osmanlı devleti döneminde yaşayan uzun ihsan efendi'nin 'düşünüyorum öyleyse varım' dan yola çıkıp 'düşünüyorum öyleyse varsınız'a vararak oğlu bünyamin'e kurduğu dünyayı anlatan ihsan oktay anar romanıdır. Anar'ın üslubunun en tadından yenmeyecek düzeye geldiği, felsefesinin de en baştan çıkarıcı halini aldığı başyapıt olası allahım kendimi frenleyemiyorum.... muhteşem bişeydir vesselam...
bir solukta okunmazsa kalan zamanlarda "uzun ihsan efendi doğru mu söylüyor" diye düşündüren kitap,sonu gelmesin istiyorsunuz, harika tasvirlerle bezenmiş, kelime dağarcığı ise bir sözlükten öğrenemeyeceğiniz kadar geniş ,sürekli şaşırıyor ve aynı zamanda sorgulamadan da edemiyor okur ve sonu gelsin istemiyor. akıcılığı ve üslubu ile takdire şayan, okunmalı ve bir süre sonra tekrar okunmalıdır.
üstad'ın * ilk romanı. descartes'a meydan okur nitelikte bir felsefi altyapısı var kitabın. işin ucu kuantum fiziğine kadar uzanmakta. zamanın geriye dönmesi, sonsuz hızın ve tanrı maddesinin keşfedilmeye çalışılması kitabın içindeki konulardan birkaçı.
okurken her yeni bölümde saç baş yolduran, küfrettiren, kıskançlıktan çatlatan kitap. nasıl bir deha eseridir ki tüm alakasız başlangıçlar bir noktada kesişiyor ve sonra tüm bu noktaların üstü teker teker karalanıp yine başa dönülüyor. aynı anda 5-6 temanın yürütüldüğü okuyucu tarafından hissedilmiş ve sinir katsayısı daha da artmıştır. felsefe, tarih, anatomi, denizcilik, savaş bilimi, sosyoloji ve daha sayamadığım birçok bilime gönderme yapmakla beraber son cümle okunup arka kapak kapatıldığında avuçlarınızın arasında tuttuğunuz şeye hayranlıktan öte büyük bir saygı duyuyorsunuz. bir roman nasıl başlar nasıl işlenir nasıl mesaj verilir karakterler nasıl inşa edilir, kurgu nasıl bütünlenir ve nasıl bitirilir sorularına açık seçik cevap veren atlas, modern türk edebiyatına da bir nevi ders veriyor.
bu kitapla ilgili genel kanı filminin şahane olacağı yönündedir. zaten türkiyede yazılan romanlar içinde filme alınabilecek üç beş romandan birisi puslu kıtalar atlası. kimi okuyucu için bu maddeleşme hali güzel gelebilir. fakat gözardı edilen bir kitle mevcut.
bu kitle kitabın doğasına uygun olarak hayaller aleminde yaşayan ve kendi muhayyilesi ile kitaptaki kahramanları hayal edenlerdir. bu kitle muhakkak ki filmini de izleyecektir ama kitaptan aldığı tadı alamayacak ve refleksif olarak filmi kıyasıya eleştirecektir.
bırakalım bu halde kalsın*. kitaplar doğası gereği insanın hayal gücünü harekete geçirirler. alınan tadın büyük çoğunluğu bu sebepledir. ihsan oktay anar'ın dünya bir düştür derken ki mesajını net bir şekilde alalım ve bizde ona kendi cümleleri ile cevap verelim: evet, dünya... ah! evet, dünya bir masaldır...
mülkiye ve ilef öğrencilerinin gözünde bir fenomen olan aykut çelebi'nin vize sınavı öncesi verdiği zorunlu okuma sayesinde okuduğum ve okurken bitmesinden korktuğum kitap. rené descartes ve yöntem üzerine konuşmalar'ının rendekâr ve zagon üzerine öttürmeler hayalperestliğiyle karşımıza çıkması, asya kıtasının mistik atmosferini hissettiren kapağı ve "ne anlatıyor abi bu kitap" diyenlere net bir cevap vermeyi müşkül kılacak fantastik yoğunluğu ile başucu kitabı olmayı hak eden kitab-ül hayal.
rendekar doğru söylüyor. "düşünüyorum öyleyse varım" oldukça makul bir sonuç, fakat bunun ötesine geçmek mümkün değil. kendimin varlığından ancak ve ancak düşünerek emin olabilirim, çünkü ben düşünen bir varlığım. gelgör ki, düşündüklerimin gerçek olduğunu bilemem. beni ben yapan ancak düşünme eylemim olabilir, düşündüklerim değil. bu sebepledir ki, benim düşündüğüm düşünen adam imgesi sadece ben düşünüyorum diye gerçek olamaz. eğer öyle olsaydı, düşünen uzaylı düşünüp uzaylıların varlığına emin olabilirdim. oysa bilemem, düşünmeyi bırak, gördüğüm elimde tuttuğum şu kalemin varlığından bile emin olamam. öyleyse bunu kutluyalım, rendekar. düşünüyorum öyleyse varım. ama senin düşündüğünü bilmem bile senin varlığını malesef kanıtlamaz, üzgünüm.
