solcuların zaaflarını iyi tahlil etmiş bir insan. yıllar yılı aşağı tabakayı savunarak siyaset yapmaya çalışan solcuları kendi silahlarıyla yaklaşık 6 seneden beri vuruyor bu adam.
kendilerini pek bir uber , pek bir modern , pek bir batılı görür bizim türk solcuları. burunlarından kıl aldırmazlar o açıdan. ama bi yandan da işçileri savunurlar. viski içerek.
hiç biz yıllardır neden iktidara gelemiyoruz yahu diye kendilerine sormadan üreyip durdular. kültür onlardaydı. medeniyet onlardaydı. ilim, irfan onlardaydı çünkü.
ama bunlar yetmez tek başına. zira avrupadan gelip oy vermiceklerdi insanlar kendilerine. yine türkler yine bu bayağı buldukları tabaka gidip oy verecekti. verdiler de.
gördüler medeniyeti, çağdaşlığı..
sırf ben bu yüzden rte yi takdir ediyorum işte. politika bir satranç ise eğer en doğru zamanda en iyi hamleyi yaptığı için.
gürcistan-rusya arasında arabuluculuk yapmaya gittikten hemen sonrası rusya'nın ahbazya ve güney osetya'yı tanıması ne kadar başarılı olduğunu göstermiştir.
berber diğer tarafa geçip aynı soruyu tekrarlamış. tayyip yine cevap vermemiş..
bu olay bir iki kere daha tekrarlandıktan sonra tayyip dayanamayıp patlamış..
--manyak mısın kardeşim işini yapsana!!
berber sakin bir biçimde :
--ne zaman laiklikten bahsetsem saçlarınız diken diken oluyor, rahat kesiyorum efendim.
fikri neyse zikride o olan lider. adam yıllardır söylüyor, laiklik benim için sadece kagıt üzerinde var. kişiliğini ve üslubunu seversiniz veyahut sevmezsiniz ama dürüstlüğüne laf edemezsiniz. halk manyak mı bu adamı sürekli seçiyor.
bakınız çevrecinin danişkası, istanbul'un imamıyken ne haltlar karıştırmış, istanbul'u istanbul yapan rte'dir derler. gülerim bende gevrek gevrek...
"" BAŞBAKAN BELEDiYE BAŞKANIYKEN
Başbakan Erdoğan geçenlerde " Asıl çevreci benim " deyince, tam tersi uygulamaları da ardı ardına medyada sıralanıverdi.
Ege koylarını kaplayan balık çiftliklerinden yeni nükleer ve termik santral projelerine, ormanların turizmcilere tahsisinden efsanevi dağların ve su kaynağı yaylaların madencilere teslim edilmesine kadar, son yılların ne kadar çevre düşmanı uygulaması varsa sayılıp dökülüyor.
Bunlar arasında en çok vurgulanan da iznik Gölü kıyısındaki hukuk dışı Cargill fabrikasına verilen destek, hatta himayeci tutum.
Bir yandan tarım alanını yasadışı işgal eden ABD tesislerine " kurtarma yasaları " düzenlemek, bir yandan da bu gibi kayırmalara karşı çıkanları " Boş zamanlarında çevrecilik yapıyorlar " diyerek aşağılamak, saygı sınırları içinde acaba nasıl tanımlanabilir?
Ne var ki bütün bu örnekler medyada yer alırken yine Başbakan'ın " Ben çevreciliğimi istanbul'da gösterdim " sözü yanıtsız kaldı.
Vaktiyle de böyle olmamış mıydı?.. Belediye başkanıyken yaşanan onca kültür ve doğa katliamına rağmen medyamız Erdoğan'ı " en başarılı " ilan ederek şimdiki siyasi konumunu da hazırlayan kamuoyu desteğini sağlamamış mıydı?
Erdoğan'ın belki de aynı aymazlığa güvenerek " Çevreciliğimin kanıtı istanbul'a hizmetlerimdir " demesini, günlerdir bir türlü sindiremediğimi söylemeliyim.
Çünkü aynı yıllarda Mimarlar Odası istanbul Büyükkent Şubesi Başkanıydım. Kentin çevre ve yaşam değerleri üzerindeki imar talanı oyunlarını engelleyebilmek için neler çektiğimizi bir biz biliyoruz, bir de eminim ki Erdoğan.
işte her biri belgeli, kanıtlı olan kente karşı suçlarından bazıları:
iLK HEDEF ODALAR
27 Mart 1994 seçimlerini Refah Partisi (RP) adayı olarak kazanan Erdoğan, 19 Ocak 1994'te Sheraton Oteli'ndeki basın toplantısında demişti ki: " Bizimki asla tek kişi ya da klik iktidarı olmayacaktır..."
