su yerine yanına şalgam koyulduğunda mideyi sarsmayacak olan içkidir. ağızdaki anason tadına karşı şalgam birebirdir, anason tadı sevmeyenlere tavsiye edilir. ayrıca şalgam kanın iki kat daha hızlı akmasını sağladığı yönünde düşünceler vardır. denemediyseniz tavsiye olunur.
ilkokula başlanmamıştır,buzdolabında ki su şişeleri kafaya dikilmektedir.babaya ait rakı şişesi önceki şekildeki gibi kafaya dikilir,lavaboya tükürülür,rakı da lıkır lıkır tükürükle beraber kanalizasyona doğru yol alır(o an suyun tadının bozulduğuna inanmıştım).şişeye su doldurulup tekrar buzdolabına yerleştirilir.tabi akşama sofra kurduran babadan her şişenin suyu içilmez vecizesi eşliğinde fırça yenilir.
mezesi iyi olunca kendini pek hissettirmeyen, ilerleyen saatlerde evrendeki yıldızları çıplak gözle sayabilmenizi sağlayan, Türkler tarafından aslan sütü olarak nitelendirilen alkollü baba içkisidir.
bunun bir de erikten yapılanı vardır. sırbistan, çek cumhuriyeti, litvanya, slovenya, slovakya, Bosna hersek, Polonya, macaristan, Bulgaristan, romanya ve hırvatistan'da üretilen ve aslen bir tür konyak olan slivovitz, boşnakların, sırpların, hırvatların ve makedonların rakija, macarların palinka, romenlerin rachiu dediği geniş bir mevye rakısı ailesinin bir parçasıdır. çünkü yukarıdaki bölgelerde sadece üzümden değil, erikten, meyve küspesinden, kayısıdan, şeftaliden, armuttan, duttan, incirden *, ayvadan ve kirazdan da rakı üretilmekte.
adabı usulunce vede içmesini bilenlerle hoş bir muhabbet eşliğinde içildiğinde tadına doyum olmayan milli içkimizdir.
içmesini bilmeyenlerin uzak durması gerekmektedir, zira; hava atacağım diye küçümsüyerek içeni fena madara eder.
Bir ayyaş grubu mezarlıkta içiyorlarmış. Bir müddet sonra mezarlığa bir cenaze getirilmiş. Ayyaşlardan biri kalkıp cenazenin yanına gidip, adamın neden öldüğünü sormuş. Cevap olarak adamın çok içtiğini bu yüzden genç yaşta, aniden öldüğünü söylemişler.
Ayyaş arkadaşlarının yanına dönmüş " Arkadaşlar, bu içki çok kötü birşey, bak gencecik adamlar ölüyor, gelin vaktimiz varken biz bu içkiyi bırakalım. Haydi şişeleri kaldıralım." demiş.
Bunun üzerine ayyaş grubu içmeyi bırakıp, konuşmaya devam etmişler. Derken 15 dakika sonra bir cenaze daha gelmiş. Aynı adam tekrar cenazenin yanına gidip adamın neden öldüğünü sormuş. Adamın yakınları ölenin çok düzgün biri olduğunu, ne içki ne de sigara kullanmadığını, gencecik yaşta neden öldüğünü anlamadıklarını söylemişler. Bunun üzere sarhoş koşarak arkadaşlarına geri dönmüş ve:
- Arkadaşlar çıkarın şişeleri, topu topu 15 dakika farkediyor.
kraldir, en harbici meydir kendisi. o icilmez, onunla me$k edilir. turk sofra adabini en iyi yansitan unsurdur belki de. raki mevzusu, yaninda servis edilen mezenin niteliginden tutun da tuketildigi bardagin bicim ve sicakligina kadar o kadar fazla nuans icermektedir ki bu mefhumun başlı başına bir san'at oldugu su goturmez bir gercektir.
cemal granda'nın kitabından :
Moda koyundayız. Sıcak bir yaz akşamı. Sakarya motoruyla bir deniz gezisine çıkmıştık. Mehtabın ilk günleriydi. Koyun manzarası Atatürk'ün çok hoşuna gitmişti.
Atatürk bize :
- " Buraya geldiğimizi kimse görmesin. Elektrikleri de söndürüp kendi kendimize rahat bir şekilde yeyip içelim. Mehtap da hazır " dedi.
Fakat daha on beş dakika bile geçmemişti ki, çevremizin sessiz sedasız sandallarla çevrilmekte olduğunu gördük. Atatürk sarıldığımızı görünce:
- "Karanlığın anlamı kalmadı. Elektrikleri yakın" dedi.
Ortalık ışıyınca beyaz yazlık elbiseleriyle gecenin içinde Atatürk'ün heybetli vücudu, bir heykel parlaklığıyla ortaya çıktı. O an denizin ortasında bir alkış sesi yükseldi. Bizim orada olduğumuzu öğrenen başka sandallar da kafileye katıldılar.