20 dile çevrilmiş bir kitaptır, bu bilgiye geç ulaşmanın üzüntüsünü yaşıyorum, keşke hiç bitmeseydi dedirten bir kitap, insan daha sonra onun ayarında bir kitap bulamayınca okumaktan da sıkılıyor.
lakin yaratılan ürünün malzemesi de çok sağlamdır. kitabın estirdiği efsanevi iklimin oluşmasında nice seyyahların (ki basit bir örnek evliya çelebi) nice mitlerin kurgusundan beslenmek gibi bir durum sözkonusudur. yani "hoppa adam nasıl tasarlamış lan!!" diye tutturduğumuz şaşkın halin ardından insanın "bir evliya çelebi okuyun" diyesi geliyor.
gelgelelim kitabı okuyup "ulan istanbul neymiş be!!, diye bir tribe giren yoktur inş." diyesi de geliyor, insanın. neme lazım çıkar mıkar böyle zevat yazmış bulunalım.
alın masal diye okuyun.
hatta sloganı şöyle olsun "yetişkin masalı" ya da "develere masal".
ama çok renkli be... içimizde girişimci olanlar varsa alsın senaryolaştırsın satsın derim hollywood'a.
aslen felsefe hocası olan ihsan oktay klasiğidir,ilk kitabıdır..aslında felsefeyle birlikte bir casusluk,derin devlet hikayesini anlatır..felsefe okumuş biri olmasına rağmen kuantum fiziği ve izafiyet teorisine de merak duyduğunu hissettiğim kitabıdır..tek kelimeyle mükemmeldir
...
Kapı kırıldığında Uzun ihsan Efendi kitabı kapadı. Az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi: "Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır.
--spoiler--
elden ele dolasan kagıt uc gun sonra mutfakta bulunacak ve bir dua oldugu sanılıp duvara asılacaktı. bu duvarda yarım asır bekleyip sararıp solduktan sonra, kefeli'nin ispanya'ya hicret eden torunu tarafından yadigar olarak alınıp bir kitabın arasına konacaktı. heyecanlı bir sovalye romanı olan bu eser sevilla'da, topraklarını kaybetmis bir derebeyinin kutuphanesinde okunmadan on yıllarca bekleyecek, bir mirasyedi tarafından getirildigi ingiliz ilindeki bir mezatta otuz uc somurge altınına musteri bulacaktı. basit bir sovalye romanı icin bunca parayı kıyan kisi, kitabı on yedinci yas gununu kutlayan kuzenine hediye ettiginde, hayatın anlamını arayan delikanlı bu romanın en heyecanlı yerinde, vaktiyle kubelik adında biri tarafından karalanan o kagıdı bulacak ve bu yazıların sırrını cozmek icin okuz gecidi'nde sarkiyyat tahsil etmeye karar vercekti. gel gor ki otuz ucuncu yas gununde bir ask icin intihar eden bu sarkiyatcının odasına giren yetkililer, olumunden kimsenin sorumlu olmadıgını belirten ve merhumun imzasını tasıyan sararmıs kagıdın arkasını cevirdiklerinde arap ve fars harfleri kullanılarak yazılmıs o malum yazılara rastlayacaklardı. esrarı aydınlatmak icin, bilgeligin yedi sutunu adıyla nam salan bir eserin yazarına bu kagıdı goturduklerinde ise, bu zatın, ona altı yıl onceki dogumgunu partisine, yası sekseni asmıs mezatcılara, olum dosegindeki mirasyediye, ve kefeli ailesinin ince hastalıga tutulmus son erkek ferdine ulasması kolay olmayacaktı. uzun bir deniz yolculugundan sonra gemisi galata onunde demirleyecek ve o gece kubelik'in bu garip seyleri yazdıgı meyhanenin yerine dikilen devasa binanın onunde, uzun boylu, cekik gozlu, koltugunun altında bir kitapla kendisini bekledigini gorecekti.
--spoiler--
yasamin sirlarini aciklayan basucu kitabi.
kuranin kendisi peygamberin dunyayi nasil okuduguna bir ornekti ve onun ardinda giden herkes,dunyayi onun gibi okuyup sehadetlerini yazmali ve bunlari baskalarina aktarmaliydi.dunyaya sahit olmanin yolu ise maceranin kendisinden baska bir sey degildi.yasanilanlar,gorulenler ve ogrenilenler ne kadar aci olursa olsun,macera insanoglu icin buyuk bir nimetti.cunku dunyadaki en buyuk mutluluk,bu dunyanin sahidi olmakti. *
bir insanın oturduğu evin odasında, dünya nın haritasını yani yaşadığı yeri saymazssak hiç görmediği yerlerin haritasını çizmeye çalışması. ne kadar trajik.
kanaatimce türk roman tarihinin en iyi üç beş romanının içinde yer alan, iyi bir kurguya sahip ve ilgi çekici tarih bilgileriyle bezeli fantastik roman.
(bkz: okunması gereken 101 temel eser.)
okuduktan sonra bazi yerlerini unutmamak icin altini cizdigim kitap bi insan bu kadar olaganustu guzellikte bisi yazamaz herhalde esracengiz olupta icine akilmak orada yasanmak istenen kitap...