacakmış. haydi inşaallah yiğidim, tez zamanda dön.
doğduğunda ayaklarında şekil bozukluğu olan futbolcu.
o zaman ayakları şimdikinden çok daha fazla içeri doğruymuş. bunun tedavisini görmüş uzun süre. ama bugün bundan bahsederken "belkide iyi ayak dışı vuruşlarımın sırrı bu" diye espri yapıyor. *