Atatürk, sevgi gösterisinde bulunan kalabalığa , sanki kendi konuklarıymış gibi sormaya başladı:
- " Size ne ikram edeyim, ne istersiniz? "
Sandallardaki kalabalık arasından sesler yükselmeye başladı:
- "Paşam seni isteriz."
Görülecek manzaraydı bu. Atatürk bir ara eliyle beni çağırdı:
- "Rakı, şarap ne varsa hepsini halka dağıt. Bana da bir şişe bırak" dedi.
Ben de ne kadar içki varsa, orada bulunan herkese dağıttım.
Bağırış, çağırış gırla gidiyor. O zaman Atatürk, karşısında coşan, sevgi gösterisi yapan halka doğru kadehini kaldırarak şöyle konuştu:
- "Vatandaşlarım... Buna rakı derler. Vaktiyle padişahlar gizli içerlerdi. Ben açık içiyorum. Siz de benimle beraber içiyorsunuz. Neticede unutmayın ki, ben de sizin gibi insanım. benim yaptıklarım sizinkilerden bir fazla değildir."
bi bayan olarak ustalıkla içtiğim içmekten zevk aldığım kokusunu duyunca tatlı tatlı sırıtmama sebep olan ve içten içe beni çeken aslan sütü varlık.içki diyemiyorum basit bi sınıfa sokmak gibi geliyor haşa yanlış yapmak istemem.Fondip yapıp gecenin sonuna doğru muhabbet koyulaşınca dert keder gider bire bir ilaç gibi gelir meret.
eğer gurbetteyken winampta shuffle'a bir zeki müren ya da müzeyyen senar şarkısı takılırsa kolay kolay bulamayacağınız için acı çekmenize sebep olan, arkadaşlarla içtiğiniz o güzel aynı zamanda hüzünlü nevizade gecelerini hatırlatıp gözlerinizin yaşarmasını sağlayan, yurda dönüldüğü zaman kendisini ilk yapılacak işlerin arasına yazdıran milli içeçek.
of ulan of... şimdi 2 duble olsa ne iyi olurdu be...
muhabbet içkisidir. ama bu muhabbet biranın yanındaki karı kız ya da maç muhabbeti değildir. ya da şarap gibi iki kişilik değildir bu meret. toplaşırsın hele bir de plansız olursa bu toplaşma. efkar zaten bizim damarımızdaki kan. sohbeti de seversek. paylaşmak lafına da bayılıyorsak. dünyadan da haberimiz var ve sevip seviliyorsak şayet...işte bu meret anavatandır artık o andan itibaren.
özbek bir arkadaşımın "aman bu da çok hafifmiş" diyerek fondip* yaptığı, bir iki saat sonra da " ben gidiyorum rakı için sağ olun" diyerek masadan kalkmasına yol açan miili içecek.
artık türkiye cumhuriyeti'nin resmi olarak içkisidir. Geleneksel Alkollü içki Üreticileri Derneği'nin (GiSDER) Türk Patent Enstitüsü'ne (TPE) yaptığı başvuru geçerli oldu. yunanlılardan bir şeyi daha kurtardık böylece. gerçi onlar uzo diye çakma rakı ürettiler ama..
anasonlu rakı akdeniz kültürüne aittir. türklerin milli içkisi kımızdır. anadoluya geldikten sonra biz de rakıyı rumlardan öğrenip içmeye başlayıp sahiplendik.
rakı lübnandan yunanistana, ispanyaya, kuzey afrika ülkelerine kadar tüm akdeniz ülkelerinde üretilip tüketilir.
en kalitelisini fransızlar yapar. ricard ve pastis meşe fıçılarda bekletilen bira renginde nefis rakılardır. şimdi bizde de taklitleri başladı fakat henüz becerilemedi.
bana göre fransızlardan sonra şekerkamışından yapılan lübnan araklar gelir. sonra da bu işin mucidi olan yunanlıların uzoları gelir.
en kalitesiz rakı ise bizimkiler ve napoli rakıları. italyanların diğer rakıları fena değil.
diğer ülkeler üzüm ve anasondan yapar. bizde tekel senelerce üzümden yapıldığını etikete yazıp şeker pancarı küspesini millete dayadı. özelleşme sonrası firmalar etiketlere üzüm anason, tarımsal kökenli ürünler su ve şekerden yapıldıkları yazılmaya başladı.
tekelin özelleşmesi ile mey denen firma ortaya çıktı. alan firma amerikan votka firmasına aldığı fiyatın 10 katına sattı. bu firma rekabet nedeniyle teni rakının kalitesini arttırıp sonradan türeyenleri silerek piyasanın %90 nını ele geçirdi. şimdi de burgaz rakıyı alarak rakipsiz kaldı.
yani şimdi bizim tekelimiz artık abd sermayesi.