Buna rağmen neredeyse ilk imar icraatı ise müteahhitler arasındaki RP kliği'nin isteğiyle, mimar ve mühendis odalarındaki proje denetimine son vermesiydi.
Belediye ile meslek odaları arasında Nurettin Sözen döneminde imzalanmış imar işbirliği protokolünü henüz 20 günlük başkanken tek taraflı olarak iptal etti. Böylece, istanbul'daki yapılaşmanın mimarlık ve mühendislik kurallarına göre gerçekleşmesinden çıkarları zedelenenlere duyduğu yakınlığı daha ilk ayında kanıtlamış oldu.
ilerleyen yıllarda, yine meslek odalarının seçimlerine de müdahale eden Erdoğan'ın, sayısız imar yolsuzluklarına davalar açan TMMOB kadrolarına " kelaynaklar " demesi nasıl unutulabilir?
Odaları ele geçirmek için seçim günü belediye araçlarını da görevlendirerek evlerinden arabalarla alınan yandaşlarının " eksiksiz oy vermelerini " sağlamış, buna rağmen istediğine kavuşamamıştı.
HAVZALARDA YAPILAŞMA
Erdoğan'ın istanbul'a karşı duyarsızlığını en açık sergileyen tutumu ise asıl oy tabanını oluşturan ve partisinin siyasal kalelerine dönüşen içme suyu havzalarındaki kaçak yerleşmelere sağladığı yeni imar olanaklarıydı.
Bunu imar planlarıyla yapamayınca, tutup iSKi yönetmeliğindeki değişikliklerle talana izin vermeleri hukuk skandalıdır. Su kaynaklarını koruma kuşaklarına bile yapılaşma hakkı tanıyan yönetmelik, Mimarlar Odası'nca açılan davada iptal edilmiş, ancak bazı kelime değişiklikleriyle yeniden yürürlüğe sokulmuştu.
Sözde yeniden düzenlenen 2. yönetmelik de yargıdan dönünce, aynı yönteme devam edildi. Tam 5 kez mahkemenin iptal ettiği yönetmelik farklı cümlelerle yayımlanarak, şimdiki susuzluğun da temel nedeni olan havzalardaki kaçak apartmanlara " ruhsat " sağlandı.
SiTLERE iPTAL DAVASI
istanbul'un kuzeyindeki kentin akciğerleri denilen orman ve tarım alanlarını imara açma oyunlarını ise bilmem ki nasıl özetlesem!
Beykoz ve Sarıyer'deki elde kalan son yeşil alanların 1995'te SiT ilan edilmelerine karşı en sert tepkiyi Erdoğan göstermiş; Koruma kurulları bize engel oluyor, belediyelere bağlamak lazım gibisinden demeçleriyle birlikte kararın iptali için mahkemeye başvurmuştu...
Oysa aynı SiT kararı, Erdoğan onaylı nâzım planda da öngörülen kuzeyde imar kısıtlaması ilkesini desteklemek içindi.
Yargı Erdoğan'a değil, Koruma Kurulu'na hak verince, belediye ekipleri Beykoz caddelerine şu tür afişler asmışlardı: " SiT kararıyla tapu hakkımızı engelleyenleri kınıyoruz..."
Bir anlamda hukuk devletini de kınama anlamını taşıyan bu söylem genel seçimlerde daha da sertleşecek, 2000li yıllardaki 2B ısrarlarının da nedeni olan orman işgalcilerine tapu sözü aynı bölgelerde oy patlaması yaratacaktı.
YOK EDiLEN PAFTA
Boğaziçi'ne 3. köprü yapıldığı takdirde istanbul'un son yaşam kaynaklarının da 15 yılda biteceğini kanıtlayan şehircilik çalışmasının birdenbire yok edilmesi ise hazindir.
Erdoğan göreve gelir gelmez Sözen döneminin nâzım planını beğenmeyip yenisi hazırlansın dediğinde, belediyedeki uzmanlar 3. köprünün istanbul'a olası etkilerini de araştırdılar.
Şehirciliğin bilimsel kestirimleriyle 1995'te hazırlanan senaryo pafta, sonucun felaket olacağını açıkça gösterince, Erdoğan da 3. köprüye karşıyız demek zorunda kalmıştı. Ne var ki aynı pafta esrarengiz bir şekilde kaybolurken karşıyız lafı da bir daha asla söylenmedi.
Bütün bunlarla birlikte TURiNG'in elinden alınan Boğaziçi köşklerindeki kaçak mescid inşaatları, Yenikapı iDO iskelesinin Suriçi'ni otomobilden arındırma ilkesini çiğnediği için kurulca onaylanmayan yasadışı projelerle ruhsatsız inşa edilmesi, gökdelenleri sürekli çoğaltan imar değişiklikleri, Şişli halkının bölge parkı olmasını istediği eski iETT garajına Cevahir'le ortak alışveriş merkezi yapılması ve daha nice kente karşı suçlar ortadayken " çevreciliğimin kanıtı istanbuldur " sözüne ne denilebileceğine dilerseniz siz karar verin.
