bu zamana kadar izlediğim en sert film. izleyiciye asla acımayan sert dili, alışılmamış kamera açılarıyla oldukça farklı bir film ve çok etkileyici. kaybolan hayatların öyküsünü anlatan bu film, 16-20 yaş arası her gence ders diye izlettirilmeli.
afedersin ama sözlük: "be amuğa koduum, o iğneyi sokacak başka yer mi yok, hep aynı yere, hep aynı yere sokuyosun; rekor mu deniyosun a dipçik kafalı!? verirler işte adamın eline kolunu..." diyerek başrol oyuncusuna kin besleten filmdir! ben besledim en azından *
uyuşturucu ile ne ilgisi olduğunu anlamadığım film.
sabah akşam tüketim toplumunun reklamlarını ve yarışmalarını izleyip kısa yoldan zengin olmayı düşleyen yaşlı teyzenin, yine o tüketim toplumunun, adını reçeteli ilaç olarak adlandırdıkları barbütratlarla zihin sağlığını kaybetmesi sonucu görsel bilincinin ona oynadığı oyunları gayet sıradan bir şekilde anlatan film.
siz mi polyana dünyasında yaşayıp bunları görünce şaşırıyorsunuz, yoksa benim zihnim mi artık tek delikli bir süzgeç oldu bilemiyoruz.
ha sanatsal açıdan kült müdür, elbette. ama bir filmi sanatsal açıdan değerlendirmekle, oaaah pekmezi aktı olm karının falan demek arasında biraz fark vardır heralde.
ben burada sanatsal bir eleştirimi yaptım?
yoğo,
e dağılın o zaman kibarca.
var mısın yok musun u izle bütün hafta boyunca sonra gel requiem for dream hakında yorum yap. yek yeee. *
ister istemez insanın iki üç gün durmadan düşündüğü filmdir. uyuşturucunun ne kadar boktan bir şey olduğunu sevdiği insanı bile başkasının koynuna gönderebilecek kadar insanı aciz duruma düşürebileceğini gösteren film. hele jared leto'un kolunun son halinden bahstmek dahi istemiyorum.
kaliteli ancak "klasik amerikan sineması senaryosu" bir diğer deyişle "amerikan devletinin pompaladığı görüşleri ifade etmekten, ya da totoloji yapmaktan öteye gidemeyen hollywood senaryosu" nedeniyle olaylara yeni bir açıdan bakmaktan yoksun kalan film.
tek ifade ettiği "başta uyuşturucu olmak üzere bağımlılık kötüdür" ise bir filmin, ben o filmin derinliğinden ve senaryosundaki zekadan şüphe etmek durumundayım, kimse kusura bakmasın.
hele ki bu film, sinemadan anlayan insanlar tarafından bile "kaliteli yapım", "neredeyse kült" sınıflandırmalarına alınıyorsa ben böyle sinema eleştirmenlerinin sinema kültüründen bile şüphe ederim.
ama oyunculuk, müzikler, kurgu oldukça kalitelidir, ona bir şey diyemem.
aynı konuya daha rahat ve tabulardan uzak bakabilen bir örneği olarak:
insanda derin izler bırakan muhteşem bir film. Basit bir konuyu bu kadar ustaca işlemek bu olsa gerek, özellikle son 15 dakikasında işlenen paralel kurgu öldürür, bitirir insanı. "Başyapıt" sıfatını sonuna kadar haketmektedir.
izledikten sonra insanı etkisinden bir türlü çıkarmayan, hayata küstüren film. şu da bir ironidir ki uyuşturucu bağımlılığını konu alıp "bak uyuşturucu kullananlar böyle oluyo işte sakın kullanmayın" şeklinde mesaj verirken, anlatım biçimiyle gayet saf ve temiz duygular içinde filmi izleyen kişiyi uyuşturucu bağımlısı yapabilecek sinir ve gerilim potansiyeline sahip. zira artık filmin sonlarına doğru monitörü "yeter beea! ne pis filmmişsin be!" nidalarıyla camdan fırlatmamak için zor tuttum kendimi.
''bundan sonra porno izlemiyorum oğlum!'' gibi bir cümleyi sarfettriren, tüyleri diken diken eden film. içerde adlı iğrenç filme bayılıp, mükemmel diyenlerin bu filmi beğenmemesi ise toplu katliam isteği uyandırır insanın içinde.
daha dün izlemiş olduğum filmdir. bittiğinde arkadaşımın annemi özledim lan ben dediği, benimse öyle gömülüp kaldığım harika ötesi filmdir. ama izlendiği günden hayır beklememek gerekir zira insanın içindeki yaşama sevincini alır götürür.
insanın tüylerini diken diken eden, uyuşturucunun ne kadar illet bir şey olduğunu gözler önüne seren (zayıflama ilaçları dahli) üstün oyunculuk performanları ile süslenmiş harikulade film. hayatınıza bir kez uyuşturucu girerse bunun sonu olmayacağını, onu elde etmek için her haltı yiyip, her şeyinizi kaybedeceğinizi anlatmıştır. dünyanın en iyi filmleri arasındadır.
edit: izleyenler arasında kendi çapımda yaptığım anketlerde ve girilen entrylere göre izleyenlerin psikolojisini alt üst ettiği, bir kaç gün kendine gelemediği tecrübeyle sabitlenmiş filmdir. izleyenlerin üzerinde de bir miktar çöküntü nırakır.
cok uzaga, amerikaya gitmeye gerek yok. belki yan sokagimizda yasanmakta bu oyku. ne de olsa ozal'in degisiyle kucuk amerika olmaya calismiyor muyuz kac zamandir?. ama filmdeki zenciler'in egemenligindeki uyusturucu dunyasi, ulkemiz genelinde kurt "kardes"'lerimiz ile bagdasiyor, onlari aklimiza getiriyor. kimse kızmasın canım soyleyene degil soyletene bak dememisler mi?....
kısaca, zaten şahane hayatı olmayan insanların en dibe batışını anlatır. bağımlılık anne ve marion'a kötü vurmuştur. yoksa esas oğlan bağımlılıktan değil paradan çekmiştir daha çok, bir de o kolu cidden çok lezizdi.
son olarak yorumlara baktım da, ben cidden odunum galiba. yani neresine ağladı neresinde kafayı yedi bu millet oturup düşünüyorum ama yine de benim için normaldir diyip geçiyorum.
son derece kaliteli bir film. aslında düşününce konu olarak gayet normal film. uyuşturucu kullanan bir kişinin ne gibi kötülüklere esir olabileceğini sorsam herkes aynı cevabı verir. ****