o serbest vuruşu kurtardığı an gözlerimin dolduğunu hissettim. farkettim ki yaşlanmış biraz, kolları incelmiş filan. ama yine de yüreğini koydu ortaya ve bu gece özellikle kurtardığı penaltıyla yine o kral-kaptan mevkiisine yerleşti.
biraz önce fark ettim. o kadar centilmen bir adamdır ki penaltı kurtarıp takımı yarı finale taşımasının ardından penaltı kaçıran hırvat futbolcuyu teselliye gitmiştir. bana bu yeter. bi de tabi volkan gibi 1 penaltı kurtarıp bütün takımı arkasından 300 metre koşturmamıştır. tek kahraman benim havasına girmemiştir volkan efendi gibi. herkesi beklemiştir takımla beraber sevinmiştir. bu bana cidden yeter. ellerinden öperim ben bu adamın.
çabuk gaza gelen kalecidir. her atakta defans oyuncularını azarlamadan edemez, öne fazla çıkmalarından dolayı epey gol yemiştir... ayrıca antalya korkutelilidir kendisi.
hırvat teknik direktörü biliç'in "kalecileri penaltılarda çok iyiydi. topa vurulmadan son ana kadar bekledi ve oyuncularımızın topu uzak köşeye atmalarına dolayısıyla auta vurmalarına neden oldu" şeklinde bir açıklamayla övdüğü kaleci.
volkan'ın yerini kapmış avrupa panteri. helal olsun denilecek insan. her ne kadar o golü yese de yine de tek panter. son golün asisti, 1 penaltının kurtarıcısı, 2 penaltının dışarıya gitmesine sebep olan panter.. helal olsun lan.
hırvatistan'la oynadığımız çeyrek final maçının kahramanı ve sahadaki beyni olan milli kalecimiz.
Evet Rüştü bu maçın en iyi oyuncusudur. Yediği gol dahi stratejik dehasının bir sonucudur.
Şöyle ki;
Bir milli takım düşünün ki, teknik direktörü dahi kalkıp da "bizim çocuklar yemeden atamıyorlar" desin, ve, artık trajikomik olarak mı yoksa karamizah olarak mı değerlendirirsiniz, bu iddiasına, oynadığımız son üç maç kapı gibi delil olsun.
Maçın uzatma devresi dakika 119... maç penaltılara kalmak üzere. Ancak penaltılarda şansımız olmayabilir. işte o tarihi dakikada rüştü'nün strateji dehası sahneye çıkıyor, takımın sorumluluğunu ve bir milletin kaderini omuzlarında hissederek hırvatların gol atmalarına izin veriyor. Ne alaka lan manyak dediğinizi duyar gibiyim.
Rüştü gol yemeseydi semih gölü atabilecek miydi? hayır... çünkü gol atmamız için yememiz gerekiyordu.
119. dakikada attıkları gol ile turu geçtiklerine kesin olarak inanan hirvat futbolcuların, sadece iki dakika sonra yedikleri golden sonra kelimenin tam anlamıyla cop sokulmuş göt gibi sahada öylece kalakalmaları, ilk iki penaltının out'a üçüncünün de rüştü'nün ellerine atılmasını sağlamıştır. Çünkü böylesine bir hayal kırıklığından sonra hırvat oyunculardan penaltı atışlarına konsantre olmalarını kimse bekleyemezdi.
Rüştü'nün kurguladığı oyun planı; gol atmak için hemen gol ye, hırvatları çökert, penaltılarda turu geç prosesleri üzerine kuruluydu.
işte Rüştü 119. dakikada hem dehasını hem de tecrübesini ortaya koyarak bu ince zekanın ürünü planını uygulamaya koymuş, kendi isteğiyle gol yiyerek hem takımı ateşlemiş hem de hırvatları eşeğin götüne sokup sokup çıkararak hayattan soğutmuş ve turu geçmemizi sağlamıştır.
Maçta yaptığı tek hatayla nerdeyde turu vermemize neden olacak olan ayrıca bir frkikte topu 90dan çıkararak ve penaltılarda muhteşem bir oyun ortaya koyup türkiyenin bağrına bastığı kaleci..
sene 1996. efes pilsen 13 mart 1996 stefanel milano efes pilsen maci'nı kazanıp koraç kupası'nı almış. 80 lerin sonunda 90 larin basinda cocuk olmanın* verdiği enerjiyle, deli-kanlılıkla, umarsızlıkla murat murathanoğlu'nun "kupa biziiim kupa biziiim kupa biziiim" demesiyle çıldırmıştık. öyle ya, ilk kez ülkemiz avrupa arenasında bir kupa kazanıyordu. artık lise bahçesinde basket oynarken kendi maçımızı "top jordan'da" diye değil "naumoski'den bir üçlüüüüm" şeklinde anlatıyorduk.
o zamanları bilenler fastbreak dergisini de bilir mutlaka. her sayısında ayrı bir poster, ayrı istatistikler, ayrı röportajlar... toni kukoç'un, dennis rodman'ın hayatını da oradan öğrenmiştik. inanılmaz kaliteli bir dergiydi yani. ve 96'da efes pilsen'in koraç kupası'nı kazanıp da ülkeye takım elbiseli bir halde döndüğünü eleştiren bir taraftar ismet badem'e bir yazı yollamış, ismet badem de aynı yazıya dokunmadan kendi köşesinde yayınlamıştı. özetle avrupa kupasını kazanmış bir takımın oyuncuları nasıl olur da hava alanında takım elbiseyle uçağa biner? nasıl çıldırmaz? nasıl bu kadar sakin olabilir?
aynı şeyi rüştü'de gördüm hırvatistan maçından sonra. lan penaltıyı kurtarmışsın, takımını yarı finale taşımışsın. sana ne lan diğer oyunculardan? sana mı düştü onları teselli etmek? çıldırsana, zıplasana, embesil embesil hareketler yapsana, arkadaşlarını hırpalasana. centilmenlik ayrı bir şey, herhangi bir zaferi kutlamak ayrı bir şey.
efes pilsen oyuncularının tek tip giyinip defilede yürür gibi öğretilmiş adımlarla yürümelerinin sebebi disiplinden başka bir şey değildi. ama rüştü'nün durumu farklı. bence içinde ne futbol aşkı kalmış, ne hırs, ne de başka bir şey. sadece sosyal bir görev ve para kazanma düşüncesinden başka bir neden yok futbol oynaması için. hala seviyoruz tabii kendisini;
almanların ikinci golünün sebebi değildir. zira rüştü'nün bu tür hataları alışıldık bir durumdur. golün tek sebebi ise volkan demirel'in 2 maç önce yaptığı saçma ötesi harekettir.
fenerbaçede oynarken de her zaman yaptığı gibi en kritik yerde ve zamanda hata yapmıştır. uçup kardeşim mucize top çıkarma, hata yapma yeter. 90dan golü ye ama falsosu bile olmayan ortadan gol yeme.