3. KÖPRÜNÜN ZARARINI BELGELEYEN PAFTA YOK OLDU
Erdoğan dönemindeki nâzım plan çalışmalarında olası 3. köprünün istanbul'a etkilerini araştıran bir bilimsel senaryo paftası hazırlandı. Yeni çevre yoluyla kuzeydeki son ormanlık alanların da işgal edileceğini kanıtlayan bu pafta daha sonra yok oldu!... ""
bugün aydın doğan'a ve medyasına vermiş veriştirmiş türkiye başbakanı.
açık açık da hilton'dan mütevellit üzerimize geliyorlar ama yemezler demiştir. sürekli attıkları iftiralar ellerinde patlıyor demiştir. *
aydın doğan'ın açtığı savaşı artık gizli gizli değil açık oynayacağız, herşeyi halka anlatacağız demiştir. gözümde bir kere daha büyümüştür.
hürriyet yayını canlı yayınlarken laf aydın doğan'a gelince yayını kesmiş, akabinde yazılı olarak devam etmiştir. ancak onları da kaldırılar diyerekten;
kim ne derse desin başbakan adaylarının içinde başbakanlığa en çok yakışan kişidir. yaptıkları, yapamadıkları ayrı bir konu ancak gerek ab toplantılarında, gerek mecliste masaya anında yumruğunu vurmaktan geri kaçmayan bir lider olmasından dolayı tebrik edilmesi gerekir.
Ne kadar çok kitap okuduğu konuşma esnasında cümleye çok iyi hakim olabilmesiyle anlaşılan, bir kere bile 'ıııı... uuuu.. ooğğğmm..hımmm' şeklindeki ayraçları kullanmadan konuşan ve şuan için kötünün iyisi olarak bilinen türkiye cumhuriyeti başbakanı.
kendisine acayip saygı duyduğum adam.hatta kendisine hayranım. evet evet ironi falan değil yeminle. hatta abartarak şöyle diyorum özal mış menderes miş palavra adam resmen atatürk ten beri türkiyenin gördüğü en büyük siyaset adamı.
bir siyasetçide hele ki türkiye gibi bir ülkede bir siyastçide bulunması gereken tüm özellikler tayyip erdoğanda toplanmış. takiyecilik, riyakarlık, dün dündür bugün bu gündür mantığı, lafı dolandırarak ve hatta halkın anlamadığı kelimelerle yapılan ateşli konuşmalar, hitabet becerisi, argo kelimeliri cümle içerisine bolca serpmek, fakir edebiyatı yapmak. hepsi hepsi bu adamda fazlasıyla mevcut. türkiye halklarının dilinden çok iyi anlayan bir adam, üstelik dinin milletlerin afyonu olduğunun da fazlasıyla farkında, oğluna hangi parayla aldığı belli olayan gemiyi savunmak için cuma namazı çıkışında basın açıklaması yapacak kadar akıllı. simitçilikten iett şöförlüğüne oradan da 2 milyar dolarlık bir servete sahip olacak kadar da çakal. daha maharetleri anlat anlat bitmez.
ama en son ne kadar zeki bir adam olduğunu abdullah gül ün ermenistan ziyaretine yapılan yorumlarla daha iyi kavradım. daha dün ermenilere madem ermenisin istemeden vermelisin diyenler, aşkalede her yıl ermeni düşmanlığıyla şahane tiyatro gösterileri sergileyenler, anadolu ermeni kültürünü yok sayıp her ermeni klisesini camiye çevirenler, hrant dink in öldürülmesinde haklılık payı arayanlar, ermenilere pis gavurlar diyen halkımızın büyük bölümü tayyip bu geziyi destekledi diye ermeni hayranı kesildi. sözlüktede bu konuyla ilgili başlıklarda görebileceğimiz gibi daha dünün türk milliyetçisi ermeni düşmanları tayyip buyurdu diye ermeni hayranı kesilmiş hatta baykal ın ermenistan a gitmeyin sözünü şiddetle eleştirmekteler.
helal olsun be tayyip sen bu akılla yakında kıbrıs ı da satar arkasından da %70 oy alırsın. çünkü bu halk her şeyi hakediyor. en çok ta seni.
dinlerken kulaklarıma inanamadım. oturduğum yerden "ooyy ooooyyy" dedim. ne yalan söyliyeyim. bu bir savaştır. gazeteler biraz daha avantajlı gibi görünsede başbakan samimiyetiyle bir adım önde görünüyor. hilton milton her şeyi de apaçık söylemiş, göstermiş başbakan. diğer yandan turkuvaz meyda grubunu da arkasına almıştır. nitekim çalık grubuna ait olan bu grup iddia'nın özelleştirilmesinde de aydın doğan alehine haberler yapmış, iddia'yı aydın doğan'a yar etmemişlerdi. bakalım şimdi türkiye'de ki bir diğer medya grubu, yani uzan'dan sonra aydın doğan'da tarih olacak mı? biraz uzun zaman alacak gibi görünen savaşın başladığı resmen ortada. hayırlı olsun.
yarın hürriyet, milliyet filan alıp başbakan için yapılan karalama haberlerini görürüz.
zamanında petrol ofisi satışında doğan grubuna geçilen kıyakları*, sonrasında poaş vergi borcunu 985.5 milyon YTLden Maliye Bakanlığı tarafından 275.3 milyon YTL'ye indirilmesini, star grubunun* satışındaki diğer kıyakları vs. saymazsak cidden çok cesur lider. yıllardır al gülüm ver gülüm devam eden, ben peşkeş çekiyim sen uslu dur tadında süregelen ilişki hilton yüzünden aksamış olabilir, fakat iki tarafta birbirine ciddi anlamda muhtaçtır. doğan grubu bugün basının gerçek oranlarla* yüzde 70den fazlasına sahiptir. ve bu sefer uzanlarda olduğu gibi karalama kampanyası yapabileceği büyük bir basın gücü yoktur arkasında akpnin. tabi birde doğan grubunun arkasındaki koç ve sabancı faktörü var. göstermelik basit bir sürüşmedir kısaca. hele meydanda çıkıp söylüyorsa rte, illaki vardır altında başka birşey. velhasıl 5 yıldır olanları kör gibi izleyip, şimdi adama bak be çok cesur diye kendimizi kandırmayalaım.
aydın doğan'a kamuoyu önünde "ayağını denk al" tehditi yaptığına göre paçası epey tutuşmuş şu aralar. bu arada türk hükümetinden deniz feneri davası'nın üstüne fazla gitmemesi telkini aldığını iddia eden savcı da türk değil alman. yani kimilerinin ergenekon çetesiyle bağlantı kurması çok zor olacak. ben 70 metrelik gemiciklerin parasının nerelerden geldiğini hala merak eden biri olarak üstüne gidilirse bu davanın daha çok su kaldıcağı inancındayım. tutuştu çünkü artık paçaları iyice, tutuştu..
kim ne derse desin. kim çekemezse çekemezsin; liderdir.bir fotoğraf hatırlıyorum, dünyanın bir çok liderlerinin bir akşam yemeğinde toplandığı. yaklaşık otuz- kırk lider var. o kadar kişi arasında fotoğrafa ilk baktığınızda, dikkati ilk çeken lider atatatürk olmaktadır. kime gösterdiysem o fotoğrafı, hemen ilk cevap atatürk'ü gördüm olmuştur. yani o kadar dikkat çekici o kadar etkileyici bir liderdir atatürk.
recep tayyip erdoğan ne yapar, iyimidir kötümü tartışılır fakat ben onda tıpkı atatürk'te olan bu özelliğe atatürk kadar olmasa bile, sahip olduğunu düşünüyorum. ne zaman avrupa'lı liderlerle toplandığını görsem, dikkatimi çeken ilk başbakan recep tayyip erdoğan'dır.
şimdi diyeceksiniz, tabii dikkatini o çekecek çünkü türk televizyonları onu çekiyor o esnada falan filan. ama her fotoğrafta, her çekimde ilk onu farketmek bana tesadüf gelmiyor. tesadüftür diyene saygı duyarım.
zor zamanlarda kullanmayı düşündüğü veya planladığı bir kara kaplı deftere sahip olduğunu kendi dilinden öğrendiğimiz başbakan. yılladır kendisi yolsuzluk ile savaştığını,hatta yok ettiğini söylemiş; ancak durum hiç de öyle değilmiş, neymiş peki; tencere dibin kara seninki benden kara...
turgut özal'dan farkı kadrosudur. turgut özal tek başınaydı, rte'nin ise arkasında müthiş bir kadro var. rte'yi cumhurbaşkanlığından vazgeçirenler de onlar zaten, yoksa rte'ye kalsa aynen özal gibi cumhurbaşkanı olurdu.
deniz feneri dolandırıcılığını son yıların en önemli yolsuzluk olayı olarak niteleyen alman basınına karşı da aynı tepkileri koup koymayacği merak konusu olan kişi. hadi doğan gurubunun çıkarları var da yazıyor, ya alman basını? niye onlara esip gürlemiyorsun yalan yazıyorsunuz diye?